Milliyetçi ideolojikimiyerde emperyalizmin planları içinde kalırken, aynı zamanda kendi sömürgecisinin karşısında saf tutmakta. Her biri, yeniden ulusal parçalanma dinamikleri ve eğilimleri taşırken, aynı zamanda kaynak ve vergi bölüşümündeki zafiyetlerinden dolayı, tam da orada duramamaktalar. Emperyalist odaklar, bir yandan, ucuz artı değer ve ucuz enerji kaynakları üzerindeki tasarrufları için çatışırlarken, diğer yandan, kapitalist tekeller, rekabet ve birleşik büyüme çelişkisi içindeler.
Emperyalist odaklardan biri (ABD), 1945-1980 rejimlerini tasfiye ederek savaşı olanaklı hale getirmeye çalışırken, bir diğeri (Rusya), aynı nedenle bu rejimlere dayanarak güç biriktirmeye devam ediyor. ABD (AB)’nin Suriye cephesinde geri çekilmek zorunda kalışı, Ukrayna’da yeni bir cephenin açılmasıyla sonuçlanırken, Rusya (BRICS) gözünü kırpmadan Ukrayna’nın yarısını kesip atabiliyor. ABD ve AB, Asya-Pasifik hattında, savaş hamlelerine yeni cepheler ararken, Rusya ve BRICS, daha önce kaybettiği mevzileri geri kazanmış ve ileri hamleler peşinde.
Emperyalistler arası “hegemonya” savaşı, kapitalizmin son büyük krizinin derinleştiği noktada, geri dönülmez ve onarılmaz gedikler açarak yol alıyor. Kaos, burjuva siyasetini, burnunun ucunu dahi göremeyecek kadar daraltıyor ve otoriter, totaliter, gerici, faşist eğilimler, eğilim olmaktan çıkıp rejime dönüşüyorlar. Kapitalizmin, merkez-çeper denkleminde, merkez kapitalist ülkeler dahi bu sürecin içine doğru hızla yol alıyorlar. Daha fazla artı değere el koyma zorunluluğunun açığa çıkarttığı işsizlik, çeperden, merkeze doğru göçmen işçiliği hızlandırıyor. Çeperden merkeze doğru ilerleyen göçmen işçi, bir yandan merkezdeki işçi ücretlerini düşürürken, diğer yandan, kapitalizmin kalbine, onun uzun zamandır unuttuğu sokak eylemlerini ve düşmesine neden olduğu ücretin sahibi işçilerin, sınıfsal eylemlerini taşıyor.
Meta üretimi yapan kapitalizm, el koyduğu artı değerle yaşamak zorunda olduğu sürece, el koyduğu artı değeri arttırmak zorunda olduğu sürece, meta üretememekle malul olmakta ve meta üretemediği sürece de krizleri yaşamaktadır.
Kriz derinleştikçe saldırgan ve yıkıcı yüzü daha görünür olmakta, düşük yoğunluklu savaştan, savaş haline; tedrici ve bölgesel olandan, topyekün olana doğru seyretmektedir.
Kapitalizmin krizi derinleştikçe, emperyalist bloklar arasındaki çatışma ve çelişkinin kimi olanaklar yaratması da muhtemeldir. Ya da ihtimalin yarattığı olanaklar kadar açtığı tehlikede. Biz kaçınılmaz olarak açtığı tehlikelere bakmak durumundayız. Zira sosyalist siyaset, olanakların yanında, tehlikeleri görmezden gelemez. Bu çatışmada, olanaklı olan tarafa bakış, (mazlum olan tarafa bakış) yanılsamaları ile birliktedir. “Putin’in bir zaaf var ki, ben ona ‘büyük sapınç’ diyorum. Gerçekten bir yandan emperyalist saldırıya karşı direniyor, kavramın olumlu anlamında ulusal çıkarları savunuyor, anti-emperyalist bir duruş ortaya koyuyor; (abç) öte yandan da içeride liberal bir politika uyguluyor ki, o liberal politikalar tam bir yıkım tablosu ortaya çıkarıyor… Zira Rus halk kitlelerinin, günlük başka sorunları, dertleri var… Bir de tabii yeni Rus burjuvazisini destekliyor, güçlendiriyor. Oligarşik, Batı yanlısı komprador burjuvaziyi destekliyor ve Batıyla cepheden bir çatışmaya girmekten çekiniyor. Aslında çok nazik, çok kırılgan bir durum söz konusu ve kısa vadede kimin kazacağını söylemek zor.” Samir Amin’den yapılan bu alıntıda yanılsama oldukça barizdir. Bir yandan, görece mazlum olan emperyalist taraflardan birisini anti amperyalist ilan ederken, öbür yandan onun kapitalizmin doğal işleyişi içinde oluşuna şaşırması ilginçtir.
