1990’ların ikinci yarısında, küresel ekonomik büyümenin %40’ ı A.B.D’den kaynaklandı. Özellikle Asya Krizi’nden sonra dünya ekonomisini A.B.D’nin tüketim gücü ayakta tuttu. Bu performansın arkasında A.B.D şirketlerinin yüksek karları ve Wall Street Borsası’nın gücü vardı. Bu güç sayesinde A.B.D Borsası, dünyada serseri mayın gibi dolaşan aşırı birikmiş sermaye için karlı bir yatırım alanı oldu. Avrupa ve Asya sermayesi portföy yatırımlarıyla, şirket birleşmeleriyle A.B.D Borsası’na yöneldi. Yabancı yatırımcılar A.B.D şirketlerini satın almak için üç yıl içinde 657 milyar dolar harcadılar.
Bunun etkisiyle daha da tırmanan borsa, A.B.D Tüketici Talebini destekledi. Bunun yanı sıra, A.B.D dışındaki ulus ötesi şirketler de A.B.D ekonomisindeki güçlü talepten yararlanmak için, A.B.D’ye doğrudan yatırımlarını arttırdılar. Yabancı şirketlerin A.B.D’de 9783 şubesi var. 3.5 milyon işçi çalıştıran bu şirketlerin değerlerinin toplamı 3,5 trilyon dolar; toplam satışları 1998’de 1,8 trilyon doları buluyor. Bu A.B.D’nin toplam ithalatının %70’inden büyük. Bu performans, A.B.D’nin dış ticaret açığını dünyanın geri kalanından emdiği ( Borsa, Hazine bonoları vb.) tasarruflarla kapatarak yoluna devam etmesinden kaynaklanıyordu. Bu süreçte dolar da en çok aranan, dünyanın en güçlü parası olmayı sürdürüyordu.
Şimdi bir çok gösterge, dünyanın bu en sağlam ekonomisinin de yolun sonuna geldiğini, geçmiş yılların güçlü görüntüsünün de içinin aslında boş olduğunu gösteriyor. Enron’dan bu yana 1000’den fazla A.B.D şirketinin 5 yıldır açıkladıkları gelir tablolarının yanıltıcı olduğu ortaya çıktı. Son 10 yılın en çok kazandıran sektörleri telekomünikasyon, bilişim ve enerji alanlarındaki çok uluslu şirketlerden birbiri ardına gelen skandal yolsuzluk haberleri A.B.D’yi karıştırdı. Yakın bir zamana kadar kazançları baş döndürücü bir hızla büyüyen Enron, Global Crossing, Adelfihia’nın iflas ettiği, Qwest, Peregrine Systems, Dynegy, İmclone gibi ABD’de kapitalizmin ve küreselleşmenin simgesi dev şirketlerin birbiri ardına devrilmesi bu gidişle bu sayının büyümeye devam edeceğini gösteriyor.
Nitekim son olarak ABD’nin ikinci en büyük telekomünikasyon şirketi World Com’un 3.8 milyar dolarlık muhasebe usulsüzlüğü yaptığının ortaya çıkması, dünya borsalarında ve dolarda değer kaybına yol açtı. Nasdaq 1385 puanla 11 Eylül olaylarından sonraki en kötü kapanışını yaşadı. Bir zamanlar 4000’inin üzerine çıkan Nasdaq’ın (Bilişim sektörünün borsası) bu durumu Bilişim Teknoloji hisselerine yatırım yapanların acı sonunu gösteriyordu. 1990’ların ikinci yarısında bu sektörde (B.T.S) yaratılan “yeni ekonomi” fantezisi, derin ve yapısal üretkenlik artışı varsayımlarını boşa çıkartınca, çoğu kez hesapsız yatırım yapan A.B.D. şirketleri hüsrana uğradı. Nitekim World Com 1990’ların en iyi performans gösteren kağıtlarına sahipti. 20 milyar insanın iletişimine olanak sağlayan firma çalışanların % 28’ine tekabül eden 17 bin kişiyi işten çıkaracak.
