Nazım Hikmet için, burada iki paragrafta ne anlatılabilir ki... Hakkında en fazla yazılıp çizilmiş, tüm bir hayatını, son nefesine dek sosyalizm mücadelesi ile geçirmiş, dünyaya mal olmuş ama kendi ülkesinde vatandaşlıktan çıkartılmış ve komünist kimliği ile sanatını bir an olsun ayrı değerlendirmemiş Nâzım Hikmet, sanatını yaşamı boyunca komünist mücadelenin, devrimin bir silahı olarak kullanmıştır. Orhan Kemal'e, Malatya'yı pek tanımadığını söylerken, "düşün ki, hapishanesi hakkında bile bir fikrim yok" diyordu, isterse zindan zindan gezsin, bir ülkenin her karış toprağından figürlerle, "insan manzaraları"m, bağımsızlık destanını yazan, dünü bugüne, bugünü yarına bağlayan Nâzım Hikmet'i kendi kaleminden, Otobiyografi'sinden okuyalım.
Otobiyografi
1902 'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettim anıt kabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile .
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bite duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21 'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan falan olacağım da yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir
(11.9.'61 - Doğu Berlin)