Türkiye gibi merkezle çeper arasında bir yer işgal eden kapitalizmler, emperyalistler arası kapışmada, görece, avantajlı bir konum işgal ederler. Ya da bu avantajlı konumlarını iki yana salınarak garantiye almak isterler. Türkiye kapitalizminin, kimi zaman rüştünü ispat etmek adına, çoğu zamanda köylü kurnazlığı icabı, kapitalist bloklar arasında salındığı vakalar bolcadır. İttihat Terakki hükümetlerinden, DP hükümetlerine, Ecevit hükümetlerinden ANAP hükümetlerine kadar geniş bir zaman diliminde ve sıkça yaşanan bu seğirtmeler, her defasında hüsranla noktalanmıştır.
****
AKP, on iki yıllık iktidarı boyunca bu nedenin (krizin) üzerine bina ettiği politik saldırılarını adım adım gerçekleştirdi. Devlet elinde toplulaşmış sermayenin burjuvaziye transferinden, üretimin parçalanmasına; parçalanmış üretim modelinde geleneksel sendikacılığın tasfiyesinden, yerine mukaddesatçı sendikacılığın kurulmasına; cemaat okullarıyla Asya ve Afrika’da yetiştirilmiş eğitimli ve ucuz emeğin Türkiye’ye taşınmasından, doğudan batıya ilerleyen göçmen işçilik trafiğinde köprü olmaya; Ortadoğu’daki savaşta koçbaşı olmaktan, Ukrayna, Ermenistan ve Gürcistan’da savaşı kaşımaya kadar bir dizi işlev görmüştür.
AKP için şimdi sıra, bütün bu başarılı çalışmalarının meyvelerini yeme sırasının geldiğine inanması ve çabasıdır. Dünya kapitalizmine kafa tutar gibi, yada eşitlerden birisi gibi pazarlık yapıyor olması, arkasındaki bu referansların gücündendir. Vazgeçilmezliğinin farkındadır ve bunun garantisinin de iktidarını güçlendirmekten geçtiğini bilmektedir.
İktidarını güçlendirmenin yolunun ise, geleneksel rejim ile hesaplaşarak, onu tasfiye etmek ve ümmetçi, mukaddesatçı taşlara basmaktan geçtiğinin farkındadır.
Bu nedenle AKP, iktidarı ele geçirebilmek adına; işçi sınıfına daha çok saldıracak, bölgedeki savaşı daha çok kaşıyacak, rant ekonomisine daha çok oynayacak, Kürt kartına oynamaktan vazgeçmeyecek, kapitalist bloklar arasında daha çok seyredecek, devlet teamüllerini daha çok kişiselleştirecek vs. Kısacası AKP, burjuva siyasetini, kapitalizmin bu kaotik döneminde daha çok temsil edecektir.
Dolayısıyla sosyalist hareket, nedenin (krizin) üzerine basmaktan asla vazgeçmeksizin, ancak ara uğrakları da kesinlikle atlamamalıdır.
Birleşik Haziran Hareketi bir ara uğraktır.
Birleşik Haziran Hareketi, krizin politik sonuçları üzerinden mevzilenerek açmaya çalıştığı alanları yeterli genişlikte ve nedenleri ile ilişkilendirebildiği ölçüde başarılı olacaktır. Şimdilik krizin politik sonuçlarını ve bu politik sonuçların muhataplarını (dinamiklerini) tarifleyip uzanabildiği ölçüde görevini yerine getirmiş sayılacak, nedenleri ile ilişkilendirebildiğinde ise başarılı olacaktır.