Son dönemlerde sıkça rastladığımız tarih romanları veya tarih içerikli romanlar furyasına ilk olarak “Kılıç Yarası Gibi” ile katılan Ahmet Altan, daha sonra da bu kitabın devamı niteliğindeki “İsyan Günlerinde Aşk’ı” yazdı.
Bu kitapta, ilkinden farklı olarak 31 Mart Vakası’nı öne çıkardı. Romanın içeriğini incelediğimizde garip ve bir o kadar da etkileyici bir kurgu ile karşılaşıyoruz. Bir Osmanlı Paşasının oğlunun , karısının ihaneti yüzünden çektiği acıları 31 Mart vakası’nın çerçevesinde ele alan Altan , İsyan Günlerinde Aşk ‘da hedef kitlesini çok iyi belirlemiş.
Her şeyi ince ince hesaplamış. Hedef kitlesini boş okumayı sevmeyenlerden seçmiş olduğu belli . Bu nedenle ilgi çekici ve gerçek bir tarihi kesit olan Osmanlı'nın son dönemini seçmiş. Roman reklamını kısa yoldan yapmak için pek de “ bilinmeyen” ya da bilinmesi istenilmeyen tartışmalı bir tarihi olgu olarak 31 Mart ayaklanması üzerine kurgulanmış.
İsyan Günlerinde Aşk , bütün bir yüzyılı sarsan bir ayaklanmanın içinde yaşayanların aşklarını , tutkularını anlatıyor. Romanı güçlendirmek ve okutmak için yer yer cinsel ilişkilerin uzun pasajlar halinde verilmesi hedef kitle okurunu rahatlatmak için zorlanmış . Açık söylemek gerekirse ; benim bilmem kaçıncı y.y’da Duriye Sultan’nın 9. Mahmut ile yaşadığı harem aşkı zerre kadar ilgimi çekmiyor. Anlaşılan o ki Düriye Sultan ; çalışan bir kadın gibi işyerindeki çekişmeleri , açlığı , iş kaybetme korkularını ve ayrılıkları hiç yaşamamış.
Biz biliyoruz ki ; bizim kadınlarımız siyah boğumlu , ince belli , titrek eklemli karıncaların yıllanmış acem halılarında yürürken çıkardığı seslerle uyanmaz. Saati çalar ve sabah kalkar , koşuşturmaca başlar .
Altan’nın daha önceki romanlarında da sık sık bu yönteme başvurduğu görülüyor. Genel olarak olayları bir birine bağlamada oldukça zorlanan Altan’ın kurgusu biraz abartılı olsa da bu romanın rahat bir üslupla yazılmış olması okuyucuya elinden bırakmadan kitabı bitirme şansı veriyor. Romanın asıl konusu , resmi ideolojide belirtilen irticai bir ayaklanmaya neden olan Sultan Abdülhamit’in tahttan indiriliş öyküsüne ters düşen bir anlayışla , tarihin tartışmalı bir dönemine ışık tutma iddiası taşımasıdır.
Kitabın en önemli noktası hatta özü aşağıdaki paragrafta özetleniyor . “Padişah birdenbire hiç ilgisiz görünen bir soru sordu: - Enver şimdi nerede doktor ? Reşit Paşa bütün saflığıyla hemen cevap verdi: - Berlin’de ... Sonra birden kendi cevabıyla irkildi . - Almanlar ... Almanlardan mı şüphe ediyorsunuz Padişahım ? - Çok muhtemeldir Reşit Paşa ... çok muhtemeldir ... -Çağırıp Alman sefi-i kebireyle görüşseniz. - Gülerler bana doktor , ne diyecek adam ,biz yaptık mı diyecek ... Sen de söyledin isyancılar benim adımı bağırıyorlar , ben hangi delili göstereceğim Almanları suçlamak için ? Paşanın aklı iyice karıştı .
