“Türkiye sosyalist hareketinin 60’ların sonundan 80’lerin ortasına kadar uzanan döneminin irdelenmesinde iki temel çizginin belirleyiciliğinden söz etmek gerçekten anlamlı olabilir. Kökeni önce TKP’ye, sonra 61-71 TİP’ine dayanan ‘partili gelenek’ ile 60’lar sonunda uç veren ‘hareket geleneğinin’ iki ana eksen sayılması, sosyalist harekette yaklaşık 15 yıllık bir tarih kesitinin anlamlı bir çerçeveye oturtulması açısından yararlı işlevler görebilecektir.
“Şimdi, yakın tarih araştırmalarını bir yana bırakalım ve Türkiye solunun güncel durumunu, yaşanan tıkanıklığın aşılması için içini zorlanacak yolları düşünelim. Bu durumda, az önce sözü edilen iki eksene takılıp kalmak, çözüm yollarının bu iki eksenden herhangi birinin yeniden yaratacağı dinamiklerde yattığını sanmak önemli bir yanılgı olacaktır.”
Yazı şu cümlelerle son buluyordu:
“Tekrar etmekte yarar var: Türkiye sosyalist hareketinin yaşadıkları, içerdikleri olumlu öğeleri aktarma dışında, yerleşik halleriyle o iki ünlü geleneğin ikisini de tüketmiştir. Türkiye sosyalist hareketinin geleceği, ne eski partili geleneğin adam edilmesinde ne de hareket geleneğinin şu ya da bu konuda ikna olmasındadır.
Yeni dönem, yeni bir gelenek yaratacaktır.”
***
“Bayram değil seyran değil, şimdi bu yazı nereden çıktı?” diyenler olabilir.
Gerçekten de, iki geleneğin “oluşum yıllarında” aktif olanlar bugün 60’lı yaşlarındadır. Günümüzde Türkiye sosyalist hareketinin kadrolarının çoğunluğu, bırakın 60’lı oluşum yıllarını, derinliğin değil ama yaygınlığın tavan yaptığı 70’li yılları bile ergen olarak yaşamamıştır.
Değişen pek çok şey vardır.
Bugün Türkiye’nin “toplumsal yapısı”, feodalizm-yarı feodallik-kapitalizm kategorileri bağlamında tartışılmamaktadır.
Sosyalist harekette, “bu iş kırlardan başlamalı” diyen yok denecek kadar azdır…
“Provokasyon olur”, “faşizm gelir” vb diyerek mücadeleyi parlamentoya ve burjuva yasallığının sınırlarına hapsetmek isteyen de yoktur…
Farklı yerlerde duranlar, birbirlerini “oportünizmle”, “pasifizmle” veya “goşistlikle”, “maceracılıkla” suçlarlarsa, en hafifinden ayıp etmiş olurlar…
“İç dinamik-dış dinamik” tartışmasını, köklü, ayrılıklara yol açmadan, ikisinin “diyalektik bütünlüğü” çerçevesinde yürütecek olgunluk düzeyine ulaşılmıştır…
“İleri demokrasiyse”, AKP zaten getirmiştir!
Sonra, ortada “uluslararası merkez” diye gözlenip kollanacak, yanında durulacak, dediklerinden çıkılmaması gereken bir güç de kalmamıştır…
O zaman neden?
***
Bugün Türkiye sosyalist hareketinin mutlaka ve mutlaka yeni insanlar kazanması, toplumun tüm kesimlerine uzanması, saflarını kalabalıklaştırması gerekmektedir.
Türkiye sosyalist hareketinin uzanması ve yeniden aktif kılması gereken insanların bir kısmı, iki gelenekten biriyle, ama duygusal ama başka şekillerde gönül bağı içindedir. Eğer bugün gerçekten mücadelenin ve örgütlenmenin bir yerinden tutmak istiyorlarsa, bu insanların heveslerine bir geleneğin yüceltilmesi, diğerinin ise kötülenmesiyle limon sıkılması kadar saçma bir iş olamaz. Hevesli insanlara, gönül bağlarına göre şerbet verilmesi de en az ilki kadar anlamsız olacaktır.
Sonra, Türkiye sosyalist hareketinin uzanması ve aktif kılması gereken geniş bir genç kuşak vardır (18-30 yaş aralığı). Bu insanlar, iki geleneğin ne oluşumunu, ne etkili olduğu dönemleri ne de sonrasını yaşamışlardır. Ama şöyle ya da böyle duymuşlardır. Bu gençlere, münhasıran şu ya da bu geleneğin “devamı olunduğu” değil, bugünkü mücadele neyi nasıl gerektiriyorsa onun yapılacağı, bunu yaparken de geleneklerin dağarcığında olumlu ne varsa onlara başvurulacağı söylenmelidir.
Ayrım gerçekten önemlidir: Mesele, geleneklerden herhangi birini günümüze taşıyıp yeniden üretmek değil, günümüzün ihtiyaçlarına yanıt verecek yolları ararken geleneklere dönüp bakmak; varsa, uygunsa, güncellenebilir özellikler taşıyorsa, geleneklerin bu özelliklerini günümüzde yeniden üretmektir.