Öyleçapraşık, akılsırermezbir model değildir; sanırımherkesbeşaşağıbeşyukarı“geçerli”bulacaktır.
Modeli, içiçehalkalarşeklindedüşünebiliriz. En içtekihalkada, kendisosyalizmanlayışları, tarihsel-güncelülkedeğerlendirmeleriveörgütlenmeleriylesosyalistyapılaryeralır.
En iç halkadaki bu yapıların hangi gelenekten geldikleri, kadro politikaları, iç kuralları ve siyaset tarzları kuşkusuz önemlidir. Ancak işin bu yanını bir kenara bırakalım ve içerdiği tüm yapılarla birlikte en içteki halkanın dışa doğru genişleme çabalarına odaklanalım.
Bugün Türkiye’de sosyalizmden söz edilecekse, başlanması gereken yer burasıdır.
Şimdi, (belki de) tartışmalı bir konuya gelebiliriz: En içteki halka dışa doğru genişlemeye çalışırken kendi dışında, ayrışmamış tek bir halka mı görür, yoksa onu en dış halkaya taşıyacak bir ara halkadan mı söz etmek gerekir?
Şöyle bir yanıt akla yakın görünüyor: Verili siyasal parametrelerin köklü bir değişime uğradığı, toplumda ciddi alt üst oluşlar yaşandığı özel durumlar dışında, en içteki halkanın en dış halkaya “sıçrayarak” atlaması pek mümkün değildir. Bu durumda, en içteki halkayı çevreleyen bir ara halkadan söz etmek gerekecektir.
Sosyalist yapılarla (en içteki halka) bu ara halka arasındaki besleme-beslenme ilişkisinin daha doğrudan olduğunu söyleyebiliriz. Sosyalist yapıların, örgütlü olmalarının yanı sıra, ülkenin durumuna ilişkin daha kapsamlı-bütünlüklü çözümlemeleri, belirli sosyalizm anlayışları ve siyasal mücadele iradeleri vardır. Hemen dışındaki halkanın özelliği ise, eşitlik, özgürlük, adalet ve değişim özlemlerini/duyarlılıklarını solculuk ve sosyalizmle şöyle veya böyle ilişkilendirmiş olmasıdır. Ara halka, bu ilişkilendirme sayesinde “en dış” halkadan farklı bir konumdadır. Özlem ve duyarlılıkları henüz belirli bir program çerçevesinde örgütlü mücadeleye taşınmamış olduğu için de en içteki halkanın dışındadır, onu sarmalar.
Besleme-beslenme ilişkisi demiştik. Karşılıklı bir ilişkidir.
İç halka, söylemi ve eylemiyle en başta ve en fazla ara halka üzerinde etkili olur. Kendisi de, en fazla ara halkanın girdilerinden etkilenir; bu girdilere özellikle duyarlıdır. Sonuçta, en iç halkadaki yapılar, ara halkanın giderek daha büyük bölümünü soğurdukça, bu halkanın eğilim ve yönelimlerini daha fazla belirleyebilecek konuma ulaştıkça, partiler ve örgütler aynı zamanda hareket haline gelirler.
Yukarıdaki “modeli”, günümüz Türkiye’si ve sosyalist mücadele açısından biraz daha somutlaştırabiliriz.
İşçiler, emekçiler, kent yoksulları, Kürtler, Aleviler, Cumhuriyetçi-Kemalist duyarlılıkları olanlar, gençler…
“Ara halka” dendiğinde, bu halkada en başta yukarıdaki kesimlerin temsilcilerinin yer aldığı, ağırlığı bu kesimlerin oluşturduğu bir gerçektir.
Şimdi, eğer gündem en iç halka ile ara halka arasındaki ilişkiler ise ve “karşılıklı beslenmeden” söz ediyorsak, üzerinde durulması gereken birkaç kritik nokta vardır.
