Dolayısıyla, "AKP yine oyalıyor" türünden değerlendirmelerden uzak durmak gerektiğine inanıyorum. Zaten bugünkü durum siyasi iktidar açısından sürdürülebilir olmaktan çıktığı gibi, onun Türkiye ve bölge tasarımı açısından Kürt sorununda bir hamle yapmaya da şiddetle ihtiyacı var.
Kürt sorununu terör, bölücülük, emperyalist müdahale gibi başlıklarla özdeşletirenler de, AKP ile PKK arasındaki müzakereleri "ihanet" olarak nitelendireceklerdir. Kim kime ihanet ediyor, bu belli olmadığı gibi, müzakerenin alternatifi olarak herhalde bugünkü "kanlı" kilitlenmenin sürmesini istiyorlardır. Ya da, devletin tankla, topla, polis marifetiyle Kürt sorununu çözmesini...
Bir de, "sol"dan, "savaş sürsün, her tür müzakere ihanettir, Kürtler bu isyan başladığında ileri sürdükleri taleplere kavuşmadan anlaşmaya yanaşmamalıdır" diyenler var. Kim kimin adına konuşuyor, halkları birbirinden uzaklaştıran, sonu olmayan bir savaşın sürmesi hangi hakla talep ediliyor? Ve hangi taleplerden söz ediliyor?
"Kimsenin yapamadığını Kürtler yaptı, AKP diz çöküyor, çözülüyor" yaklaşımını ise temelsiz buluyorum. Türkiye'de devlet bugünkü savaşı sürdürebilecek kaynaklara sahip. Erdoğan için insan hayatının, şunun bunun bir önemi olmadığı da açık. AKP iktidarı bir dizi başlıkta yaşadığı tıkanmayı açmak ve kafasındaki Türkiye tasarımında yol almak için Kürt sorununda adım atmak zorunda. Bunun öncesinde denediği "burun sürtme" döneminden istediği sonucu alamadı. Ancak hedefleri aynı, değişen bir şey yok.
Bütün bunlardan sonra şu söylenmeli: Bugünkü müzakere süreci göstermelik bir süreç değil. Bir kez daha tıkanabilir ama belli bir noktaya evrilmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.
Müzakere iyidir, birçok açıdan iyidir.
Başka şeyler bir yana, çatışma halinin sona ermesi, siyasi iktidarın elindeki çok önemli bir kozun, toplumu terörize etme kozunun ortadan kalkması anlamına gelir.
Ancak müzakereler, silahların susmasından çok daha fazlasıdır.
Hep vurguladığım gibi, bir Türkiye, bölge projesi masaya konmaktadır. Bu noktadan itibaren, yani "ateşkes"in sağlanmasının ötesine geçildiği andan itibaren konu herkesi birinci dereceden ilgilendirmektedir.
Anayasal eşitlik ve Kürt dili üzerindeki kısıtlamalardan söz etmiyorum. Türkiye ve bölgeye dair herkesin bildiği niyetlerden bahsediyorum. AKP masaya, bu niyetlere "olur" almak, yeni bir enerji eklemek için oturuyor. Bu niyetler düne kadar kötüydü de, müzakerelerle birlikte iyi olmayacak! Düne kadar ABD emperyalistti de, müzakerelerle birlikte demokratikleşmenin itici gücü haline gelmeyecek! Düne kadar AKP faşistti de, müzakerelerden itibaren özgürlükçü bir güce dönüşmeyecek!
Soru şudur: Kürtlerin oluru karşılığında AKP'nin Türkiye ve bölge tasarımının gerçekleşme şansı artacak olursa, bugüne kadar o tasarıma karşı koyup da Kürtlerin de eşitlik taleplerinin meşru olduğunu söyleyenler ne yapacak? örneğin buradan çıkacak olan bir Anayasa tasarısı karşısında nasıl bir tavır alınacak?
Oldukça uzun bir süredir, liberalizm ve ulusalcılık, bir başka düzlemde ise iki milliyetçilik (ya da ulusalcılık) arasında sıkışan solun, sosyalist düşünce ve siyasetin tarihsel sınavlarından biri olacaktır bu süreç.
Bilinmelidir ki, kendi ilkelerini savunan, savunmakta ısrar eden bir sol bu ülkenin tek şansıdır. Bu anlamda sol piyasacı, gerici, Amerikancı bir AKP-ABD projesine, bu projenin çerçevesini oluşturacak bir anayasaya mutlaka direnmelidir. Herkesi de direnmeye çağırmalıdır.
AKP'nin ilk yıllarında, Ergenekon'da, Arap Baharı'nda hatadan dönebilenler oldu, burada hatanın telafisi olmayacaktır.
KEMAL OKUYAN
soL Gazete 6 Ocak 2013
21/11/2024
Bugün995 ziyaret var
Sitede 12 Kişi var
IP:3.147.27.129