Türkçe



PDF indir

 

 



BEN BİR“TETİKÇİ” MİYİM

İzlenme 2777

Türkiye Komünist Partisi Merkez Yönetim Kurulu üyesi, Metin Çulhaoğlu şöyle buyurmuş: “Son bir saptama daha: Tarih, Marksistlerin veya böyle olduklarını söyleyenlerin liberalizme tetikçilik yaptıkları uğraklara tanık olmuştur. Ancak, belki de başka hiçbir ülkede ve tarihin hiçbir döneminde, neo-liberal projelerin Türkiye'deki kadar "Marksist" tetikçi bulabildiği örneklere rastlanmaz. O nedenle bir kez daha yinelemek gerekir: Yurtseverliği milliyetçilikle özdeşleştiren ve bunu Marksizm’in ardına sığınarak yapan herkes, hem objektif olarak, hem de (bu saatten sonra) sübjektif olarak neo-liberalizmin tetikçisi sayılmalıdır.” (Metin ÇULHAOĞLU Komünist Gazetesi Sayı 213)

Metin Çulhaoğlu’nun yukarıdaki buyruğu, işleri güçleri yalnızca vakıfçılık olan ve bu işlerden bıkan bir kısım Marksistin şanslarını bir de CHP, SHP, DSP gibi partilerde denemek isteyen Marksistlerle sınırlı olsaydı, kendisine bir dereceye kadar hak verilebilirdi. Nasıl ki; küçük ölçeklerde saygı duyulacak başarılara damga vuran insanlara, birkaç adım daha attıklarında “herkes evinin önünü temiz tutsun” anlamına gelebilecek savlar ileriye sürmeye başladıklarında kendilerine “dur” demek gerekiyorsa, “Derinlikli Marksist aydın” olarak tanınan Metin Çulhaoğlu’na da yaptığı bu genelleme karşısında “dur” denmelidir.

Son on yıldır Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu koşullarda, bir çok Marksist veya siyasi özne, sol dinamiklerin ne yapması, neyi savunması gerektiği konusunda, insanlara akıl veriyor, savlar ileriye sürüyorlar. Örneğin kimileri, “kentlilik ve kentsel yaşam, sivil toplum örgütleri, eğitim ve sağlık, kadınlar, kent yoksulları, (varoşlar) sosyalizmin özgün ve yaratıcı ürünler verebileceği, yeni kavramlar geliştirebileceği ve çıkış bulabileceği alanlar olmaya adaydır.” diyebiliyor. Kimileri ise, holdinglerin gazetelerinde yapılan söyleşilerde, yukarıdaki görüşleri ret ederek, sosyalizmin aydın hareketi olduğu genel doğrusunu işleyerek, Kemalizmin, sosyalizm için bir iletişim kayışı olabileceğini iddia ediyor.

Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan ise, “Komünistlerin Kemalizmle ya da Kemalistlerle bir sorunu yok. “sorun var” demek, Türkiye’nin geride bıraktığı bir burjuva devrim süreciyle hesaplaşmaya kalkmak demek. Tarihsel bir ilerlemeyle hesaplaşmak komünistlerin değil, gericiliğin işidir. Bizim hesabımız kapitalizmledir. Emperyalizmden, gericilikten şikayetçi olanların bu hesaba ortak olmaktan başka çareleri kalmamıştır. Samimiyet korunacaksa…” diyor. (Komünist Gazetesi sayı 93)

…”Yurtseverlik anti-emperyalist mücadelede öne çıkarılması, biçim verilmesi ve yeniden üretilmesi gereken bir kimliktir. TKP bu ve yeniden üretimin ana üssü haline gelecektir…Tersine bu başarı temin edildiği anda Komünist yurtseverliğin, düzen partilerinin pasif konumundaki kitleler, bürokrasi,ordu, akademi gibi kurumlarda tamamen tasfiye edilemeyen “bağımsızlıkçı” yönelimler nezdinde ağırlık kazanması kaçınılmaz olacaktır. Genel olarak samimi anti-emperyalist kategorisine giren bu kesimlerin anti-emperyalist anti-kapitalist bir perspektife angaje olmaları oldukça küçük, yurtseverlik kulvarında TKP’ye yakınlık hissetmeleri ise çok büyük bir olasılıktır.” deniyor. (Türkiye Komünist Partisi 2004 Konferans Raporu)

Türkiye’deki Marksist aydınlarının bir bölümü bunu hep yapıyor. … Sosyalistler ile Kemalistler arasında yepyeni birliklere yöneleceğimizden kuşku duymuyorum. Kemalizm, her anlamda, laisizm, büyük devletlerden bağımsız halk politikaları ve kamu işletmeciliğinin öncülüğüdür. Bunlar hepimizin ilkeleridir. Ancak, tarih olarak Kemalizm adına yazılıyor. Böyle bir birlik önümüzde açıktır; Kemalistler de, “bölünme korkusu” dönemini geride bırakması zorunludur. Ülkemizde, Sevr’in hortlatılması üzerinde politika yapacak akılsızlar olabilir, ancak, bunlar, Türkiye ve Kürdistan solu değildir. Evhamlara son vermeye çağırıyorum. (Yalçın Küçük Hep İleri sayı 12/1988)

Türkiye solu “40 senelik utkan geleneği” ile Kemalist ideolojinin baskısı altında gözünü bile açamadan, sözde Kemalizm’in sol yorumlamasını ortaya koymaya çalışırken, Kemalist ögelerin ağırlıkta olduğu bir dünya görüşü ile Marksizm'in tüm kavramlarını karmaşık bir hale getirdi. Bundan sonra gelen kuşaklar ise bu kavramların etkisinden bir türlü kendilerini kurtaramadılar. Bunların içinden bazıları yeni solda post-Marksist kavramlar üreterek radikal demokrasi projesini hayata geçirmeyi çalıştılar.