Çok uluslu Tayco İnternato’nun ardından Amerikalıların en çok güvendiği 50 şirketin bulunduğu Nifty Fifty listesinde yer alan Xerox’un son 5 yıl boyunca gelirlerini 6 milyon dolardan fazla şişirdiği açıklandı. Nasdaq % 3 düştü, Euro 99.88 sente çıktı. A.B.D. şirketlerine güven sarsıldıkça borsa geriliyor. Nitekim son günlerde 9.000’in altına düşen Dow Jones daha sonra toparladıysa da 9132’de kaldı. Bu gelişmeler A.B.D. şirketlerine yatırım yapan ve borç verenlerin iştahını kaçırdı ve A.B.D.ye dış sermaye akışında büyük düşüş gözlendi. En önemli ölçütler Dow Jones’un hala aşırı değerli olduğunu gösteriyor. Tarihsel borsa endeksi grafiğinde ise 1920-30 dönemiyle 1990-2002 dönemi arasındaki benzerlik gerçekten şaşırtıcı.
Diğer taraftan A.B.D. ekonomisinde cari açık GSMH’ nın % 4’ünü geçti, % 5’e doğru gidiyor. Nisan 2002’de dış ticaret açığı 35.9 milyar dolara ulaşması yeni bir rekoru gösteriyor. 400 milyar doları aşan cari işlemler açığını finanse etmek için günde en az 1 milyar dolar üzerinde sermaye girişine ihtiyaç duyan A.B.D. bunu sağlayamayınca doların değeri euro’ya karşı düşmeye başlıyor. Böyle giderse 2003 yılında A.B.D. cari işlemler açığı G.S.M.H.’nın % 6’sına tırmanacak ve bu açığı finanse etmek için A.B.D.ye dışarıdan 660 milyar ya da günde 2 milyar dolar sermaye ithal etmesi gerekecek. Çünkü, şimdiye kadar A.B.D. dünyanın toplam tasarrufunun % 10’unu emerek büyümeye devam edebiliyordu. Dolardaki bu değer kaybını takiben Hazine bonolarının faizlerinde büyük artış gözlendi. Borsalarda gün boyunca gelişmeleri yakından takip eden Daiwa Bant analisti “Doların seyri çok kötü. A.B.D.ye giren paranın miktarı her geçen gün azalıyor ve artmayacağa benziyor.” diyor. Yaşanan bu güven kaybının ardından yatırımcılar altına yüklendiler. Londra Altın Borsası’nda onsu % 1.9 artarak 325.50 dolara yükseldi. Doların düşmesi Amerikan yaşam standardını fazla etkilemezken, A.B.D.nin uluslararası faaliyetlerinin maliyetini arttırır. Çünkü doların uluslararası alım gücü azalır, daha fazla dolar harcamak zorunda kalır. A.B.D.nin etkisinin azalmaması için politik ve askeri gücünün maliyetinin artması, Amerikan vergi mükellefiyetlerinin daha fazla vergi ödemesine neden olur. Doların düşmesi, bir zaman sonra ellerinde döviz rezervi olarak dolar bulunduran yabancıların bunları elden çıkarmaları gündeme gelir. Hele ellerinde büyük dolar rezervleri olan A.B.D. dışındaki kreditörler bu durumdan büyük zarar görürler. Yabancıların Amerikan yatırımlarından vazgeçmeleri ise, başta bunlar ucuz olmalarına rağmen, uzun vadede fiyat azalması süreceğinden ileride, satın alanlar büyük oranda zarar edecekleri içindir.
