Paris, Nazi çizmelerinden arınıp doğrulduktan birkaç hafta sonra, 4 Ekim 1944 tarihli L'Humanite gazetesinin baş sayfa manşeti "Demokratik ispanya'nın oğlu, komünist aileye katıldı" başlığını taşıyordu. Sıra no 475537 yazılı bir üye kartı vardı artık Picasso'nun. 6'ncı seksiyon, 704 nolu hücreden aileye katılırken, demişti ki:
"Fransa'da, Sovyetler Birliği'nde, benim kendi ülkem İspanya'da en cesur davrananlar, komünistler olmadı mı? Nasıl tereddüt edebilirdim? Kendimi adamaktan korkmak mı? Tam tersine, kendimi hiç bu kadar özgür, hiç bu kadar bütünleşmiş hissetmemiştim. (...) Fransız Komünist Partisi kucağını açtı bana; orada en çok saygı duyduğum insanları buldum, en büyük düşünürleri, en büyük şairleri, o Ağustos gününde Paris'te gördüğüm, o kadar güzel olan direniş savaşçılarının bütün yüzlerini buldum; yeniden kardeşlerimin arasındayım."
Partisiyle ilişkisi sütliman değildi Picasso'nun. Bundan kendilerine pay çıkarmaya çalışanlar oldu elbette. Picasso ise, özellikle ABD basınının tüm kışkırtmalarına karşın, tek bir açıklama yaptı: "SSCB ile ilgili düşüncelerim, aile içi bir meseledir. Sizi ilgilendirmez." En hummalı tartışmalar sırasında, tavrı apaçıktır: "Beni kimse partimden atamaz. Gerekirse kapısına yapışırım."
1881'de İspanya'da doğan Picasso, 1973'teki ölümüne dek politik bir figür olarak kimliğini korudu. Resimleri kimi zaman anlaşılmaz bulunsa da, büyük bir ressam ve bir komünist olarak tarihe geçti. Brecht'in tiyatroda yaptığını, resimde gerçekleşleştirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Herşeyin ötesinde Picasso, sanatını politik düşüncesiyle, savaş karşıtlığıyla, sıradan insanların yaşantısıyla bütünleştirmiştir. Resim yapmak, onun için haksızlıkla savaşmak için bir silahtır.
"Siz bir sanatçıyı ne zannediyorsunuz? Eğer bir ressam ise sadece gözleri olan bir embesil mi, yoksa müzisyen ise sadece kulakları olan, şair ise kalbinin tüm katmanlarında sadece lirizm olan biri mi, hatta eğer boksör ise sadece adeleleri olan bir budala mı? Tam tersine, o aynı zamanda siyasi bir canlıdır. Hayır, resim sadece apartmanları dekore etmek için yapılmaz. Sanat düşmana karşı savunmada ve saldırıda bir savaş enstrümanıdır."
Böyle diyen, parti aidatları tümüyle ödenmiş, İspanya İç Savaşı'nda, Kore'de, faşizmin karşısında çizdikleriyle, söyledikleriyle, yaptıklarıyla savaşmış, uğradığı yıkımı resmettiği Guernica'yı cumhuriyetçilerin yitirdiği İspanya'da sergiletmeyen, ama New York'un göbeğine savaşın vahşetine karşı bir insanlık çığlığı olarak dikmekten keyif alan, Stalin'in şerefine kaldırdığı kadeh deseniyle, ölümü üzerine çizdiği portresiyle, FBI listesinde "tehlikeli bir Stalinist" olmaktan gurur duyan bir ressam Picasso... O portresini "karanlık" bulanlara kırılmayan, parti disiplinine tabi bir ressam.