BEYKOZ YEREL MECLİSİ ÇALIŞTAY SONUÇ BİLDİRGESİ
11 Şubat 2023 tarihinde Türkiye İşçi Partisi Beykoz İlçe Örgütü olarak yerel seçime gidilirken yerel sorunlara halkçı çözümler getirecek sosyalist belediyecilik anlayışını halkla beraber oluşturmak amacıyla yerel yönetim çalıştayı gerçekleştirilmiştir. Bu raporda çalıştaya hazırlık süreci, çalıştayın örgütlenmesi ve sonuçları yer alacaktır.
Kapitalist toplumda kentler, endüstri ve sanayi yatırımlarına bağlı olarak emeğin istihdamı ile bizzat emekçiler tarafından inşa edilmişlerdir. Beykoz tam da böyle işçi sınıfı tarafından kente dönüştürülmüş bir yerleşimdir. Yerel yönetimler, sermaye açısından emeğin ortaya çıkardığı artı değere el koyma, sermaye birikimlerini büyütme, kamu gelirlerine ve kaynaklarına el koyarak kentlerdeki sosyo ekonomik politikalarını kendi ihtiyaçlarına göre yeniden üreterek düzenleyen ve yürüten bir organ haline gelmişlerdir. Sermaye, siyasi egemenlik gücüyle, yerel yönetimlerdeki iktidarı da ele geçirerek demokratik temsiliyeti ve doğrudan katılım süreçlerini atıl hale getirerek ezici çoğunluğun emeğiyle geçinenler olmasına karşın halkı, sadece seçimlerde oy veren seçmen haline getirmiştir. Halbuki belediyelerin, kentleri yaratan işçi sınıfının kendini yeniden üretebileceği zeminin sağlanması için imkan yaratan mekanizmalar olarak işlemesi gerekmektedir.
Beykoz’un Boğaziçindeki konumu, 1990’ların sonlarından itibaren görülmeye başlanan “yeni” konut dokusu, Paşabahçe havzasındaki fabrika alanlarının farklı dönüşüm süreçlerinden geçmesi, gecekondu alanlarının uzun yıllardır süren yasallaşma mücadelesi, eş zamanlı olarak orman alanlarındaki yeni ve çoğunlukla “kapalı” konut alanlarının gecekondu alanlarına doğru genişlemesi gibi konular ve bu konuların beraberinde getirdiği sorunlar ile sorunlara yönelik çözüm önerileri bu çalıştayın ana temasını oluşturmaktadır.
KONU BAŞLIKLARIMIZ
1. KÜLTÜR - SANAT GENÇLİK VE SPOR
İlçemizde yerel yönetimin siyasal amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği kültürel ve sanatsal faaliyetler dışında, kalıcı, sürdürülebilir, geliştirici ve geleceğe yönelik icraatlarının olmadığı bir gerçektir. Kültür sanat alanındaki üretim ve tüketimi, eşitlikçi bir anlayışla yeniden düzenleyeceğiz. Bu kapsamda kendi çabalarıyla var olmaya çalışan yerel sanatçıları ve yerel toplulukları destekleyecek, bu alandaki üretimi sadece metropollere özgü olmaktan çıkaracağız.
İlçemizde kültürel faaliyetleri geliştirmek için sosyalist belediyecilik ilkesi benimsenmeli ve halkçı politikalar uygulanarak bu konularda yetkin kişiler teşvik edilmelidir.