- İttihatçılar ihaneti bu raddeye götürebilirler mi Padişahım ? - “Çoğu bunun farkında değillerdir , onlar mürtecilerin ayaklanmasını ,Padişahın tertibini bastırdıklarını düşünürler ... Tepedeki birkaç kişi bilir ancak , onlar da bunu imparatorluğun menfaatine olduğuna kendilerini inandırmışlardır “. s. 230-231
Burada bir parantez açalım ve kısaca özetleyelim : İttihat ve Terakki döneminde İngilizler, Abdülhamit’in Bağdat demiryolları imtiyazını Almanlara vermesine rağmen Orta-Doğu'da petrol sahalarının tehdit edilmesine seyirci kalamazdı . Abdülhamit’i devirmek için harekete geçmek onlar için bir zorunluluk idi . Abdülhamit, İmparatorluğun parçalanmaması için, imparatorluk topraklarında yaşayan çeşitli halklar arasında milliyetçilik akımlarına şiddetle karşı koyuyordu . Kızıl Sultan adı o dönemde İngilizlerin Abdülhamit’e taktıkları bir lakaptı . Bilindiği gibi İngilizler, genellikle Osmanlı İmparatorluğu'nda işbirlikçi olarak Rum ve Ermenileri kullanıyordu .
Yavaş yavaş İngiliz İmparatorluğu aleyhine dünyada gelişmekte olan Almanlar ise, Osmanlı İmparatorluğu'nu sömürmek için kendi işbirlikçilerini yaratmak zorundaydılar . Bunun için Almanlar ilk önce Selanik dönmelerinden Yahudilerden kurulu oldukça gelişmiş kesimi kendilerine işbirlikçi olarak seçtiler . Kendi amaçlarına ters düşen Rum ve Ermenilerin tekelini yıkmaya başladılar . 1907'de ise Rus-İngiliz ittifakı, Osmanlı Devleti'ni parçalama siyaseti olarak yürürlüğe girdi .
İşte tam da bu nedenledir ki ; ittihatçıların iktidarı tamamen ellerine geçirebilmesinin sağlanması için Abdülhamit’in tahttan indirilmesi gerekiyordu . İttihat ve Terakki’nin Selanik kanadı Alman etkisi altında gelişirken , Manastır kanadı İngiliz etkisi altında kalıyordu . İngilizler İttihat ve Terakki’yi kontrol altına almak , Abdülhamit’i devirip , Osmanlı ülkesini Alman nüfusundan kurtarmak için çabalarını yoğunlaştırırken , ileride İttihat ve Terakki’nin içinde gerçek kavgaların ilk tohumları da atılmış oluyordu .
(1) REŞİT PAŞA’NIN BU SEFER GERÇEKTEN AKLI KARIŞMIŞTI . - Peki kim yaptırıyor bu isyanı Padişahım . - Hasan Fehmi Beyi kim öldürttüyse ,isyanı da o çıkartmıştır Doktor. Doktor elinde olmadan bağırdı . - İttihatçılar Padişah sesini çıkarmadan pencereden dışarı , dolgun bir mavilikle yakamozlar saçarak akıp giden Boğaz’a baktı . Reşit Paşa’nın söylediğini tasvip eden bir hali yoktu . Sessizlik uzayınca Reşit Paşa dayanamadı . - İttihatçılar değil mi ? - Onlarda bu akıl olduğundan şüpheliyim doktor , bu işleri becerebilecek olsalar çoktan imparatorluğun iplerini ellerine geçirirlerdi ama yapamadılar ... İstanbul’un efendisi olamadılar ...Selanik’in efendisi olabildiler ancak.
