Türküler söyledi Ruhi Su. Aryalar da. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası'na seçildi, şan bölümünden sonra opera eğitimi de aldı ve Devlet Operası'na girdi... Sahnelere çıkmış,adını duyurmuş, sanatın bu dalında yer edinmiş bir 'sanatçı', ne demeye Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde öğretmenliğe de soyunur?
Ama işte tam da bu bileşimdir Ruhi Su'nun çalışmalarına sosyalist dünya görüşünün yön vermesini sağlayan. Sanatı ve sanatçıyı artık farklı tanımlar: "Hangi türü olursa olsun sanat bir eylemdir. Sanatçının düşüncesi de, sevgisi de sanatında belli olur. Devrim sözcüğünden, uygarlığa, özgürlüğe ve insanca yaşama yönelik çabaları anlıyorum, ister hazırlayıcısı, ister yansıtıcısı olsun, sanatın da sanatçının da hem bu çabaların içinde, hem de bu çabaların sonucu olarak var olması gerekir."
O ünlü 1951 Tevkifatı'nda, ideolojisi nedeniyle yatmıştır yıllarca hapiste. TRT radyosunda, müzik birikimi nedeniyle program yapmayı sürdürebilmiştir. Bu durumu, üstteki paragrafa bağlayalım: Radyoda, kısa çöpün uzun olandan hakkını alacağım söyleyene kadar...
O gecelerden biri hüküm sürmektedir, kanser illeti bedenini sardığında. Pasaport vermez gecenin bekçileri, yurtdışında tedavi olanağını esirger doğası gereği. Ve tedavi olamadığından yaşamını yitirir Ruhi Su.
Mezarına dahi dayanamadı bu düzenin bekçileri. Eşiyle birlikte yattığı yerin başucundaki cam dikmeye kurşun yağdırdılar, taşla, "sivri uçlu alet'le tahrip ettiler. Sonra, orada toplandı dostları, bu alçakça eylemi protesto ettiler. Türküler söylediler.
Taş, kurşun işlemedi Ruhi Su'nun mezarına. Paşabahçe Cam Fabrikası'nın işçileri yapmıştı onu, öyle direngen.
Bu ülkede, bas bariton bir ses türküler söylüyorsa yarına dair, sabahın bir sahibi mutlak vardır.