2002 genel seçimleri ile iktidara gelen AKP’nin en büyük zarar verdiği kesim ülkemizde yaşayan ve geleceğimizin temelini oluşturan genç kardeşlerimizdir. Adaletsiz bir kalkınma içinde hareket eden bu siyasi oluşum, 22 yıllık iktidarı neticesinde gençlerimizi hayal bile kuramayacak bir duruma getirmiştir. Gençlerin ilgi alanına giren konser, tiyatro gibi etkinliklerin düzenlendiği Kadıköy, Beyoğlu gibi ilçelerden Beykoz'a ulaşımın geç saatlerde zor olması ve ekonomik koşullar da göz önüne alındığında gençler için bir konsere dahi gitmek maalesef lüks haline gelmiştir. Gençliğin bu çalıştayın tüm konuları ile doğal bir bağı bulunmaktadır. Barınmadan ulaşıma, sağlıktan bağımlılığa, eğitimden emeğe; gençlik ve sporun iç içe olduğu bir gerçektir. Beykoz nüfusunun büyük bir çoğunluğunu orta yaşlı ve yaşlı nüfus oluşturmaktadır. Beykoz, İstanbul’un en uzun sahil şeridine sahip ilçesi olmasına rağmen yeterli derecede spor ve etkinlik alanı bulunmamaktadır. Halkçı politikalara dönülerek kar amacı gütmeden ilçede yaşayan insanların ücretsiz ve kolay ulaşabilecekleri alanlar oluşturulmalı ve bu alanlarda ilçede ikamet eden insanlara iş imkânı yaratılmalıdır. Her mahallede halkın ücretsiz kullanabileceği ve kolay ulaşabileceği spor tesisleri ve yeşil alanlar oluşturulmalı, bunun dışında daha büyük spor kompleksleri yapılmalıdır.
Son olarak Beykoz’da bir müzik aleti çalamayan ve düzenli spor yapamayan gencimizin kalmaması esas hedefimiz olmalıdır.
Talep ve Öneriler
mahallelerin ulaşabileceği faaliyetler düzenlenmelidir.
2. TOPLUMSAL CİNSİYET VE EŞİT YURTTAŞLIK
Kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlik, ilişkisel bir konudur ve dolayısıyla yalnızca kadınlara odaklanarak çözülemez. İş bölümü, kaynaklara erişim ve kaynakların kontrolü, karar alma mekanizmalarının içinde yer alma gibi konularda kadınlar ve erkekler arasındaki ilişki dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliğini bir kalkınma hedefi olarak belirleme aşamasına geçilmesi gereklidir. Kadınların kalkınma ve planlama gündeminde yer alabilmelerinin en önemli yolu yerel yönetimlere katılımlarının artırılmasını sağlamaktır. Bu nedenle kadınların her alanda özgürleşmesine yönelik olarak kadın örgütleriyle birlikte ortak çalışmalar yürütülmelidir. Özellikle kadınların üzerine yıkılan bakım emeğine dayalı hizmetlerin geliştirilmesine öncelik verilerek İmece Yaşam Merkezlerinin yanında, kadın örgütlerinin denetiminde sığınma evleri oluşturulmalıdır. LGBTİ+ bireylere yönelik ayrımcılıkla mücadele ederek, LGBTİ+ bireylerin temel sorunlarına çözüm üretecek birimleri kurularak ve başta iş ihtiyaçları olmak üzere, temel hak ve ihtiyaçlarının karşılanmasında belediye olanaklarının güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
Talep ve Öneriler
3. EMEK, İSTİHDAM, TURİZM
1980’den itibaren ülkemizde uygulanmaya başlayan neo-liberal politikalar merkezi yönetimle birlikte yerel yönetimleri de şekillendirmiştir. Kentler bu politikaların belirlemesiyle şekillenmekte ve dönüşmektedir. Bu dönüşüm yaşamın tüm alanlarını etkilediği gibi emek gücünü de değersizleştirmiştir. Hemen hemen tüm yerel yönetimlerin temizlik, ulaşım ve altyapı gibi temel hizmetleri, taşeronlaştırılmış ya da “belediye iştirakleri” üzerinden alınmıştır. Taşeronlaştırma ve şirketleşme hem sermayeye kaynak aktarma, hem de kamu denetiminin bir bölümünden kaçma ve emek gücünün değersizleştirmenin birer aracı haline gelmiştir.
“Belediye şirketleri, genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri arasında yer almamaktadır. Dolayısıyla, bu şirketlerde yapılan denetimlerde, kamu zararına yol açan bir husus tespit edilmiş olsa dahi, yargılamaya esas rapor düzenlenememekte, buna bağlı olarak da belediye şirketleri hakkında Sayıştay dairelerince bu açıdan yargılama yapılamadığından, kesin hükme bağlama ve kamu zararının tazmini kararları verilememektedir.”
