Türkçe



PDF indir

 

 



Solda Miras

İzlenme 2552


Yok yok; “ikinci parti” meselesine girmeye niyetim yok. Ancak miras konusunun biraz da bu vesileyle aklıma geldiğini itiraf etmekte sakınca görmem. Açıkçası Türkiye solunda miras kavramının yaptığı çağrışımlarda saçmalık derecesinde yanlış, gayrı bilimsel ve siyasal olarak çok sakıncalı şey var. Bunlara eninde sonunda değinmeliydim...

Geleceği kurmaya kararlı bir devrimci hareket bu büyük eylemi kotarabilmek için ayaklarını sağlam basmaya ihtiyaç duyar. Bu sağlamlığın bir bölümü de tarihe kök salmakla edinilir. “Derin köklerden geliyor olmak” öznenin gücünü, hem maddi olarak hem de örgüt ve kadronun kolektif psikolojisi anlamında arttırır.

İkinci olarak; Geçmiş, miras, gelenek, kökler... bu sözcüklerin işaret ettiği değerler bütününün siyasette bir karşılığının olması için, geçmiş yetmez. Miras mirasçı varsa vardır. Gelenek bugün geleceği kurmak için mücadele edenler varsa, geçmiş olmaktan çıkıp geleneğe dönüşür. Ya da; geçmişi sahiplenmek geçmişte yaşamak değildir.

Üç: Bugünkü siyasal mücadelenin gereklilikleri, zaman zaman süreklilik değil kopuş gerektirebilir. Bu kopma denemesini toplu bir reddi miras yoluyla gerçekleştirmeyi seçenler, çoğunlukla az önce söylediğimin ayırdına varmamış toy veya benmerkezcilikle gözleri kararmış unsurlardır. Sanırlar ki, “benden önce tufan” dediğinizde bütün yollar size çıkacak. Oysa çoğunlukla tutmaz bu beklenti.

Kopuşun şiddetiyle kök arayışı birbirini çelmek zorunda değildir. Kopma cüretini gösterenler için bir sürekliliği tanımlamak, kopuşun şiddetine fren anlamına gelmez. Tersine...

Buraya kadarı, yani konunun genel boyutu tamamsa, tartışmanın bizleri doğrudan ilgilendiren somut boyutlarına geçebilirim.

Türkiye komünist hareketi 1980 askeri darbesinden Sovyetler Birliği'nin çözülüşüne kadar geçen süreye yayılan, çok ağır bir yenilgiye uğradı. Önemli bir şey olmamış gibi davranmanın mümkün olamayacağı böylesi yenilgilerden çıkış, olsa olsa kopuşla mümkündür. Enkazdan çıkış yolu arayan, süreklilik ve gelenek kavramlarıyla ilgili olarak risk almak zorundadır. Geleceği tümden yitirmek yerine geçmişe yer yer haksızlık yapmak evladır.

Gelenek hareketi 1970'lerin sonlarında ve 80'lerin başlarında bu riski almıştır ve önemli bir hata yapmamıştır. Daha 1986'da yayın organına seçtiği isimden belli!

Türkiye solunda geçmişi inkar ve küfür yoluyla aşacağını sananlar az çıkmadı. Sovyetler çökerken bazı fantazya meraklılarının söz konusu uğrağı Birinci Paylaşım Savaşında sosyal-demokrasinin ihanetiyle karıştırdıklarını ve “komünist” adlandırmasını terk etmeyi önerdiklerini hatırlıyorum. Oysa bir dizi partinin “son genel sekreterleri”, örnek olsun, Mihail Gorbaçov ve Nabi Yağcı zaten bunu yapıyorlardı. Çoktan kendilerine başka liman aramaya başlamışlardı. Haydar Kutlu ekibinin en beğendiği isim “Çağdaş Demokrasi”ydi!

İnkar ve küfür genel olarak yanlış. Reel sosyalizmin ve eski partilerin çöktükleri, ağır darbe aldıkları o kavşakta, komünizmin kendisini yenilemesi, tasfiyenin geri püskürtülmesi, gerekiyorsa partilerin yeniden kurulması gerekiyordu.

Nedir bizim kopuşumuzun ve gelenekçiliğimizin buluştuğu nokta, peki?

Bir: Türkiye solunun 12 Eylül'ü göğüsleyememesinde payı olan bütün hatalarına karşı acımasız bir eleştirellik. İki: Bu eleştirellik için marksizm-leninizm kaynaklarının yeterli olmakla kalmayıp, mutlak bir gerekliliği ifade ettiğinde ısrar. Gelenek her şeyin en doğrusunu yapmış falan değildir. Ama cesaretle koparken sorumluluk anlayışını ve kök arayışını ihmal etmemiştir.

Kolay bir iş olmadı bu. SBKP'nin eksiklerine işaret etmenin en kolay yolu troçkizme meyletmektir. Veya yaratıcı bir örgüt anlayışı arayan komünistlerin leninizme kimi kulplar takmaları alışıldık ve sıradan bir tepkidir.

Gelenek bu acemiliklerden ve kolaycılıklardan kaçındı. Sovyetler Birliği yıkılır, Türkiye'de kimileri Gorbaçov'cu likidasyon tezlerine yelken açarken bizi 1992'de partileşmeye götüren bu güdüdür. Sosyalist Türkiye Partisi'nin etkili olmadığı doğrudur; ama STP budur ve bu özelliğiyle değerlidir.
STP, 1980 arifesindeki Sosyalist İktidar dergisi çevresine göre çok daha az “Türkiye İşçi Partisi kökenli”ydi. 1993 Sosyalist İktidar Partisi'nin örgütsel kaynağının TİP olduğu bilgisi ise yaşayan bir olgu olmaktan çıkmıştı artık. Ancak bu hareket TİP'i hiç inkar etmedi.

Gelenek-STP-SİP-TKP çizgisi “organik köken” tartışmasını aştı. TİP'i veya başka bir “tarihsel değer”i kendi başına ihya etmeye çalışmadık. TKP adını benimserken de organik kökene değil, siyasal mirasın bütününe yöneliyorduk.

Solun zaaflarına radikal ve cesur eleştiriler yöneltmekten çekinmeyecek kadar kopuşçuluk, kopmak için reddi mirasa başvurmayacak kadar olgunluk. Bugün Türkiye'de Marksist-Leninist, Komintern'ci, partili bir kadro birikimi varsa, böyle bir siyasi kulvar açıldıysa, on binler alanları, salonları dolduruyorsa, bu yaklaşımın payı, katkısı çoktur.
Aydemir Güler 
27 Şubat 2012
SoL

Bookmark and Share

19/03/2024 Bugün688 ziyaret var  Sitede 9 Kişi var  IP:3.235.42.157