Niye Selanik diye sormalısın doktor ... Çünkü İttihatçıların kontrolündeki üçüncü ordu Selanik’te ... üçüncü orduyu buraya getirmeden İstanbul’un efendisi olamayacaklar , bunu biliyorlar . Ama o orduyu buraya nasıl getirecekler ? Bir çok kişi tarafından bilinen şudur : Harekat Ordusunun başındaki Mahmut Şevket Paşa koyu bir Alman yanlısı . Almanların çok güvendiği Mahmut Şevket Paşa aynı zamanda İttihat ve Terakki'nin askeri kanadının çok tuttuğu bir kişidir. İstanbul'la Almanlara en yakın Osmanlı paşası Mahmut Şevket Paşa'dır . Berlin planına göre Mahmut Şevket'in kumandanlığında büyük bir Rumeli ordusunun gelmesini sağlamak için "küçük bir karşı devrim" gerekli oluyor .
Enver Paşa yeni rejimin güvenliğini sağlamak amacıyla , Makedonya'dan getirilen üç avcı taburunun kullanılmasını planlıyor. Berlin planına göre , bu kuvvetler İstanbul'da bir diktatörlüğün kurulması ve Selanik' teki İttihat ve Terakki liderlerinin Osmanlı İmparatorluğu'nda tek hakim olması amacı güdülüyor . Ne var ki , tehlikeyi sezen Sadrazam Kamil Paşa avcı taburlarını başkentten çıkarmak istiyor . Avcı taburlarının başkentten ayrılacağı gün , Talat Paşa ve arkadaşları bir buhran yaratıyorlar . Kabinedeki içişleri bakanı Hüseyin Hilmi Paşa , Talat'ın sadrazamlık vaadi üzerine kıyametler koparıyor . Meclis karışıyor . Selanik'ten bazı subaylar , tabancalarıyla Meclis koridorlarında milletvekillerini sindirme çabalarına giriyorlar . Meclis Başkanı Ahmet Rıza , Abdülhamit’e giderek İttihat ve Terakki'nin Hüseyin Hilmi Paşa'nın Sadrazamlığını istediğini bildiriyor . Padişah bu oldu bittiyi kabulleniyor .(D.Avcıoğlu Türkiye'nin Düzeni S.123)
Böylece Hilmi Paşa kabinesi kuruluyor. Hükümet , bütün elçiliklere şimdiye kadar sürdürülen dış politikanın değişmeyeceğini ya da başka bir deyimle, İngiliz dostluğunun devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini vurguluyor . ... Babıali baskını ile iktidara gelen İttihat Terakki , Mahmut Şevket Paşa’yı geçici olarak sadrazamlığa getiriyor . Ancak iktidarı tek başına ele geçirdiği için İttihat Terakki, Mahmut Şevket Paşa’dan memnun değil .
Romanda bu konu şöyle ele alınıyor . “ Yaz başında bir bildiri yayınlayan M. Şevket Paşa’nın “ askerin siyasete karışmaması gerektiğini söylemesi , iki kardeşin arasındaki tartışmayı daha da alevlendirmişti . Kahvelerini içerken Cevat bey kardeşine döndü. - Paşa’nın yayınladığı bildiriyi okudun mu ? - Evet - Bütün bunlar Enver bey’i kenara itmek için yapılıyor aslında. Koskoca Paşa bu oyuna nasıl düştü anlamıyorum , yahu askeri siyasetin dışına atarsan , bu ülkedeki onca yobaza , mürteciye medeniyet düşmanına kim dur diyecek ? Daha ayaklanmadan yeni çıktık , asker olmasa bunların hali ne olurdu Ragıp bir düşünsene . Asker siyasetten çıksın demek de bir siyaset değil mi ? üstelik bunu söyleyen kim , o da asker . ( s.397)
Romanın kahramanı Ragıp Binbaşının 1nci ordu kumandanı Muhtar Paşa ile yaptığı konuşma ise romanda şöyle yer alıyor. Binbaşı Ragıp, Muhtar Paşa’ya şöyle diyor ;" ... dışarıdakiler kuru kalabalık Paşam , askerden çok kuru kalabalık var , askerin başında bir kumandan yok , öyle aylak aylak bir yerlerden bir yere dolaşıp rastladıkları zabitleri öldürüyorlar.Bir topçu bataryası ve makineli tüfek birliğiyle yarım saatte hepsini dağıtmak mümkün , müsaade ederseniz ben vazifeye talibim ."Muhtar Paşa , masanın üstünde duran bir harita sopasını alıp çizmelerine vurmaya başladı . "- Evet , seni tanırım , söylediklerine de inanıyorum ama sadrazam Hazretleri’nden biraz önce kesin emir geldi , isyancılara ateş açılmayacak deniyor , Harbiye Nazırı istifa etmiş. Hatta isyancıların saldırması halinde bile ateş açılmamasını istiyorlar ama saldırırlarsa ateş edeceğimi sadarete bildirdim ." Daha önce Mustafa Paşa istifa ediyor.
