Birbaşkabiçimdesöylersek; toplumumuzunbutürsöylenmeyedayalıyaşamtarzları, halkımızınbüyükbirçoğunluğutarafından“kültürümüzün”birparçasıolarakalgılanmaktaveyaşanmaktadır. Görünen o ki; İnsanlarımızınönemlicebirbölümü, sorunlarıçözmekiçinfikirüretmekyerinesöylenmeyiyadaoturupbeklemeyitercihederolmuşlar...
Ne de olsa söylenmek ve şikayet etmek kolay iş...
Örneğin: Erkek birlikte yaşadığı kadından, kadın birlikte yaşadığı erkekten, her ikisi de (varsa) çocuktan, çocuk ise her ikisinden...
Toplumun bütünü ise, merkezi- yerel siyasi iktidarlardan vede bütün kurumlarından yakınıyor...
Siyasi parti, sendika , demokratik kitle örgütü yönetimleri üyelerden, üyeler yönetimden yakınıyor... İş dönüp dolaşıp “birşeyler” yapmalıya gelince, büyük bir çoğunluk yan çiziyor.
Halkın içinde, halkla birlikte yaşamak gerek diyen bir çok kişi, somut hiçbir iş yöntem önermiyor. Öneri/proje geliştirmiyor, neyin nasıl yapılmasına dair bütünsel olarak hiçbir şey söylemiyor... Örgütlerin önerdiği, yapılması istenen işlerden de uzak duruyor. Partiler üstü iş yapalım diyor, bütün sol partileri ise yerelliklerde küçümsüyor ve sürekli söyleniyor, yakınıyor!...
Yakınanlar: yapılan hiçbir olumlu işe omuz vermedikleri gibi, burun kıvırıp kaş oynatıp, dudak bükerek “laf ebeliği” yapmaktan da geri kalmıyorlar.
Ne önerdikleri sorulduğunda ise, halka “inememekten”, üç beş sol partinin yetersizliklerinden, yerel insanlarla buluşamamaktan, halkla siyaset dilinin kuralamamasından ve bol “ama”lı mazeretler ileriye sürülüyorlar.
Bıçak kemiğe dayandı, emekçilerin sesi soluğu boğulmak isteniyor, küresel saldırılar azdı, işsizlik her geçen gün artmakta zamlar yağmur gibi yağıyor, Ülkede faşizm yaşanıyor... gelin hep birlikte emperyalizme karşı onurlu bir karşı duruş örgütleyelim, somut bir iş yapalım diye söze girenler olduğunda ise; işi gücü söylenmek olanların cevapları da hazır. O varsa, Bu varsa, Şu varsa o zaman ben o işte yokum. Onlarla, şunlarla, bunlarla bu işler yapılamaz... mevcut sol partilerle zaten bu iş olmaz... diyenler ve neyin nasıl olmasının tarif bile edilemediği her derde deva demokrasi ve çevrecilik ekseninde demokrasi söylemleri ve sivil toplumculuk üzerinden yeni bir mücadele aracı olarak “Platformlar” öneriliyor.
Halkın yanında olmak, halkla beraber olmak:
Örgütlü siyasi mücadele içinde sürekliliği savunanlara seslenmek istiyorum: Gelin biz; ülkemizin sorunları karşısında fikir beyan eden konuşan tartışan ve çözüm önerileri geliştiren insanlarla öznelerle buluşmanın kanallarını zorlayan, toplumsallaşmak ve çoğalarak bir direnç oluşturmak diye derdi olanlara emek verelim. Ali, Veli, Fatma ile uğraşanları, bir kenara koyalım gençleri işin içine katarak yolumuza devam edelim...
Halka inmek; kuşkusuz, emekçi halkın her sorunu, her derdi ve her şikayeti solun tartışmasız ilgi alanı içindedir. Emekçi halkın her zor anında onların yanı başında olmak, solun temel görevlerinden biri olduğu herkes tarafından biliniyor.
Ancak; doğru soru şudur: Halkın durduğu yerde mi olacağız, yoksa halkın bize, bizim siyasi söylemimize ve siyasi programımıza bakmasını mı sağlayacağız? dediğimizde yine O çok bilmiş lafazanlık devrede...
Sol olduğunu iddia eden partiler, eğer halkı işin içine katamamış onları kendisine bakmasını sağlayamamış, dikkatini çekememiş ise, dönüp kendisini de sorgulaması gerekir diyerek sırtında yumurta küfesi olmadan üfürmeye devam ederek işin içinden sıyrılmakta ve bunlarla olmuyor diyerek sol partileri çekiştirmeyi de sürdürmekte...
Bu yazıyı şöyle bitirmek istiyorum: Halkın, emekçi sınıfların yüzünü sol'a dönmesini sağlama işlemi, uzun ve yorucu bir mücadele demektir. İşin kolayına kaçıp “kasaba politikacıları” gibi halkın gözünü diktiği yerde sıraya girenlerin halkımıza verebileceği hiçbir şeyleri yoktur diyerek yola devam edilmelidir.
Son bir söz:
Genel ya da yerel, sürekli çoğunluk vurgusu yapanlara; çok tehlikeli bir iş yapıyorsunuz “çoğunluk” ne eylerse doğru ve güzel eyler demek çok tehlikeli bir söylemdir. Örneğin AKP çoğunluktur...
Şüphesiz, Aynılaşmak olasılığına karşı çokluk önemlidir. Ancak; sanıyorum birileri “çokluk” kavramı ile “çoğunluk” kavramını birbirine karıştırıyor. Dünyanın hiçbir yerinde emekçi halk, sadece emekçiliğiyle halkçılığıyla hiçbir şeyin garantisi ve odağı olmamıştır olamaz da. Eskiler, “bütün yollar Roma'ya çıkar” derdi. Biz de haklı olarak bütün yollar sosyalizme çıkar diyoruz.
Sızlanmayı, sürekli sorun yaratmayı bir kenara hatta çöpe atarak sosyalizmin başarısı için insanları kitlesel ölçekte direnmeye, direnerek değişimi hedefleyip yerelliklerde kök salmaya çağırmalı ve genç insanlara ulaşarak yerelliklerde örgütlü direnç odakları yaratmanın yollarını bulmalıyız.
İsmail Özkan
25 Ekim 2012
21/11/2024
Bugün347 ziyaret var
Sitede 20 Kişi var
IP:3.147.13.220