Ayrıca A.B.D. ye ihracat yapan yabancı firmalar A.B.D. deki büyük satış imkanlarından vazgeçmek istemediklerinden kendi paraları değer kazanırken bile, dolar bazlı fiyatlarını sabit tutarlar. Temelde A.B.D. pazarındaki yerlerini koruyabilmenin bedeli olarak kendi ülkelerinin para birimi bazında karlarının düşmesine razı olurlar. İthalat fiyatları doların çok büyük sıçramalarında bile görece çok az oynar. Bunların hepsi zaman içinde A.B.D. nin küresel liderlik durumunu sarsabilir. Bunun için A.B.D. hem doların değerini hem de dünya rezerv parası olarak yerini korumak zorunda olması çok önemli sorunlar ortaya çıkaracaktır. (Ancak doların karşısında Euro veya yen dünya pazarına yeterli ölçüde likidite sağlayabilecek midir? ) Bu ikilem içinde, doların düşmesi başladığında uluslararası alanda dolaşan sermaye A.B.D. varlıklarından uzaklaşmaya ve A.B.D. nin büyüme dinamiğinin kaynağı kurumaya başlayacaktır. Ya da A.B.D. de FED, faizleri yükselterek doların değerini korumaya çalışacak, bu da yatırımları ve tüketimleri, borsayı olumsuz etkileyecek, ekonominin frenine basacaktır. Bu da tüketimin altına girdiği borcu kaldırmakta zorlanacaktır. FED rakamlarına göre ödenmeyen borçlar (şirket borçları dahil) 1964’te bir trilyon yirmi yedi milyar dolardan 1999’da yirmi beş trilyon altı yüz yetmiş sekiz milyar dolara yükselmiştir.
11 EYLÜL’E RAĞMEN A.B.D.EKONOMİSİ RESESYONDAN ÇIKAMIYOR MU? A.B.D. ekonomisi, 11 Eylül’den sonra, 2001’in son üç ayında, öngörülenden daha yüksek bir hızda %1.4 yerine %1.7 büyüdü. Aynı dönemde tüketici talebi %6.1 arttı. Böylece resesyonun sona erdiği, A.B.D.’yi mutlu yılların beklediği haberi tüm dünyaya yayıldı. Ancak 2001’in ilk üç aylık döneminde resesyondan çıkarken, şirketlerin vergiden sonraki karları %10.6, konut inşaatı dışındaki yatırımlar %13.8 gerilemişti. A.B.D. şirketlerinin yabancı ülkelerdeki karlarında %2.7’lik bir gerileme ortaya çıkmıştı. A.B.D. ekonomisinin en dinamik kesimi bilgisayar piyasasındaki nihai satışlar ise %20 gerilemişti.
2002’nin ilk üç ayında ise tüketim talebinde beklenen patlama gerçekleşmemiş, tam tersine bir gerileme gözüküyordu. Şirket karlarında bir iyeleşme de olmadığından borsa da zayıftı. Öyleyse resesyon nasıl aşılmıştı? Birincisi federal hükümetin 11 Eylül’den sonraki harcamalarında rekor bir artış gözüktü. Faizlerin düşürülmesine (%1.25) ek olarak 2001 yılında Bush Hükümeti 1978’den bu yana en büyük kamu harcaması artışını gerçekleştirdi. Bilindiği gibi hükümetin, piyasaya fonlamasını demokratlar doğrudan kamu harcaması yoluyla, cumhuriyetçiler ise vergi indirimi yapılmasını istediler. Bu kez Cumhuriyetçi Bush yönetimi 2001 Ekim ayından 2002 Şubat ayı sonuna kadar 5 aylık dönemde bütçe harcamalarını %13,1 oranında arttırdı. Bu dönemde kamu harcamaları yoluyla ekonomiye ek olarak yüz milyar dolar dolayında para enjekte edildi.
Federal bütçeden işsizlere yapılan ödemeler %66, sağlık yardımları %16, savunma harcamaları %12, hastane yardımları %8, sosyal yardımlar %6, diğer harcamalar %17 arttırıldı. 11 Eylül’den 5 gün önce Başkan Bush; “Defalarca söylediğim gibi, Sosyal Güvenlik Fonu’nun kullanacağı yegane zaman, savaş zamanları, durgunluk zamanları ya da olağanüstü hallerdir. Bu konuda ciddiyim kararlıyım.” dedi. 11 Eylül’den hemen sonra, Sosyal Güvenlik Fonlarını harcayıp bütçe açıklarını göze alan Bush yönetimi Amerika’yı resesyondan çıkarmak için 11 Eylül’e göz yumduğu kesin. 11 Eylül hazırlıkları ile gelen bilgileri hasır altı eden FBI daha sonraları gerçeği saptırmak için türlü dalavereler çeviriyor.