31 Mart günü , 1nci ordu kumandanı Mahmut Muhtar Paşa sadrazama , “ Mitralyözlerimiz yeterli . Asileri temizleyeceğim . Kaybedecek bir dakika yok . Bana emir ver “. Diyor . Sadrazam Hilmi Paşa , on saat tereddüt ediyor ve sonunda “ hayır” diyor . Sadrazamın “ karşı devrim” den haberli olduğu biliniyor . Ama olayların aldığı biçimden habersiz olması nedeniyle asilerin ezilmesine yol açıyor . (2) Olaylar Abdülhamit’in güçlenmesine yarıyor ama Abdülhamit, Mahmut Şevket Paşa’nın derme çatma ordusunu durdurması mümkünken bunu yapmıyor. Tıpkı 1908'de olduğu gibi. Abdülhamit , seneler boyunca , Avrupa ülkeleri arasında sürdürdüğü denge politikasının artık sona erdiğini görüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun battığını anlıyor , hiç mücadele etmeden olayları gidişine bırakıyor. İkinci defa eline fırsat geçtiği halde iktidarı gene almak istemiyor. Harekat ordusuna karşı Nazım Paşa'nın direnme teklifini de reddediyor .
Ahmet Altan’ın İsyan Günlerinde Aşk romanı çok konuşuldu çok tartışıldı .Resmi ideolojiyi savunanlar bu romana karşı çıktılar ve çok eleştirdiler . Bu çevrelerde roman şok etkisi yaptı . Ayrıca televizyonlarda yoğun tartışmalara konu olan roman hedef kitlesiyle buluşmada da oldukça işlevsel oldu . Basında ise kimi kalemler iyi yazılar yazdı roman hakkında . Ama daha sonra korkunç bir sessizlik oldu ve konu kapandı .
Neden ? Neden şu satırlarda gizli olabilir mi ? Osmanlı İmparatorluğu hızla Alman etkisine girmesine karşın İngiltere’ye dayanan muhalif gruplar harekete geçiyor. İngiliz ajanları desteği ile M. Şevket Paşa’ya suikast düzenleniyor. İttihatçılar bu suikastı haber almalarına rağmen M. Şevket Paşa’nın öldürülmesine engel olmuyorlar. Ardından terör havası estirilerek Muhalifleri susturmak için bu olay bahane ediliyor .
