Türkçe



PDF indir

 

 



İyi ki doğdun Behice Hanım!

İzlenme 3482


1 Mayıs’a kapatılan sokaklara çıkan bir Behice Boran vardı ki, yere yatan bir Behice Boran da olsun. Ve o gün, 69’uncu yaş günüydü! Eli ekmek tuttuğu an savrulup giden nice keskin militana, akademik kariyerini, kentsoylu kökenini, “huzurlu” bir yaşamı reddediş dersiydi biraz da, o taşların üzerine uzanmış kadın.

Hemen hemen her biyografik öykü, bakış açısına göre değişmez, somut nesnel veriler taşımanın yanı sıra, öznel algılara da açıktır. Bu öykü, bir tarihsel figüre aitse, barındırdığı yapıp etmeler, sınıfsal ve bireysel prizmalardan süzülürken kaçınılmaz kırılmalara uğrar ve bu noktada, algı, biyografik notların önüne geçer.

Behice Boran biyografisi gibi. “Kimdir” sorusunun yanıtını arayan herkes, kuru tarihlendirmelere rastlayacaktır.

“1 Mayıs 1910'da Bursa'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da, yüksek öğrenimini Amerika'da tamamladı. Michigan Üniversitesi'nin sosyoloji bölümünü bitirdikten sonra Türkiye'ye döndü. 1946'da çevirmen Nevzat Hakko ile evlendi. 1948 yılında siyasi görüşleri nedeniyle Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ndeki görevinden uzaklaştırıldı. 1950 yılında Türk Barışseverler Cemiyeti kurucu üyeleri arasında yer aldı ve başkanı oldu. Kore'ye asker gönderilmesine karşı çıkan bir telgrafı Meclis’e göndermesi ve konuyla ilgili bildiri dağıtması nedeniyle bir grup arkadaşı ile birlikte tutuklandı. On beş ay hapis cezasına çarptırıldı. 1953'te tekrar tutuklandı, 1954'te tahliye oldu. 1962 yılında Türkiye İşçi Partisi'ne giren Boran, 1965 seçimlerinde Urfa milletvekili olarak Meclis'teydi. 1970 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin genel başkanı oldu. 12 Mart’tan sonra tutuklanarak 15 yıl hüküm giydi. 1974’te çıkan af kapsamında serbest bırakıldı. Türkiye İşçi Partisi'ni, arkadaşlarıyla birlikte 1975'te yeniden kurarak genel başkan oldu. 12 Eylül 1980 darbesiyle TİP yeniden kapatıldı, Behice Boran da kısa bir gözaltından sonra yurtdışına çıktı. Haziran 1981'de yurda dön çağrısına uymadığı gerekçesiyle Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Yurtdışında TKP ile TİP’in birleşmesi çalışmalarında da yer alan Boran, iki partinin yetkili kurullarının birleşme kararını açıklamalarından iki gün sonra, 7 Ekim 1987’de öldü.”

Her yerden ulaşılabilecek, nereye el atsanız kelimesi kelimesine tekrarlanmış olarak bulacağınız temel biyografik bilgileri böyle Behice Boran’ın. Buradan bile baktığınızda, karşınıza, sosyalizme, barışa adanmış bir ömür, kararlı ve öncü nitelikli bir insan çıkıyor. Ama, o insan”ı, böyle tanımlanacak benzeri binlercesinden ayıran, Behice Boran yapan, daha ötelerde birşeyler olmalı. İşte onlar, genel öykünün kapsayıcılığının, “kişiye özel” izdüşümlerle tamamlanmasıyla belirginleşir. Ve burada, bu biyografik notlar, böyle bir rota izlemeye başlayacaktır...