Y.Doğan’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığı makalede İsrail Gizli Servisi MOSSAD’ın 11 Eylül günü saldırıya uğrayacak binalarda çalışan üç bin Yahudi asıllı Amerikalıya o gün işe gitmemeleri için haber vermesi tesadüf müydü? A.B.D.’de ilginç bir durum var: Tüm dünyaya neo-liberalizm önerenler, krizle karşı karşıya kalınca, bu önerileri boş verip Prof. John Gray’ın vurguladığı gibi hiper-keynesgil politikalara yönelebiliyorlar. A.B.D.’de vergi indirimleri yapılır, kamu harcamaları, silahlanma harcamaları hızla artarken parasal mali disiplin camdan dışarı atlıyor, hem de küresel serbest piyasa doktriniyle. Küreselleşme dogmasıyla birlikte korumacılık devreye giriyor, küresel serbest piyasa hızla Emperyal siyasi çıkışlara tabii kılınmaya başlıyor. Dahası federal bütçeden yapılan harcamalardaki artışlar bile yeterli olmayınca, Kongre ve Senato’da geciken ek harcama ve vergi kesintisi kanunları yılbaşında hızla yürürlüğe girdi.
11 Eylül olayına bağlı iç güvenlik harcamaları ile Afganistan Savaşı’na bağlı dış güvenlik harcamaları da devam ediyor. Bush’un önümüzdeki yıl, iç güvenlik için bütçeden 37.7 milyar dolar harcama kararı, bu konuda faaliyet gösteren firmalara büyük iş imkanı sağlayacak. “Belli olduğu kadar ile ilk müdahale gücünü arttırmak için 4 milyar dolar, biyolojik terör ile mücadele için 6 milyar, hudut güvenliği için 5 milyar, genel güvenlik için 5 milyar, Internet güvenliği için 1 milyar dolar harcama yapılacak.” Askeri harcamalar sadece 2001’in son dört aylık döneminde %19.6 gibi büyük bir sıçrama gösterdi. Bu A.B.D.’nin Vietnam Savaşı’na tüm gücüyle dolmaya başladığı 1967 yılının birinci dört ayından bu yana en büyük dört aylık artış. Biraz da perde arkasında kalmakta yarar var. Bush yönetimi arkasında gittikçe artan bir şekilde petrol ve enerji devleriyle ortaklık kuran beş büyük savunma müteahhidin (Lockheed Martin, Boeing, Raytheon vb) gücü bulunmaktadır. Bu beş büyük savunma müteahhidi sivil üretimden askeri üretime eleman ve kaynak akışı sağlamaktadır. 11 Eylül öncesinde üç yüz milyar dolar olarak öngörülen A.B.D. savunma bütçesinin 2002 yılı için dört yüz milyar dolara çıkartılması, 2001 yılı içinse elli milyar dolarlık ek kaynak aktarılması askeri sanayi için önemli bir nimettir.
Reuters-BBC kökenli önemli bir haber şöyle; A.B.D. tarihinin 200 milyar dolarlık en büyük savunma ihalesini Lockheed Martin kazandı. J.S.F (Müşterek saldırı uçağı F-35) ihalesiyle A.B.D. Türkiye’nin 2000 yılı G.S.M.H ‘nın üzerinde bir parayı savaş uçağına yatırıyor. Tanesinin 40-50 milyar dolar olması beklenen F-35’ler A.B.D. Hava Kuvvetleri’nde yaşlanan A-16 ve F-16 uçaklarının yerini alacak. Edinilen bilgilere göre F-35’ler A.B.D. ve İngiltere’nin 2008’e kadar temel savaş uçağı olacak. İngiltere Sea Harrver ve GR-7 uçakları ile değiştirecek. Her iki ülkenin söz konusu dönemde 3000 adet F-35 uçağı alacağı bildiriliyor. Bunlara A.B.D.’nin müttefiklerinin de eklenmesini de unutmamak gerekir. Milliyet Gazetesi’ne göre Türkiye, A.B.D. Savunma Bakanlığı Pentagon’da 11 Temmuz’da Washington’da imzalanacak anlaşmayla F-35 projesine katılacak. Türk Hava Kuvvetleri, alacağı toplam 150 adet F-35 uçağının ilkine 2015’de kavuşacak. Üretimin süreceği 2003-2013 arasında toplam 175 milyon dolar ödeyecek. 2015-2030 arasında 150 adet F-35 uçağı alacak olan Türkiye’ye proje 6 milyar dolara mal olacak. 2001 Aralık ayı ortasında Bush füze kalkanı projesini engelleyen 1972 tarihli Anti-Bolistik Füze Antlaşması’ndan (A.B.M.) çekileceğini duyurdu.