Beykoz Belediyesi’nin kendi kadrosunda toplam 33’ü işçi 349’u memur olmak üzere 382 çalışanı varken iştiraki olan BEYTAŞ’ta 1603 kişi işçi statüsünde personel istihdam edilmektedir. Belediye kadrolu çalışanı 33 işçi DİSK’e bağlı Genel-İş üyesiyken, BEYTAŞ çalışanları ise HAK-İŞ’e bağlı Hizmet-İş sendikasına üyedirler ve Belediye BEYTAŞ’ta Genel-İş’in örgütlenmesine izin vermemektedir.
İlçemizde 2000’li yılların başında fabrikaların kapatılması sonucu bölgede işsizlik ve yoksullaşma artmıştır. Bölge daha fabrikalar kapatılmadan 80’li yıllarda turizm bölgesi ilan edilmiş ancak bugüne kadar turizm konusunda kayda değer bir ilerleme kaydedilmemiştir. Sanayisizleşme sonrası ilçede çalışanların büyük bölümünü hizmet sektöründe çalışmakta ve tüm ülkede olduğu gibi sendikalaşma oranı çok düşüktür. İlçemizdeki bir diğer kamu kuruluşu olan Beykoz Devlet Hastanesinde işçi statüsünde yaklaşık 300 kişi çalıştığı tahmin edilmekte ve hizmetlerin bir bölümü (temizlik, güvenlik, yemek gibi) taşeronlaştırılmıştır. Bölgedeki tek fabrika ise Akbaba mahallesinde kurulu olan ve Eczacıbaşı’ndan sonra 2.inci büyük serum üreticisi olduğu belirtilen OSEL serum fabrikasında, dönem dönem değişmekle beraber sendikasız ve düşük ücretlerle yaklaşık 600 işçi çalışmaktadır. Sendika örgütlenemeleri işveren tarafından engellenmekte, en ufak bir duyumda işçilerin işine son verilmektedir.
Talep ve Öneriler
Ülkemizde tarım ve hayvancılık sistemli olarak bitirilirken, tarım kültürü ve ürün çeşitliliği de yok edilmektedir. Tarımsal kurumların tasfiye edilmesi, özelleştirmeler ve tekelleşme, yaklaşan ekolojik felaketin de tetikleyicisi durumundadır. Giderek artan girdi maliyetleri nedeniyle çiftçilerin kar marjları sürekli düşmekte ve hatta bir kısmı zarar etmektedir. Bu nedenle gençler de tarımda istihdam açısından bir gelecek görmemektedirler. Bunu tersine çevirmenin en temel yolu, hem girdi tedariki, hem de ürünlerin pazarlanmasında entegre olarak örgütlenmekten geçmektedir.
İlçemizin oldukça geniş olan tarımsal alanlarının en uygun şartlarda ve verimlilikte üretime açılması ve çiftçiler, tüketiciler, kooperatifler ve STK’larla dayanışma içerisinde, doğayı koruyarak
insanları sağlıklı ve ucuz gıdaya kavuşturmak, çiftçilerimizin de ürünlerini hak ettikleri değerden satabilecekleri koşulları sağlamak yaşamsal önem arz etmektedir.
Ülkemizin yeniden kendi kendine yeter bir tarım ülkesi olabilmesi için belediye olanaklarını seferber edecek, küçük üreticiyi birbiriyle rekabete girmeden, doğru planlanmış bir üretim-dağıtım-satış-tüketim zinciri içinde destekleyecek, ekipman parkları ve bilgi desteği üniteleri kuracağız. Yeterli, dengeli ve sağlıklı gıdaya erişimin bir hak olduğundan hareketle, yerel tarımın planlanmasına olanak yaratacak, ürünlerin belediyelerce alınması ve başta çocuklar ve gençlerin sağlıklı beslenmesi için kullanılmasını sağlayacağız.
2018 ve 2021 yılında merkezi hükümetin yasa hükmü ile köylerin mahalle statüsüne dönüştürüldüğü, orman vasfını yiteren alanları imara açan yasal değişiklikten Beykozumuz da etkilenmiştir. Köylerimizde imara açılan yerlerin artmasına karşın hala mevcut topraklarımızda sürdürülebilir tarım ve hayvancılık politikaları uygulanması mümkündür. Tarım ve hayvancılık üretimi kooperatifler eliyle ilçemizin gıda ihtiyacının bir kısmının karşılayabileceği gibi istihdam olanakları da yaratacaktır.
