Türkçe



PDF indir

 

 



Burjuva Siyaseti Sıkışırken ya da “Devrimin Güncelliği”

İzlenme 2630


Burjuva Siyaseti Sıkışırken ya da “Devrimin Güncelliği” Bugün Değilse Ne Zaman 

Haziran deneyinden buyana birkaç yönden sıkışan AKP iktidarı, bir yandan “Kürt politikası” ile nefes almaya çalışırken, diğer yandan işçi sınıfına karşı şiddetini esirgemeyerek, burjuvaziye, vazgeçilmezliğinin mesajlarını vermektedir. Aylardır sokakları, meydanları, şehirleri ele geçirmiş kitleler ne istiyorlar da burjuva siyaseti bu denli sertleşmiş durumda. Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye devam eden savaş, emperyalistler arası kapışmada Suriye duvarına tosladığı için mi?, On küsur yıllık AKP iktidarının faşist baskıcılığının kitlelerce tahammül edilemez duruma gelmesi mi? İşçi sınıfının, örgütsüzlük ve çıkışsızlık canına tak ettiği için mi? Göçmen işçilik ve işsizlik, ücretlerin düşmesi, geleceksizlik mi? İşçi sınıfının tarihsel kazanımlarının (işgünü saati, işgüvencesi, işçi sağlığı, kıdem tazminatı, sendikal güvence v.b) bir bir elinden alındığının farkına varması mı? v.b. Yoksa aslında hepsi mi? Sahi bütün bunlar bir ağaç için çıkmamış mıydı ya da aslında hareketin temel dinamiği kent orta sınıfı değil miydi?

Ilımlı İslamın Ortadoğu’da siyasi alana girmesi ve iktidar olması bir Amerikan projesi olarak Kapitalizmin yeni bunalım döneminde, enerji kaynaklarının yoğun olduğu coğrafyada sınıf tahakkümünün ve savaş koşullarının garanti altına alınması anlamına geliyordu.

Ortadoğu projesinden söz eden düşünürlere bakılırsa, bu ılımlı İslam, "demokrasiyle uyumlu, teknolojik ürünlere açık, ötekini ve ötekinin ürettiği ürünleri yadsımayan, tüketim kültürü gelişmiş, diyaloğa hazır, laikliği din ve vicdan özgürlüğüne indirgeyen ve buna bağlı olarak misyoner hareketlerine karşı olmayan, insan hakları ve özellikle kadın hakları konusunda gelişimi önemseyen, saldırmayı ve terörü reddeden, ulus devleti ve ulusal değerleri dinin ümmetçi ve bir ölçüde küreselci anlayışında eriten bir dinsel anlayışı içermektedir. Bu İslam anlayışı geleneksel ve radikal İslam'ın karşısındadır; pek çok batılı bilimsel bulgu ve değeri, Kuran'daki kavramların tarihsel içeriğini boşaltarak onda okumayı ve onun aracılığı ile İslamileştirmeyi, diğer bir deyişle, üretmeden Batı'yı taklit etmeyi hedef almaktadır.

Bu hareket, aslında Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında, 19. yüzyılda Muhammed Abduh (Mısırlı) ve Cemalettin Afgani (Afganistanlı) gibi düşünürler tarafından İslam toplumlarını geliştirmek için ortaya atılmış, uzun süre İngiliz işgali altında kalmış Hint alt kıtasında Sir Seyit Ahmet Han (Hindistanlı), Muhammed İkbal (Hindistanlı), Emir Ali (Hindistan) gibi düşünürler aracılığı ile geliştirilmiş, 20 nci yüzyılın ikinci yarısında Fazlur Rahman (Pakistanlı), Ömer el-Faruki (Pakistanlı), Seyit Hüseyin Nasr (İranlı) gibi Batılı üniversitelerde okuyan Müslüman düşün insanları aracılığı ile yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.