Arif Damar’ın bir şiirinde, “Kasketi herkes giyiyor şimdi / Ben de giyerdim 44’lerde / Haber gönderdi Behice hanım / ‘Onu başından çıkarsın’ diye” dizeleri vardır. 1944. Arif Damar, yaklaşık 19-20 yaşlarında bir genç olmalı o zaman. Behice Boran, öğrencilerinin taktığı adla “Tatar Behice”, DTCF’de anlattığı dersi dinlemeye gelenlerin salonlara sığmadığı bir sosyoloji doçenti. Dizeleri okuyunca iki noktaya takılmıştım. Tamam, sol o zamanlar da büyük bir kitle anlamına gelmiyordu ama, bu doçent, bu genci bir giyim aksesuarına kadar takip edebilecek çapta hakimiyeti nasıl başarıyordu? Bu müthiş bir liderlik vasfıydı. İkinci nokta, neden kasketi çıkartmasını istediğiydi. Türkiye solunda kasket, Nazi işgaline karşı savaşan Fransız direnişçilerine öykünmeden tutun, Köy Enstitüleri’nin etkisine, proleterliğin, aydınlarda kasketle sembolize edilmesine, halkçılığın köylülüğe özenmeyle dışavurulmasına kadar bir dizi etkiyle yaygın kullanılır olmuştu. Ve Behice Boran, “çıkarsın onu” demişti. Bu, öykünmeciliğe, aslında sosyalist bilincin bulanık olduğunu gösteren şekilciliğe, ideolojik bir itirazdı. Dizelerden kalan lider profiline, popülizme prim vermeyen sağlam bir duruş ekleniyordu böylece.

12 Mart’ın ünlü Yıldırım Bölge kadınlar koğuşundan, Sevgi Soysal’ın ve diğer mahpusların tanıklıklarından çıkan şeyler de var. İşlemeli tek yatak örtüsünü evinden getirten bir Behice Boran. O yaşta, hapiste, Almanca öğrenmeye çabalayan da, örgü dersleri alan da. Bir koğuş arkadaşının paslı makasla alt tarafı kırpacağını bile bile, ak saçının modeli üzerinde itinayla duran, o zamanın modasını uygulayan da. O yılların, sıcak savaşın göbeğindeki gerilla motifini taklide yönelmiş çocuksu romantizminin uzağında kalabilmek bilinci bu, “küçük burjuva akademisyen” tavrı değil. Ve, böyle algılanmayı umursamayan, kendine, dünya görüşüne güvenen bir lider.

Behice Boran’ı, askerlerin namluları üzerine çevrilmiş bir vaziyette, arkadaşlarıyla birlikte sokak ortasında yerde yatarken görenler, 1979’daki “ev hapsi”ne isyan eylemini değişik yönlerde değerlendirdiler. Siyaseten bu yapılabilir elbet. Ama, 1 Mayıs’a kapatılan sokaklara çıkan bir Behice Boran vardı ki, yere yatan bir Behice Boran da olsun. Ve o gün, 69’uncu yaş günüydü! Eli ekmek tuttuğu an savrulup giden nice keskin militana, akademik kariyerini, kentsoylu kökenini, “huzurlu” bir yaşamı reddediş dersiydi biraz da, o taşların üzerine uzanmış kadın.

İşte birkaç an parçacığıyla, bir tarihsel figür. Neydi o çok bilinen sözleri? “Kişiler hakkında nasıl mı karar vereceksin? Hayatlarına bakarak. Bir insan, yaşadığı hayatın insanıdır. Doğru bulduğumuz fikirleri öyle benimsemiş, öyle içimize sindirmiş olmalıyız ki, bunlar davranışlarımızı biz farkında olmadan dahi etkilemeli, tayin etmeli, yönetmelidir. Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır.”

İnsanların hayatları, genel bir duruşu, ayrıntılarda nasıl içselleştirdiğiyle tanımlanabilir, evet. Bir Behice Boran portresi, bu açıdan bakıldığında, belki de siyasal tezlerinden bağımsız olarak çok öğreticidir. Zaten, dediği gibi, insanlar doğar, ölür. Ama, “işçi sınıfı partileri, işçi sınıfı var oldukça devam eder, gider”.

Asaf Güven Aksel
1 Mayıs 2012
1 Mayıs 
SoL.org

Bookmark and Share

26/04/2024 Bugün200 ziyaret var  Sitede 17 Kişi var  IP:3.141.100.120