Küreselleşme,globalleşme, gerçekten de kulağa hoş gelenkelimeler. İlkbakışta, insanların, birarayagelmesini, kaynaşmasınıfalançağrıştırıyor. Özellikle de 1980'lerdenberi, politikacılarımız, yöneticilerimiz, medyamızınbüyükbirbölümü, halkımızaküreselleşmemasallarıanlatıp, küreseldünyayaadapteolmamıziçincanlabaşlaçalışıyorlar! 10 yıldır, tam dabuamaçla, nasılolduğunuhiçanlamadaniktidarageliverenAKPtarafındanyönetiliyoruzve her günbirazdahaküreselleşiyoruz. Küreselpatronlarınbizeuygungördüğübaskıcırejiminadı, İslamidemokrasi! Pekinedirbuküreselleşme?
Ancak hem emperyalist sistemle silahlanmada ve uzayda rekabet edip, hem de ihtiyaç ekonomisini birarada götüremeyen ve Küba gibi birkaç ülke dışında, şimdilik, tarih sahnesinden çekilen sosyalistsistemde, biramaçolarakortaya çıkan küreselleşme, çok uluslu şirketlerin politik ve ekonomik güçlerinin artması, özellikle de son 20-25 senedir, bilgisayar ve iletişim teknolojisindeki patlama, ticari engellerin kaldırılması finans ve sermaye hareketlerinin büyükölçüde serbestleştirilmesiyle emperyalist süreçte son dönemlerin en önemli olgusu olarakortaya çıkmıştır.
Tüm insanların kar, bireysel çıkar için çalışmaları sonucu, tüm insanlığın refaha kavuşacağını öngören, ancak, sömürgecilik ve emperyalizm aşamalarında, başta Asya, Afrika, Güney Amerika olmak üzere tüm dünya halklarını açlığa ve işsizliğe, savaşlara sürükleyen kapitalist sistemin bugünkü lideri ve patronu ABD'dir. Dünyanın en zengin kıtasını keşfeden Avrupalı maceraperest, serseri ve haydutlar, buranın yerli halkını bire kadar kırıp, başka bir kıtadan getirdikleri farklı renkli insanları da köle olarak çalıştırarak bu zenginliğe kavuşmuşlardır. Bretton Woods Anlaşması ile doların da Uluslar arası para olarak kabulü ile, sadece kendi ekonomik sınırlarını dikkate alarak istediği kadar para basabilmekte, tüm dünya üretiminin yüzde 20'si, Amerikalılar tarafından tüketilmekte, patronajını yaptığı İMF, Dünya Bankası ve diğer kuruluşlarla dünyaya hükmetmektedir.
Küresel ekonominin, geniş halk kitlelerine önerisi hep “kemer sıkma politikaları”dır. Devlet tüm ekonomik hayattan çekilecek, tarih boyunca işçi sınıfının mücadeleleri ile kazanılan tüm sendikal ve sosyal güvenlik hakları kaldırılacak, tüm devlet malları, bankalar işletmeler özelleştirilecek, dış ticaretin yanında her türlü para hareketleri de serbest bırakılarak küresel sermayenin önündeki tüm sınırlar yok edilecektir. Böyle bir programın dünya halklarına demokrasi içinde kabul ettirilmesi de mümkün olmadığı için, en çok da, milliyetçi, etnik ve dini unsurlar kullanılarak insanlar yapay nedenlerle birbirlerine düşürülmüş, ulusal devletler parçalanarak kolay yutulur küçük lokmalar haline getirilmiştir. SSCB, Balkanlar'dan başlayan bu süreç Ortadoğu'dan İpek Yolu boyunca ilerlemektedir.
Küresel ekonomide kapitalizmin temel varsayımlardan da vazgeçilmiştir. Dünyadaki işsizlik ve açlığı her gün biraz daha artıran bu ekonomide, dünya ticaret hacmi yıllık olarak 22 trilyon dolara ulaşmıştır. Fnans piyasalarında bir günde dolaşan para miktarı 1970'lerde 18-20milyar dolar, 1980'lerde 190 milyar dolar iken günümüzde 2 trilyon doların üstündedir. Kapitalzmin kurucularının temel varsayımı tasarruf-yatırım eşitliği artık rüyalarda kalmıştır. Para, artık tarafsız bir mübadele aracı değil bir maldır. Sistem paradan para kazanmaya dönüşmüştür. Yine bu sistemin Uluslar arası temel öngörülerinden olan “serbest ticarette, her ülke en güçlü olduğu sektörlerde gelişmelidir” teorisi de fos çıkmış, ülkelerin ne üreteceğine de Uluslar arası tekeller karar vermeye başlamışlardır. Ülkemizin, bereketli topraklarına rağmen, tütün, pamuk,et gibi ürünleri ithal etmeye başlaması da bundandır.
Açlığın işsizliğin, tefeciliğin yanında, üretim de maliyet artışına katlanamadığı için görülen yavaşlama, iklim değişiklikleri, kirlenme ve ısınma ile de dünyamızı yok olmaya gütüren küresel ekonomi ile ilgili söyleyecek daha çok şey vardır. Biz de fırsat buldukça yazacağız. Bizi umutlandıran tüm dünyada yeniden güçlenmeye başlayan sol ve başta Güney Amerika olmak üzere, birçok Batı ülkesinde filizlenen anti küresel hareketlerdir. Gazetemizin yayın hayatına başlaması bile ülkemizdeki muhalefet hareketlerinin doğru tespit ve hedeflere yönelmesi, derlenip toparlanma açısından büyük bir başlangıç ve umut kaynağıdır.