Ancak bu kişilerin geliştirdiği projelerin kendi ülkelerinin gelişimi için oluşturulduğu söylenebilirse de önce İngilizler tarafından yürütülen ve daha sonra da ABD'nin Ortadoğu Projesi diye farklı bir biçime soktuğu ve anılan projeye hizmet için dillendirdiği ılımlı İslam'la örtüşmesi oldukça şaşırtıcıdır. Anılan proje 1960'lı yıllardan itibaren geleneksel ve radikal İslam karşısında Türkiye'ye de sıçramış, karşı devrim hareketiyle birleşerek komünizmi engelleme amaçlı Amerikan patentli Yeşil Kuşak Projesi kapsamında desteklenmiş, 1980 sonrası, akademik ilahiyat çevrelerinde yeniden yapılanma, dinde reform ve dinde yenileşme vb adlarla iyiden iyiye yaygınlaştırılmaya çalışılmış, bir toplum projesi olarak siyasi bir destek de bulmuştur. Ayrıca anılan proje, Amerika'yı üs edinmiş Fethullah Gülen'in örgütlediği bir yapıyla, tarikat ve cemaatlere olumlu bakan bir kimliğe büründürülmüştür.

Ilımlı İslam yanlısı düşünürler, güdümlendikleri amaca ulaşmak için Tanrı-merkezli bir eksende yapılanmış belli bir toplum projesine gönderme yaparlar; bu haliyle onların projesinin genel içeriği siyasi bir nitelik taşır. Onlar bir toplum projesi sunmayı amaçladıkları için, yöntem bilimlerinin temel ilgisi, yeniden yapılanma hareketlerini meşrulaştırma, geçerli saydıkları dayanakları gösterme ve en başta bilgi kaynağı olarak gördüğü Kuran'ı yorumlama yöntemlerine yöneliktir. Sıraladığımız bu ilgi alanları, bir yandan kendi varlık nedenlerine anlam vermeyi amaçlarken, diğer yandan toplumun ve özellikle siyasal erki ellerinde bulunduranların onayını almaya ve gelenek yanlısı düşünürlerin eleştirilerini engellemeye ve gerçek amaçlarının görülmesinin önüne set çekmeye dönüktür. Bu haliyle, ılımlı İslami düşünce, Ortadoğu'da yaygın olan geleneksel İslam karşıtı gibi gözükür; onunla polemik içinde Kuran'dan hareketle kendini yasallaştırmaya çalışır.

Kuran'ın günümüz koşullarına taşınması için kavramlarının içeriklerinin boşaltılması, onların içeriğine yeni anlayışlar doldurmak için önemli bir zemin hazırlamaktadır. Bilginin ve değerlerin İslamileştirilmesi projesi çerçevesinde çağın akla, ilme, evrensel realitelere, Kuran'a ters düşmeyen tüm kavram, kurum ve kabullerini kapsar. Bu İslamileştirme, hem sosyal değişmeyi onaylamayı hem de Batı kültürünün Doğu'ya sızması ile gelen sekülerizmi reddeder görünürken, ironik bir biçimde sekülerizmin ürünlerini İslamileştirmeyi hedefler.

İslam'ın, serbest piyasa ekonomisinden yana olduğu, kapitalist anlayışı onayladığı düşüncesi, küresel sermayenin önünü açmakta ve ulus devletlerin parçalanması gibi sonuçlar doğurmaktadır. Ortadoğu'nun etnik-dinsel ve kültürel yapısı göz önüne alındığında, ulus devletlerin parçalanması, orayı kan gölüne çevirebilir; bu ise orada egemenlik kurmak isteyen küresel güçlerin işine gelir.

Öyle görünüyor ki, ABD bu sonuçların farkındadır ve bu nedenle anılan ılımlı İslam projesine kendi amaçlarına ve küresel sermayeye hizmet edeceği düşüncesiyle sahip çıkmakta ve bu projeyi Ortadoğu'da yaygınlaştırmaya çalışmaktadır ve Türkiye'yi de oraya örnek olarak sunmak için, dinsel bir zemine oturmuş düşünsel-toplumsal çerçeveye hapsetmeye hedeflemektedir.

