Karmaşık bir ilişkidir, Charlie Chaplin nerede başlar ve biter, Şarlo nerede, güçtür içinden çıkmak.
Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889'da, Londra'nın yoksul bir semtinde dünyaya gelmiş, yedi yaşında yetimhaneyi, sekiz yaşında sahneyi görmüştü. Sonrasına uzanmaya gerek yok. Çocukluğu biçimlemişti Chaplin'i. Şarlo tipini "korkak, kaygılı, sıska, içler acısı varlık" olarak tanımlarken, dönüp geçmişine bakıyordu muhtemelen.
Birinci Dünya Savaşı'na, Chaplin yerine Şarlo gitmişti örneğin. Chaplin, savaşmayı reddetmesi üzerine başlayan karalama kampanyasını göğüslemiş, ama tıkandığı noktada, "çektiği filmlerle askerlerin moralini yükseltmeyi, bir sipere girmekten daha büyük bir yurt hizmeti gördüğü"nü söylemişti. Savaşların nedenlerine, akıldışılığına, abartılmış kahramanlık söylemlerinin ideolojik açmazına dikkat çekmek, belki de sinema tarihinin en güçlü savaş karşıtı filminin başrolüne çıkan Şarlo'ya düşmüştü.
"Büyük Diktatör" filminde dünyayı kana bulayan faşizme karşı, bütün olanakları kullanarak savaşmak, "Kaz adımlarıyla sefaletin ve kanın içine sürüklenen" insanlığı uyarmak ister. Hitler ve Mussolini, bu filmle yedikleri tokadın acısını hep taşıyacaklardır.
Chaplin, kendisini bir komünist değil, "barış kışkırtıcısı" olarak tanımlar ve faşizmi durduracak tek güç olarak gördüğü Sovyetler Birliği'ne açık destek kampanyalarında yer almaktan geri durmaz. "Rusya'nın savaş meydanlarında, demokrasi yaşayacak ya da ölecektir. Müttefik ulusların geleceği komünistlerin elinde..." "Modern Zamanlar" filminin unutulmaz sahnesinde, grevci işçilerin eylemi sırasında polis saldırınca, kaçışmalar sırasında bir bayrak yere düşer. Film siyah beyazdır, ama bayrağın kızıl olduğunu tasavvur edersiniz. Hiçbir şeyden haberi olmayan Şarlo, düşen bayrağı alıp kaldırır, gözleri ileride, sahibini aramaktadır ki iade etsin. Arkasında işçilerin toplandığının, bu cesur öncüye katıldıklarının farkında bile değildir... Durduk yerde tutuklanır, ama, "sıradan"ın mesajını iletmiştir...