Mehmet Raşit Öğütçü'yü biz Orhan Kemal olarak biliriz. 15 Eylül 1914'te doğar 2 Haziran 1970'te ölür. Ortaokul mezunu bile değildir. Babası, ilk açılan mecliste milletvekili, sonra muhalif, parti kurucusu, gazeteci, "bir daha muhalefet etmeyeceğine dair" verdiği senede rağmen, istiklal Mahkemeleri'nden kurtulmak için kaçan Abdülkadir Kemali. Orhan Kemal, Suriye'de bulaşıkçı, matbaa işçisi. Döner gelir Türkiye'ye, Çukurova'da çırçır işçisi, dokumacı, kâtip. Evlenir, eşi fabrikadan bir işçi, sonra roman kahramanı Cemile. Askerdir Niğde'de, Gorki ve Nâzım okumaktan mahkûmdur Bursa'da, "yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik” suçundan. Tahliye olur, ameledir, ambar işçisidir, hamaldır. Üstelik "muvakkat hamal". Boşuna demiyoruz, "o insanları" herkes yazar, ama
Orhan Kemal, kendisi olarak yazar diye. Beş yıl yatmayı göze alıp Gorki okumasında bir hikmet vardır...
"Romanlarımdaki iyimserlik bana, halkımızı yakından çok iyi tanımaktan geliyor. Daha açıkçası ben halkın kendisi, bir parçasıyım."
Bir de Nâzım okumuştur, sahi. Bursa Cezaevi'nde tanışırlar, "boşver şiiri, hikâye yaz, roman yaz"la başlayan ya da biten bir eğitim süreci yaşanır. "Benimle inceden inceye uğraşıyordu. O kadar ki, 'yan aydın'lığımdan, yahut 'küçük burjuvalığımdan gelen 'vıdıvıdıcı' tabiatımla, birtakım huy ve telakkilerime varana kadar her şeyimle.."
1966'daki adresi "Orhan Kemal, Tevkifhane-Sultanahmet, Şehir"dir. "Hücre çalışması ve komünizm propagandası!" Ne demişti "Bir Filiz Vardı"nın romancısı?
"Gerçekçilik, içinde yaşadığın topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki. Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığın toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Yurtseverlik, yurdunun insanlarını sevmek, yani, insan gibi yaşamalarını sağlamaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak..."
"İyimserim" diyordu. "Karıcığım ve sevgili çocuklarım; bugünkü gazeteler sizi dehşete düşürecek haberlerle dolu ise de kulak asmayın. Hepsi mulalagalı" diye başladığı mektubunu, "Işıkçığım üzülmesin. Çıkınca bisikletini mutlaka alacağım. Haydi hayırlısı" diye bitirmesinden bellidir.
Böyle baktı, böyle yaşadı, böyle yazdı Orhan Kemal, "inandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir."
Ne yapsın o kuruşu, "Ay benimle olduktan sonra, yıldızın kuyruğuna çarpim" diyen adam.