Örneğin, bilgi ve değerler İslamileştirilme yoluyla dinsel bir zemine oturtulduğu için, onları donuklaştırılarak gelişimin önüne set çekilmektedir. Özellikle bilgiye yönelik İslamileştirme, taklidi esas aldığı için üretime yönelmeyi ve bilgi birikimini geliştirmeyi engellemektedir. Bu da kapitalist üreticilerin ve küresel sermayenin pazarı olarak kalma sürecini kronik hale getirmektedir.

1970'li yılların sonunda “Sovyet tehdidine” karşı oluşturulan “yeşil kuşak” bölgesi ve paramiliter İslamcı güçler, 1990'lı yıllarda “Sovyet tehdidi” ortadan kalktığı halde, bu kez, yeni bir emperyalist paylaşım savaşı için, halkların ve işçi sınıfının konsolide edilebileceği siyasal iktidarlar için hazırlandırıldı. Üstelik bu paramiliter güçler Irak’tan Libya’ya oradan Suriye’ye kadar mobilize de olabiliyorlardı. 11 Eylül 2000’de startı verilen (önceki on yıl boyunca da, özellikle Irak’ta laboratuvar deneyleri yapılan) bölgesel, “düşük yoğunluklu” sıcak savaş, Suriye duvarına toslayana kadar, yoğunluğunu arttırarak devam etme eğiliminde iken, emperyalistler arası dengelerin Suriye cephesi ile bozulması yeni bir döneme girileceğinin işareti oldu. Ilımlı İslam rejimlerinden geriye çark etme çabaları, yerine neyin ve nasıl olacağı sorunları, diğer yandan sürece müdahale eden (en azından dahil olan) işçi sınıfı eylemleri ve taleplerinin Kapitalizme nasıl entegre edileceği.

Buraya gelene kadar yaşananları, salt “toplum mühendisliği”, “emperyalistler arası stratejik manevralar” ve “dış dinamikler”in temel belirleyiciliği ile açıklamak yeterli olmayacağı gibi yanlış tespitlere varmamıza da neden olacaktır. Ortadoğu’da, geleneksel ulusal kurtuluşçu bakiyesi güçlerin tasfiyesi sırasında ortaya çıkan, sınıfsal hareket ve talepleri, savaş karşıtı talep ve eylemleri, bu sürecin bileşenleri olarak dahil etmemiz gerekmektedir. Zira, 1973 krizinden sonra başlayan Kapitalizmin restorasyon sürecinde, sınıf üzerindeki burjuva tahakkümün ve bu tahakkümün işçi sınıfında yarattığı algısının, sınıf örgütleri ve siyaseti üzerinde yarattığı “dış dinamik” belirlenimli pasifist durum, bugün reel olarak tersine işlemekte. Ve işçi sınıfı uzun yılların ataletinden sonra tarih sahnesinde gözüküyor olmasına rağmen, bu durum sınıf siyasetine girememektedir.

Sınıf hareketinin reel olarak ileriye doğru hareket etmesine rağmen, siyasi, ideolojik ve örgütsel olarak geriye doğru çekilmesi, ikinci enternasyonalde, “…… herhangi bir merkezi organ oluşturmamak, enternasyonalizmi gereğinden az vurgulayıp ulusal örgütlenme ve eyleme aşırı vurgu yapmak… Sonunda 1914 büyük hesaplaşmasında ortaya çıktığı gibi, dünya güçleri arasında bir savaş ihtimali daha o günden oluşmaya başlıyordu ve gelecek dönem işçi sınıfı için en büyük tehlike, çeşitli ülkelerde işçi hareketinin, burjuvazinin yükselttiği ulusal basınca teslim olması,”1 şeklinde tezahür ederken, üçüncü enternasyonal döneminde “Macaristan partisinin liderleri, Macaristan’da faşizmi yalnızca sosyalist bir devrimin alaşağı edebileceğini ve demokratik talepler için çalışan geniş bir anti-faşist cephe için hiçbir yer bulunamayacağını cesaretle ileri sürdüler”2 “Almanya kapsam ve güç bakımından 1921-1923 yıllarındaki mücadeleyi çok aşan, sınıflar arasındaki en şiddetli ayrımlarla karşı karşıyadır. Ve eğer komünist öncü bu devasa devrimci mücadeleler için kitleleri harekete geçirip örgütleyebilirse, burjuvazinin devrilmesi ve proletarya diktatörlüğünün kurulması gündeme çelik gibi bir kararlılıkla yerleştirilebilir. Bu mücadelelerin objektif koşulları büyük bir hızla gelişmektedir.”3