Türkiye’de yüzde yetmiş gibi bir ağırlığa sahip olan küçük aile işletmelerinin yok olmaması için birleşerek büyük ölçek haline gelmeleri gerekmektedir. Bunun yolu kooperatifleşmeden geçmektedir.
Gıda Güvenliği, Kooperatif ve belediye arasındaki iş birliği ve ortaklık ilişkisinin sağladığı güvenceli piyasa ortamı sayesinde üretici, ortaklar piyasasının maliyet düşürme baskısından ve toprak ile hayvanlar üzerinde kimyasal kullanma zorunluluklarından sınırlı ölçülerde de olsa bağımsız davranışlar gösterilebilecektir. Bunun güzel bir örneği İzmir’de Tire Süt Ürünleri Kooperatifi ile karşımıza çıkmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla Tire Süt Ürünleri Kooperatifi desteklenmiştir. Kooperatif ve belediye arasındaki iş birliği, gıda üretim ve tedarik alanında olduğu kadar dengeli bir kır kent ilişkisi kurulması anlamında bir başarıya imza atmıştır.
Bir aile işletmesi olmasa da ilçemizin köylerinde kendine ait bahçesi olan pek çok bağımsız ev bulunmaktadır. Bu evlerde yaşayan yurttaşlarımızın ciddi sermaye gerektirmeden aşağıdaki konularda üretim yapması hem ailelere gelir sağlayacak hem de ekolojik açıdan ilçemize fayda sağlayacaktır.
Beykoz Belediye Meclisinin 05.07.2023 tarih ve 2023-53 sayılı kararı ile kırsal mahalle sınırları yeniden belirlenmiştir. Bunun sonucunda 6360 sayılı yasa ile köyden mahalleye dönüşen yerleşimlere 31.12.2025 e kadar tanınmış olan vergi ve harç muafiyeti ile İSKİ su faturaları birim su fiyatındaki %75 iskonto 31.12.2023 itibariyle iptal olmuştur. Kırsal mahalle sınırları 6360 sayılı yasaya uygun olarak yeniden belirlenmeli, tarım ve hayvancılıkla uğraşanlara vergi ve harç muafiyeti ile su birim fiyatında %75 iskonto uygulanmalıdır.
Talep ve Öneriler
süreçte üretilen ürüne yerel yönetim veya İBB tarafından “alım garantisi” verilmelidir.
Tek başına çiftçiye teşvik, maddi destek asla sorunu çözmeye yetmeyecektir. Bu modelin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından desteklenerek, yerel yönetim ve İBB imkanları da kullanılarak geliştirilebilir, değiştirilebilir olmasının yanında, istikrarlı ve sürdürülebilir olması son derece önemlidir.
Ülkemizde ormanların binde biri özel orman statüsünde olup, özel ormanların 30 bin dönümlük büyük bölümü Beykoz ve Sarıyer’de bulunmaktadır. Ormanların özel mülkiyet statüsünde olması kamucu belediyecilik bakış açısından kabul edilemez. Özel ormanlarda %6 inşaat izni olması bu binaların oturum alanı olarak yorumlanarak ve yol, otopark, sosyal alanlar vb. ile orman tahribatı %12’ye yaklaşmaktadır.
Özel ormanlar kamulaştırılmalı ve halkın kullanabileceği şekilde düzenlenmelidir. Ormanlar “Üstün Kamu Yararı” bahanesiyle parçalanmakta ve yapılaşmaya açılmaktadır. Özel ya da devlet ormanları yapılaşmaya açılmamalı, üstün kamu yararı kriterleri net bir şekilde tanımlanmalı, taş ocağı, kum ocağı, maden, katı atık tesisi gibi kullanımlara kesinlikle izin verilmemelidir. Örneğin, Kuzey Kirazlı’da Nun Okulları’nın da içinde bulunduğu 550 dönüm özel orman İBB şirketi Kiptaş’a aittir. Burada 60 blok yapımı planlanmış ve 15.04.2021 tarihinde projeye ruhsat alınmış ancak henüz inşaata başlanmamıştır ve kesinlikle başlanmamalıdır.