(31 Mart vakasının ardında İngiliz’ler mi ? Almanlar mı ? ) var . Daha da doğrusu İttihat Terakki’nin İngiliz kanadı mı yoksa Alman kanadı mı var 31 Mart’ı tezgahlayanların arkasında ? Roman, 31 Mart vaka'sı kurgulanarak yazıldığı için biz de 31 Mart ‘tan önceki sürece bir göz atıp yazımızı öyle sonlandıralım. Ama önce bir parantez : Resmi ideolojiye yakın durmak yada kafa karıştırmanın sonu yok . 6 Mayıs 2003 tarihli Milliyet Gazete'sinde Abide-i "rezalet" başlığıyla Ömer Erbil "ABİDE-İ HÜRRİYET ANITI MEŞRUTİYETE KARŞI İSTANBUL'DA BAŞLATILAN GERİCİ AYAKLANMAYI BASTIRMAK İÇİN SELANİK'TEN GELEN HAREKET ORDUSU'NDA ÖLEN ASKERLERİN ANISINA YAPTIRILDI" . ... Hasan Pulur ise Olaylar ve İnsanlar köşesinde " İTTİHAT TERAKKİ VE JÖN TÜRKLER " kitabını da yazan Sina Akşin, Hikmet Çiçek ' le yaptığı söyleşiyi ele almış " ABDÜLHAMİT , 33 YIL PADİŞAHLIK YAPMIŞ AMA , KAHRAMANLAŞTIRILACAK BİR ADAM DEĞİL " dedikten sonra " 31 MART Olayı"ndaki rolü için şöyle diyor : ABDÜLHAMİT'İN ROLÜ YOK ASLINDA AYAKLANMAYI ÇIKARAN PRENS SABAHATTİN . PRENS SABAHATTİN BAYILIYOR BÖYLE DARBE İŞLERİNE , KAÇ TANE DARBE GİRİŞİMİ VARSA , HEPSİDE BAŞARISIZ OLUYOR.
31 MART DA PRENS SABAHATTİN'İN,YİNE KÖTÜ PLANLANMIŞ BİR DARBESİDİR. KÖTÜ PLANLANDIĞI İÇİN KİMSE SAHİP ÇIKMIYOR BİR SÜRÜ İNSAN ÖLÜYOR ,BİR REZALET HALİNİ ALDIĞI İÇİN ORTADA KALIYOR . .." 10 Mayıs 2003 Milliyet gazetesi . Oysa ki , "Mahmut Şevket Paşa'nın Harekat Ordusunun başında İstanbul'a girmesiyle isyan bastırıldıktan sonra kurulan Harp Divanı , asileri cezalandırırken , asıl sorumluların bulunması için hiç bir çaba gösterilmiyor. Konuyu aydınlatmaktan bilerek kaçınılıyor . İsyanı çıkartanların ucu İttihat ve Terakki'ye kadar uzanacağı düşünüldüğünden olacak ki ; olayın tarihin karanlıklarında kalması yeğleniyor. Hatta tutuklanan Prens Sabahattin özür dilenerek bırakılıyor" . (Gelenek Kitap Dizisi :22 sayfa 88 A. Hamdi Dinler .)
İttihat ve Terakki 1908 darbesi ile Osmanlı'dan bir miras devir almıştır . Devir alınan miras ise şudur : " Denge ve uzlaşma ." Türkiye Cumhuriyeti , batı emperyalizmi ile bir uzlaşma ve denge üzerine kurulmuştur . Ancak , Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda şu ikilem hep olmuştur : 1- Batı'ya karşı , onun ilişki ağının dışında kalarak ve onunla gerekirse çatışmayı göze alarak varlığını sürdürecek mi ? 2- O'na yüzde yüz teslim olunmasa bile, onun ilişki ağı içinde kendi varlığını tanımlayan bir yaşamı sürdürecek mi ? Türkiye Cumhuriyeti , bu ikinci alternatifi seçmiş , dış dünyayla ilişkisini de bu seçimin gerekleri üzerine oturtmuştur, aynen Osmanlı' da olduğu gibi .
Bugün yaşananlar ise daha nettir . Türkiye Cumhuriyeti günümüzde Orta-Doğu'ya sırtını dönmesi . Buradaki batı politikalarına kesinlikle müdahale etmemesi . Bu bölgede bir güç olma arayışına asla girmemesidir .
Son 10 yıl içinde İsrail ile başlatılan ilişkilerin çapı göz önüne alındığında görünen şudur . Her ne kadar İsrail ile Türkiye müttefiktir deniyorsa da , uluslararası planda efendilerinden başka "dost'u" olmayan , iç politikada ise istikrarsızlığı ve denge sendrumunu yaşayan Türkiye'nin böyle bir gücü yoktur . Türkiye , İsrail ile "eşit bir müttefik" değildir . Dahası , yakın bir gelecekte , "eşit bir müttefik " olması da gerçekçi görünmemektedir.
