AKP’li yıllar boyunca, iş daralması yada işyeri taşıma türü gerekçelerle işten çıkarmaların sıklıkla yaşandığı ve neredeyse her işten çıkarmanın tazminatsız kovmaya dönüştüğü veişten çıkarmalara karşı işçi direnişinin polisin saldırısıyla karşılandığı ve bunun sokaktaki insan gözünde dahi sıradanlaştığı, iş cinayetlerinin (katliamlarının) gündelik iş yaşamının bir parçası haline geldiği, (maden işçisi ölümleri karşısında devlet ağzının “işin fıtratında var” demesi gibi) işsizlik tehdidinin ve yetmeyen ücretin kadere indirgendiği v.b. gibi, işçi aleyhine gelişen durumlar sıradanlaşmıştır.
Sadece birkaç istatistiki bilgiyle devam edelim,
-Kayıtlı çalışan 12 milyon 663 bin 783 işçinin, yalnızca yüzde 11,96’sı sendikalıdır. İşsizlik oranının yüzde 20 civarında olduğunu varsaydığımızda, kayıtlı-kayıtsız ve işsiz toplamında sendikalı işçi oranı yüzde 5-6 civarıdır.
-Sendika üyeleri bakımından işkolları değerlendirildiğin de ise en fazla sendikalı işçinin bulunduğu işkolu, yüzde 34 ile Banka, Finans ve Sigortacılık İşkoludur. En az sendikalı işçinin bulunduğu işkolu ise, yüzde 2,71 oranı ile İnşaat İşkolu olması şaşırtıcı değildir.
-İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), 2015 yılında en az 1730 işçi, Aralık ayında ise en az 137 işçi iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdiğini açıkladı. 2005-2013 yılları arasındaki iş cinayetinde ölen işçi sayısı 20.000 civarındadır.
***
1970’li yılların sonundan itibaren yürürlüğe giren neoliberal dönem, kamuda birikmiş sermaye ve değerlerin, kapitalistlere doğru transferinin yanı sıra, işçi sınıfı üzerinden elde edilen artı değerin de yükseltilmesinin gerekliliği üzerine kuruludur. El konulacak artı değerin yükseltilebilmesinin temel biçimi ise sınıfın örgütlü gücünün tehdit olamayacak boyuta çekilebilmesidir. Ve tehdit olamayacak hale gelen bu boyut, giderek örgütsüzlüğe, istikamet sapmalarına ve yasal değişikliklerle etkisizleşmeye doğru yol alacaktı.
1980’li yıllardan itibaren, darbe koşullarının da elvermesiyle, sendikalar yasasındaki değişikliklerle adımlar atılmaya başlandı. Disk’in kapatılmış olması, sendikalar yasasındaki değişiklikler, toplu sözleşmelerin düşük zamlarla gerçekleşiyor oluşu, 1989 bahar eylemlerinin patlamasına neden oluyordu. 1991’ deki büyük madenci yürüyüşü bu patlamanın sonunu ilan ediyor ve ardından uzun bir durgunluk dönemine giriliyordu.
Bu uzun durgunluk dönemi boyunca, taşeron işçilikten, özelleştirmelere, işyeri kapatmalarla yaşanan işçi kıyımlarından, özellikle orta ölçekli kapitalist işletmelerden sendikaların kovulmasına, sendikal alanın neredeyse bütününün, gerici, mukaddesatçı sendika ağalarına tesliminden, iş güvenliğinin evrak üzerinde kalmasının sonucu olarak yüksek rakamlı iş cinayetlerine kadar bir dizi çıktı alınıyordu.
2000’li yılların başı ve sonunda yaşanan, Paşabahçe Cam ve Topkapı Cam işçilerinin fabrika kapatmalara karşı işgal ve direnişleri ile, 2007’de yaşanan Tekel işçilerinin uzun ve çarpıcı direnişleri, biriken ve gelmekte olan tehlikelere karşı bir çığlık idi. Bu çığlığın son halkası, 2015 yılının Mayıs ayında Metal işkollarındaki ücret artışı talebi ve sarı sendikaya karşı biriken tepki oldu.
Şimdi işçilerin önündeki yeni saldırı dalgası, kiralık işçilik yasası ve bunun uzantısı kıdem tazminatının gasp edilmesidir. Kiralık işçilik yasası bilindiği üzere, taşeron işçilik yapısının da ötesi, işçinin, güvencesiz, aylık, günlük hatta saatlik, kapitalistlere kiralanabilmesinin yasal halidir. Çalışma, yasada tanımlandığı hali ile o kadar “esnek”tir ki, işçi lehine, ne kıdem ve tazminatını biriktirebilir, ne de, süreli olduğu için ihbar tazminatını biriktirebilir. Dolayısıyla, geleceğe dönük kıdem tazminatı, zaten fiili olarak ortadan kalkmıştır. Mevcutta birikmiş olan kıdemlerin ise gasp edilmesinin yolları aranmaktadır.
Uzun durgunluk döneminin sonuna yaklaşılıyor. Bugüne kadar küçük ve parçalı da olsa birikmiş işçi direnişleri deneylerinin, yeni ve güçlü bir işçi direnişi evresine doğru yol aldığı ve bunun olanaklı hale geldiği ortadadır. İş güvencesi ve kıdem tazminatı gibi kazanımların, önemli mevziler olduğu, işçi düşmanı AKP’li burjuva siyasetinin, bu mevzilerin sıkı sıkıya tutularak geriletilmesi mümkündür.
Saray ve AKP rejiminin işçilere ön gördüğü çalışma yaşamı kölelik, topluma dayattığı yaşama biçimi gericiliktir. AKP, dayatmış olduğu çalışma ve yaşam alanı perspektifinin gericiliğe ihtiyaç duymasının altında hakkını aramayan emekçilerin yaratılması yatmaktadır. Kapitalizmin ve gericiliğin bu tarihsel buluşması tesadüfi değildir. Onlar için gereklilik, geniş emekçi yığınlar için yırtılıp atılması gereken deli gömleğidir. Kristal İş sendikasına üye işçilerin mücadelesi bu deli gömleğin iki kez yırtılmasıdır. Şöyle ki;
Yukarıda ifadesini bulan çalışma hayatındaki gerici dönüşümün, bugünkü sendikal yapılar tarafından durdurulamayacağı, işçiler nezdinde kavranmış gibi gözükmektedir. Bugün işçilerin mücadelesi işverene karşı verilecek mücadele ile birlikte, sarı sendikacılığa karşı, sınıf sendikacılığını da kapsamak zorundadır. İşçi sınıfının örgütlenme tarzı sendikal mücadelenin içkinliği kadar onu da aşan bir örgütlenme tarzı olmalı, doğrudan demokrasi kanallarını geliştirecek işçi komiteleri, işçi meclisleri şeklinde yeniden örgütlenmelidir. Sendikal yapıların bürokratik yapısını lağvedecek yeni bir sendikal hareketin inşası, işçi sınıfının temel görevi olmalı, sendikal düzenlemeyi sağlayan yasal düzenlemelerin sınırlarında kalmamalıdır. İşçilerin birlik ve dayanışması önemli olmakla beraber, birlikte örgütlenme zeminleri yaratılmalı, birleşik mücadele geliştirilmelidir. Özetle, 15-16 Haziran deneyimi, bugünün mücadelesinin temel referansı olmalı, yeni bir HAZİRAN yaratılmalıdır. 29 Şubat 2016
Beykoz Birleşik Haziran Hareketi
21/11/2024
Bugün706 ziyaret var
Sitede 42 Kişi var
IP:52.14.209.100