Pentagon’un ünlü Füze Kalkan Projesi’nin mali portresinin bir trilyon dolara mal olacağı kesin. İkincisi ; tüketici talebinin düşmesi; Borsa’nın güçlü olduğu dönemlerinde özellikle Internet şirketlerinin yer aldığı Nasdap’ın yerini şimdi bir başka şey alıyor; Bu da borsaya benzeyen ama daha güçlü bir zenginlik etkisi yaratan ev fiyatları. Borsadaki gerileme ve faizlerdeki düşüş, büyük ölçüde sermayenin ev piyasasına kaymasına, ev fiyatlarının geçen üç yılda ortalama %8-%9 artmasına yol açarak tüketici talebini desteklemiştir. Hisse senetlerinin büyük çoğunluğu küçük bir kesimin elinde olmasına karşılık A.B.D. halkının üçte ikisi konut sahibidir. Ev fiyatlarının zenginlik etkisi borsanınkinden iki mislidir. Faizlerin düşmesinden yararlanmak için ev borçlarını yeniden düzenlerken hane halkı, evinin artmakta olan değeri üzerinden yeni borçlar alarak tüketimini desteklemeye devam etti. Bu nedenle resesyon sırasında tüketici harcamalarının büyüme hızı hiç negatif olmadı. Ev fiyatlarındaki aşırı şişkinlik düzeltilmediği sürece. Küreselleşme teorisyenlerine göre piyasa yeni teknolojiler tarafından üretilen yeni verimlilikler yaratıyor ve yüksek büyüme hızını garantiliyor. En azından 2000 yılı sonrası ile 2002 yılı arasındaki durgunluk kesin biçimde yeni ekonomi ideologlarını çürüttü. Resesyondan çıkmak için 11 Eylül’den sonra yapılan kamu harcamaları özellikle askeri harcamalar 2001’in son üç ayında A.B.D. ekonomisinde geçici bir düzeltme yaptıysa da cari açıkların büyümesi doların değerinin düşmesi, uluslararası alanda dolaşan sermayenin A.B.D, varlıklarından uzaklaşmasıyla A.B.D.’nin büyüme dinamiğinin kaynağını kurutmaya başlamıştır. Bunu engellemek için A.B.D.’de FED (A.B.D. Merkez Bankası) faizleri yükselterek doların değerini korumaya çalışırsa, bu da yatırımları ve tüketimleri, borsayı olumsuz etkileyecek, tahvil/bono piyasasından sermaye kaçışını hızlandıracak, en önemlisi ise ev piyasasındaki köpüğü delerek ekonominin frenine basacaktır.
Bu iki durumdan A.B.D.’nin hangisini seçeceği doğrusu ya merak konusu. Ama her ikisi de A.B.D. ekonomisini canlandırmaya yetmeyecektir. Geçmişte Kore, Vietnam savaşlarının durgunluğu yok etmesine karşın artık böyle bir şey söz konusu değil. Bu durumda bataklığa gittikçe gömülen A.B.D. ekonomisi kapitalizmin bir çıkmaz içine girdiğini gösteriyor. Küresel ekonomi de bundan payını alacağı için yakın bir zamanda peş peşine gelen krizleri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde (G-20) görmek mümkün olacak. Şimdiden görülmeye başladı bile...
Aşağıdaki Şema A.Hamdi Dinler'in "Sosyalizm Yolunda Yeni Açılımlar" kitabında 15 yıl önce güncelleştirilmiş şeklidir.
Şema için Tıklayın
A.Hamdi Dinler
15 Eylül 2004