31 MART’TAN ÖNCE Öncelikle hatırlatalım , Resmi ideolojiyi savunma refleksi gösteren kalem erbapları öncelikle Atatürkçülük adının şemsiyesi altında İttihat ve Terakki ' nin milliyetçi anlayış ve eylemlerine sahip çıkmak için birbirleriyle yarışmasınlar . Bilinmelidir ki ; 1908 olayları "tarihi bir kesittir ".Esas olan 19. Yüzyılda Avrupa'daki siyasi karmaşa içinde Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl bir yerde durduğudur. Örneğin :İngiltere 'nin dış politikasını tayin eden önemli faktörlerden birisi Avrupa ' daki güç dengesidir . İngiltere'nin bu karmaşa içinde sürekli değişen konumlar karşısında, kendi güç dengesini gelişen şartlara göre değiştirdiği görülüyor .
Bu güç dengelerinin sürekli değişimi karşısında Osmanlı İmparatorluğu ise değişken olan bu güç dengelerinden etkilenerek yaşamını buna göre sürdürmeye çalışıyor . İktidarda İngilizci Manastır’a dayanarak Selanik’e kafa tutan Kamil Paşa’yı devirmek için Enver Paşa Berlin-Selanik ve İstanbul’da mekik dokuyarak Selanik’in kabullenebileceği bir düzmece karşı-devrim hareketini planlıyor .
İlk önce Kamil Paşa istifa ettiriliyor . Yerine Hüseyin Hulusi Paşa getiriliyor . Burada önemli olan İngiliz etkinliğinin yerine Almanya’nın etkinliğini ortaya koymak isteyenler arasında bir çatışmanın hızlanmasıdır . Tam bu esnada, 11 Aralık 1908 Volkan gazetesi yayın hayatına başlıyor . Gazetenin sahibi ve yazarı Derviş Vahdettin. Gerek resmi tarih, gerekse Türkiye solu’nun bir bölümü onu gerici ve dinci yazar olarak tanımlıyor. Ama aslında gazete oldukça modern görüşlere sahip nitelikli yazılarla donatılmış olarak piyasaya sunuluyor . Özellikle Prens Sabahattin 'nin taraftarı olarak , başta Ahmet Rıza olmak üzere İttihat ve Terakki'nin Almanya'yı tutan sivil ileri gelenlerinin aleyhinde bulunuyor olması anlamlı .
Ayrıca Prens Sebahattin'nin fikirlerinin yaygınlaşması için çok büyük uğraş veriyor. Bu düşünce çerçevesinde Kamil Paşa'nın tekrar iktidara gelmesi için çok büyük çaba gösteriyor . Derviş, Osmanlı ülkesi için İngiliz siyaseti ' ni en isabetli siyaset olarak görüyor. Ancak , önceden planlanan karşı devrim beklenmedik bir biçimde gelişiyor . Harekatın asıl hedefi olan Abdülhamit'i tahttan indirerek İttihat ve Terakki iktidarını perçinlemek teşebbüsü birden bire yön değiştiriyor . Olaylar , İttihat ve Terakki'yi İstanbul'dan silkip atmak , Kamil Paşa'nın sadaretini , Nazım Paşa'nın Harbiye Bakanlığı'nı sağlamak , kısacası İngiliz taraftarlarını iktidara getirmek yönünde gelişiyor . Böylece 31 Mart , İttihat ve Terakki içindeki iki kanat arasındaki çelişkilerin su yüzüne çıkmasına neden oluyor . Artık iki tarafta kozlarını paylaşmak istiyor .
İsmail ÖZKAN
(1) A.Hamdi Dinler
(2) D.Avcıoğlu (Türkiye’nin düzeni)sayfa 6
Bu yazı Ayvalık Halkevi Şiir ve Sanat Dergisi Şiirce’nin 5 nci sayısında yayınlanmıştır.