Komintern’in 1935’de 7. Kongresinde ortaya çıkan anti-faşist halk cephesi politikalarının uzantısı ya da devamı niteliğinde olan 1945 sonrası Halk demokrasilerinin, “az gelişmiş yada gelişmekte olan Kapitalist” ülkelerde “ulusal kurtuluşçuluk”, “barış içinde bir arada yaşama” tezlerinin de Batı tipi Kapitalist ülkelerde “demokrasicilik” yada “sosyal demokrasicilik” eğilimlerinin güçlenmesine neden olmuştur. Kapitalizmin 1929 bunalımında da, 1973 bunalımında da imdadına yetişen, faşizme karşı demokrasicilik, öyle gözüküyor ki 2008 bunalımında da gericiliğe ve karanlığa karşı aydınlanmacılık ve anti-emperyalist ulusal kurtuluşçuluk olarak yeniden tezahür etmekte.

Soyut sınıf kavramı ile, somut sınıf politikası ve sınıf mücadelesi arasındaki bağa, şüphesiz tarihsel, deneysel ve konjonktürel bağlamlarını ekleyerek bakmak durumundayız. Verili bir andaki sınıf mücadelesinin politikası, an itibarı ile tarihsel olarak sınıf kavramının ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamayabilir. Koşulların yeterince olgunlaşmadığından, emperyalistler arası ilişki ve çelişkilerin, sınıflar arası ilişki ve çelişkilerin, gerek sınıfın üyelerince gerekse de örgüt kadrolarınca yeterli netlikte olmasını engelleyici düzeyde olabilir. Ya da bu iddia edilebilir. Sınıfın iktidarı ele geçirme süreçlerinin doğrusal değil karmaşık olduğu söylenebilir. Sınıf ve öncülleri arasındaki ilişki ve çelişki, öncüller arası ilişki ve çelişkinin sunduğu ya da sunmadığı olanak ve olanaksızlıklardan söz edilebilir. Bu durumda, “Tüm toplum giderek iki büyük düşman kampa, doğrudan karşı karşıya gelen iki büyük sınıfa bölünüyor: Burjuvazi ve Proletarya” diyen Marx’ı nereye koyacağız. Garip olan durum şudur ki, bugün, adı geçen sınıflardan birinin, tarihin görmediği bir egemenlik ve hegemonya içinde varlığını sürdürdüğü varsayılırken, karşıtı olan sınıf ortadan kayboldu. Bu kadar hakim ve mutlak bir gücün varlığı, karşısında her halükarda egemen olunması gereken karşıt bir gücü var sayar. Eğer karşıt bir güç ortada yoksa egemenlik ne üzerinden ve neden kurulmaktadır? Dünya nüfusunun ezici bir çoğunluğunun mülksüzleşme süreçlerinden geçerek proleterleştiği ve toplumların iki büyük kampa bölündüğünü her türlü burjuva iktisatçısı bile korkular içinde zikrederken, tarihin karmaşık bir seyir aldığı ve proleterleşmenin bir sis perdesinin ardında yok olduğunu kim iddia edebilir.
İlhan Kabadayı
21.02.2014

Kaynakça;

  1. Üç Enternasyonalin Tarihi- William Z. Foster-Syf. 146

  2. Komintern’in Alacakaranlığı- E.H. Carr – Syf. 190

  3. Komintern’in Alacakaranlığı- E.H. Carr – Syf. 23-24 

    Bookmark and Share

     

     

28/03/2024 Bugün704 ziyaret var  Sitede 4 Kişi var  IP:3.90.205.166