Unutulmamalıdır ki; Post Marksist ÖDP programını onaylayanlardan biri de Metin Çulhaoğlu’dur. Yine; 1991 yılında, Gelenek Kolektivitesi’nin de içinde yer aldığı Devrimci Seçim Blok çalışmaları sürerken Ankara’da bir basın açıklaması yaparak, Doğu Perincek’in İşçi partisini desteklediğini açıklayan da Metin Çulhaoğlu’dur.

Şurası net olarak bilinmelidir ki; Türkiye sosyalist hareketi, Kemalizm’in getirdiği ideolojik yapıdan bir türlü kurtulamadığı için, aydınların kendi soyutlamaları içinde Marksizm’e doğru eğilimlerinin başlangıç noktası ister istemez hep Kemalizm oldu. Kim ne derse desin 27 Mayıs ve 12 Eylül basit bir askeri darbe olmaktan uzak, dünya kapitalist sisteminin o günkü şartları ile bütünleşmek amacıyla örtüşen tam bir işbirlikçi burjuva hareketleridir.

Sol Dergisi’nde “AŞI TUTMADI” başlıklı yazılardan şöyle bir anlam çıkmıyor mu? “Yurtseverliğin altında Kemalizmi görürüz, Kemalizmin altının kazındığında ise daha derinliklerde Asker-Sivil- Aydın zümre ile Yön Dergisi ortaya çıkar.” (Sol Dergisi sayı 233)

Nitekim, Aydemir Güler, “Şimdi bir çocuk katledildiğinde kolundaki Ay-yıldızı sökülmüş, yerine uluslar arası mücadele gücü arması işlenmiş çocuklara tanık olacağız… Bunların bir kısmı Afganistan’a gönderilecek. Ben bu sürecin sadece halkın orduya bakışını değiştirmekle kalmayacağını, ortaya yurtsever bir asker kanadın çıkmasının da kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.” diyebilmektedir. (Komünist Dergisi)

Bilinmelidir ki; Türkiye'de "yurtseverlik", burjuva anlamda dahi hiç bir zaman tarihi gerekçesine uygun yaşanmamıştır ve de İşbirlikçi burjuvanın yurtseverliği olamaz.

Bağlarken Önce küçük bir anekdot: “Engizisyon mahkemelerinin dehşet saldığı İspanya’da, Hazreti İsa yeryüzüne döner. İspanya’daki durumu dehşetle izler. Hemen engizisyon başkanını bulur, kendisini tanıttıktan sonra yapılanların kendi öğretisi ile hiç bağdaşmadığını söyler. Engizisyon başkanı hemen muhafızları çağırıp, Hazreti İsa’yı zindana atmalarını emreder. Şaşıran Hazreti İse,”Sen beni tanımadın galiba” der. Engizisyon mahkemesi başkanı gülümser: “Tabii ki tanıdım. Sen Hazreti İsa’sın. Ancak, gelip burada senin adına senelerdir kurmaya çalıştığımız bu düzeni bozmaya kalkmana asla müsaade etmem.” der. (Türkiye’de Marksist Damar Var mı? A.Hamdi Dinler)

Türkiye'de hiç kimse Kemalizm'den, Kemalistlerden daha yurtsever olamaz. Bu nedenle zaten Kemalizm yurtseverlikte kendinin aşılmasına izin vermez. Bunu biz, yeltenenleri boğmasından, asmasından zaten biliriz. Kemalizm kendinden başkasına "yurt" mu sevdirir? Bütün yurtseverleri ve yurtseverliğin tüm potansiyellerini kendi stratejik amaçlarına bağlar. Sınıfsız solla tarihsel kan bağından dolayı Kemalizm "sol-komünist yurtseverliği" kendine tabi kılmakta, güçlük de çekmez. (Siyasi Gazete Nisan 2005)

Eğer sosyalist politik etkinliğin belirli bir Dünya/Türkiye değerlendirmesine, genel sınıf çözümlemelerine dayanması gerekiyorsa, böyle bir gerekliliğin duyarlılığı, “Yurtsever Cephe” çırpınışları olmamalıdır. STP tarafından ısrarla altı çizilen, sınıf siyasetinin, proletarya diktatörlüğünün, enternasyonalizmin suyu mu çıktı?
Son bir soru: Metin Çulhaoğlu, “ Kemalizim ve sosyalizm yıllar sonra aynı kaderi paylaşıyor” başlıklı yazısında şöyle demektedir. “…Kemalizm’in kendine özgü, kitlelerle haşır neşir olmuş ideolojik söylemi yoktur. O daha üsttenci ve kurumsallaşmış bir ideolojidir. Ama dünyadaki gelişmeler ışığında yeni bir Kemalist akım doğar ve bunun dillendirdiği söylemle Türkiye sosyalist hareketi arasında bazı noktalarda belki ilişkiler kurulur, bilemem, bundan sonrası artık spekülasyona girer. ” (SOL KEMALİZME BAKIYOR- röportaj/ Levent Cinemre- Ruşen Çakır) Bu sözlerin söylenmesinden yaklaşık 15 yıl geçti. Şimdi kurulma zamanı geldi mi? .
İsmail Özkan