Orada, Granada'da İşlendi Cinayet
"Savaşın doğurduğu yaralar yüzünden ölmüş olup, cesedi 20 Ağustos'ta Viznar-Alfacar yolu üzerinde bulunmuştur", yazıyor ölüm tutanağında. Yaşamının tutanağı gibi, sade, açık, net. Aynı zamanda doğru. Eli kolu bağlı bir tutsakken, savunmasızken öldürülmesi, vücudundaki yaraları bir savaşın doğurduğu gerçeğini değiştirmez. Cephede ölmüştür.
Faşizmin bir karabasan gibi çöktüğü 1930'lar Avrupası'nda, "No pasaran!" çığlığının yükseldiği bir vahaydı İspanya. Emekçisi, aydını, kralı yurtlarından çıkarmış, Rivera diktatörlüğüne son vermiş, falanjistlerle boğuşmuş, Fas'taki sömürge ordusunun komutanı General Franco'nun zulmüne boyun eğmemiş ve Şubat 1936'da, Halk Cephesi iktidara gelmişti. Ve daha 17 Temmuz'uydu aynı yılın, Fas'ta Melilla garnizonundan başladı faşist ayaklanma, bütün ülkeye yayıldı. Yanlarında Almanya vardı, İtalya vardı paraları, uçakları ve gemileriyle. Bir destansı direniş sürüp gidiyorken, yakıyorlardı, yıkıyorlardı. Öldürüyorlardı. Ve daha 19 Ağustos'uydu aynı yılın, Granada oğlunu yitirdiğinde. Ve namuslu insanların safında bir omuzluk boşluk doğduğunda...
Boydan boya 'sakıncalı' bir hayatın bedelini ödemiştir. Ninnilerle, halk söylenceleriyle beslenmiştir, gitarın teline, piyanonun tuşuna aktarmıştır emdiği sütü. Ülkesinin folkloruna sevdalanmıştır, türküler derlemiştir dört yanından.
Düştü yollara gezici tiyatrolarla, köy köy, ev ev, düştü yollara dizeleri. Ve hep, açlığı yok edecek büyük ihtilal geldiğinde kopacak sevinci anlattı. Bunun bedelini ödemiştir. Faşizmin öfkesini çekmiştir. Onlar ki, "Karadır atlan, kapkara / Nalları da kapkara demir / Pelerinlerinde parıldar / mürekkep ve mum lekeleri / Ağlamak nerede onlar nerede / hepsinin de kurşundan beyni / Yoldan ağır çıkageldiler / gönülleri cilalı deri / O çılgınlar, o gececiler / boğarlar geçtikleri yeri / zamk karası bir sessizliğe / ve bir dehşete kum incesi"... Ve onlar gelirler bir gün, evinden alır götürürler böyle dizeler düşüreni.
"insanların, yazdıklarımı benim cesur icatlarım, bir şairin cüreti olarak düşünmelerine şaşıyorum. Hiç değil. Onlar otantik ayrıntılardır ve pek çok insana garip geliyor, çünkü hayata çoğu kez böyle yalın ve dosdoğru bir biçimde yaklaşmıyoruz. Bu kadar basit değil mi?"
19 Ağustos 1936 günü, bir zeytin ağacının dibinde kurşuna dizilir halk Lorca'nın bedeninde. Ve sonra ne demişti Neruda? "İspanya'nın tüm acıları içinde bağışlananlar olsa da bu cinayeti, asla unutamayız. Bunu asla unutmayacağız ve asla bağışlamayacağız. Asla!”