Türkçe



PDF indir

 

 



SABAHATTİN ALİ: Başı Öne Eğilmeyen

İzlenme 3025


"Biz istiyoruz ki, şu topraklar ve onun üzerinde yaşayan insanlar, hiçbir yabancı dev­letin oyuncağı olmasın. Bir karış toprağımıza, bir tek vatandaşımıza bile göz dikil­mesin, ister orduya dayanarak, ister bankaya dayanarak, ister dost görünerek, ister düşman görünerek, bu topraklarda kendi çıkarlarına yerleşmeğe uğraşanlara yüz ve­rilmesin."

Böyle diyordu Sabahattin Ali. 1907'de Edirne'de dünyaya geldi. 1948'de katledildi. "Bu topraklarda kendi çıkarlarına yerleşmeğe uğraşanlara yüz verilmesin" diye yaz­dığı, yaşadığı için.

 

Kimi araştırmalara göre, Kırklareli Emniyet Müdürlüğü'nde işkenceli sorguda öldürül­müş, olay MİT ajanı Ali Ertekin'e yüklenmişti, Ali Ertekin'in ifadesine göre ise "Türk milletine fenalık edecek"ti. Kendini tutamayıp katletmişti, "Emperyalizmin aleyhindeyiz" diye yazan, "Seni sömürmek ve köle etmek isteyen düşmanlara karşı kafanla, kaleminle, gerekirse kanınla mücadele et" diye seslenen Sabahattin Ali'yi.

 

Sabahattin Ali, dönemin "Akbaba" dergisinde, "Tan" ve Türkiye Sosyalist Partisi'nin "Gerçek" gazetelerinde, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la çıkardıkları "Marko Paşa" olarak başlayıp, her kapatılışlarında isim değiştirerek yayınını sürdürdükleri mizah gazete­lerinde, "Zincirli Hürriyet"te yazdıklarıyla, iktidarın, mandacıların ve gericilerin boy hedefi olmadı yalnızca. Köy köy dolaşmış bir öğretmendi. Bir edebiyatçı olarak ya­pıtları, Türkiye öykü ve romanında çığır açmakla kalmıyor, kurulu düzenin çarpıcı bir görünümünü de sunuyordu. Kapitalist sistemin feodal kalıntılarla, bürokrasinin sermayeyle bütünleşme sürecini, bütün bu bileşimin yoksullar üzerindeki tahakkümünü yansıtarak işlediği yapıtları, ona gittikçe yayılan haklı bir ün değil, aynı zamanda, güçlükler, mihnetler, tehlikelerle dolu bir yaşam getirmişti.

 

O yüzden, yaşamı boyunca başına gelenlere isyanla, şöyle diyordu: "Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık, iç ve dış bankalara para ya­tırmak, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Nere­deyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: 'Görüyor musun şu haini! ille de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor...' Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek, bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?" Güçtü, mihnetliydi, tehlikeliydi... Sayısız oradan oraya gönderilmeler, tutuklamalar, hapisler ve her birinden bir yapıtla dönmeler... Yine de emekçilerin yanında olduğunu göstermekten çekinmedi.

Bookmark and Share