Birincisi: Bugün Türkiye’de, sosyalizm mücadelesi açısından, yukarıda sıralanan sınıfsal/toplumsal kesimlerden herhangi birinin özellikle ön plana çıktığını, adeta “ben buradayım” diye bağırdığını söylemek pek gerçekçi olmayacaktır. Dikkat, sosyalist mücadele açısından ve bugün için böyledir; yarın bu sınıfsal/toplumsal kesimlerden birinin veya birkaçının diğerlerine göre sosyalizmle daha doğrudan ilişkilendirilebilecek özel bir canlılık ve aranışçılık içine girmesi mümkün ve muhtemeldir.
Sonuç: Kimi yerel ve özel durumlar dışında genel olarak alındığında, dışarıya doğru genişleme çabaları sergileyen iç halka, “özel ağırlık” tutkusuna fazla kapılmadan bu kesimlerin tümünü kucaklayacak hamleler gerçekleştirmelidir.
En azından şimdilik buraya odaklanmalıdır…
İkincisi: “Ara halkada” yer alan kimi kesimler, kendi “sosyalizm” anlayışlarını iç halkadakilerle tokuşturma eğilimi sergileyebilmektedir. Örneğin, Kürt hareketinin sol tarafı, ulusal sorunun çözümü için geliştirilen önerinin aynı zamanda bir sosyalizm anlayışı ve modeli olduğu görüşündedir. Aleviler arasında, sosyalizmin Aleviliğe zaten mündemiç (onda içerilmiş) olduğunu düşünenler vardır. Cumhuriyetçi-Kemalist kesimde ise, merhum Mihri Belli’nin 60’lardaki sözüne atıfta bulunarak Kemalizm’le sosyalizm arasında “Çin Seddi” olmadığını savunanlar mutlaka çıkacaktır. İşçi-emekçi de, sosyalizmi kendi özel emek süreci ve işveren ilişkilerinden türetmeye doğal olarak yatkındır (bu örneklerden sonra “ara halkada” yer alan gençler umarım “bizim neyimiz eksik” deyip kendi özel sosyalizm anlayışlarını geliştirmeye çalışmazlar).
Sonuç: İç halka, “bilimsel sosyalizm” kavramını öyle her yerde ikide bir kullanmamalıdır, ama “özel” sosyalizm anlayışları karşısında kendisinin “bilimsel sosyalizmi” benimsediğini de hiç unutmamalıdır. “Özel” sosyalizm anlayışlarıyla, salt teorik düzeyde kalan gereksiz bir inatlaşmaya ve iddialaşmaya girmeden tartışmak pekâlâ mümkündür. Hiç unutulmamalıdır: Türkiye solundaki tartışmalarda sıkça gündeme gelen “peki, şu sorun nasıl çözülecek?” sorusu, bilimsel sosyalizmi sahiplenenlerden çok, özel konumlarından özel sosyalizm anlayışları türetenleri sıkıştıracak bir sorudur.
Son olarak, “halkalar” açısından bugünkü durumun ne olduğuna ilişkin birkaç söz daha söyleyip bitirebiliriz.
Eğer en dış halkaya hemen sıçranabilecek bir ortamda değilsek, odaklanılacak nokta iç halka-ara halka ilişki ve etkileşimidir. Dünya kapitalizminin gidişatı ve bugünkü durumu (“organik kriz” ), Türkiye’de ise AKP iktidarının dış politika yörüngesi ve içerideki hamleleri, göründüğü kadarıyla ara halkayı hem genişletmekte hem de bu halkanın bir kesimini iç halkaya görece yakınlaştırmaktadır. İç halka ara halkaya henüz yeterince nüfuz edebilmiş durumda değildir kuşkusuz; ancak bugünkü sancılar, bir izolasyondan ve çaresizlikten çok, bu halkaya açılan kapıların zorlanmasının getirdiği sancılardır.
İsteyen “doğum sancıları” da diyebilir.
“Hareket” haline gelmenin doğum sancıları…
Metin Çulhaoğlu
31 Mart 2012
SoL.Org
08/11/2024
Bugün268 ziyaret var
Sitede 3 Kişi var
IP:3.231.219.178