Boğaza uzun bir kıyısı olan Beykoz’da mevcut belediyenin deniz kirliliğine karşı herhangi bir önlem, denizin temiz tutulması konusunda herhangi bir çalışma yaptığı görülmemektedir. Sahilde vakit geçirmek veya balık tutmak için gelen yurttaşlar maalesef plastik, kağıt gibi atıklarıyla denizi sürekli kirletmekte ve zabıtalar bu konuda hiçbir uyarı, yaptırım veya yönlendirmede bulunmamaktadırlar. Bilhassa kıyı balıkçılığı yapılan yerlerde sahil şeridi çoğu zaman oturulamayacak kadar kirlenmektedir. Çevreye önem veren bir belediyecilik anlayışında plastik çöplerin sürekli denize savrulması normalleştirilemeyecek bir konu olarak görülmeli, zabıta memurları uyarı, yaptırım veya yönlendirmelerde bulunarak kirliliğe sebep olunmaması için farkındalık yaratılmalıdır.
Küçüksu ve Çubuklu’daki Arıtma Tesislerinde biyolojik arıtma bulunmamaktadır. İSKİ 2019 yılında her iki tesiste biyolojik arıtma yapımına başlamayı planlamıştır ancak inşaatın 2-3 yıl sürmesi tahmin edilmektedir. Bu projelerin hızlandırılması gerekmektedir. Tarihi Küçüksu Plajının tekrar halka açılması hedeflenmelidir.
Teknelerin barınacağı balıkçı barınakları yeterli değildir. Fırtına çıktığında batan tekneler görülmektedir. Biyolojik Arıtma Tesisi Projeleri öne çekilmeli, yeşil ruhsatlı ve amatör tekneler için yeni balıkçı barınakları inşa edilmelidir.
5. BARINMA, KENTSEL DÖNÜŞÜM, DEPREM, AFETLER, ULAŞIM
Bugün Türkiye emekçilerinin en önemli sorunları arasında hayat pahalılığı ve barınma ilk sıralarda yer almaktadır. İktidarın sermayedar yandaşlarına kaynak aktarma mekanizmasına dönüştürdüğü kentsel dönüşüm politikaları, depreme dayanıklı ulaşılabilir konutlar üretmek amacıyla yapılması gerekirken, emlak fiyat ve kiralarında astronomik artışa yol açmaktadır. Emekçilerin maaş artışları gerçek enflasyonun altında erirken, konut fiyatlarındaki bu fahiş yükseliş halkın büyük çoğunluğunu yoksullaştırmasının yanında, ciddi bir barınma kriziyle karşı karşıya bırakmıştır.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, imar planları ve Boğaziçi kıyı şeridinin korunmasıyla ilgili konularda IBB’nin yetkilerini kısıtlayarak kendi üstüne almaktadır. Bu ve benzeri konularda muhtarların, mahalle derneklerinin ve TMMOB’un katılımının sağlanması şarttır.
Beykoz’da mülkiyet sorunu en can alıcı barınma sorunu olarak öne çıkmaktadır. Kundura, Tekel ve Cam fabrikalarının faal olduğu 1950-1960’lı yıllarda Beykoz’a göç edenler binalarını İBB, Hazine ve hatta özel kişilere ait arazilere inşa etmişlerdir. O dönemde fabrikaların işçi ihtiyacını karşılaması önem arz ettiği için bu duruma göz yumulmuştur. Mahalle derneklerinin bu soruna çözüm önerileri “Önce Tapu Sonra Yerinde Dönüşüm” şeklindedir. Şimdilik sadece İBB iştiraklerinden KİPTAŞ halkın beklentilerine uygun bir yaklaşım sunmaktadır. Örneğin Çubuklu’da başlattıkları projede hane sahiplerine %20 yenileme payı düşülerek “Yerinde Dönüşüm” uygulanmaktadır. Böylelikle yeni, depreme dayanıklı, sağlam ve tapulu hanelere kavuşmak mümkün olacaktır. KİPTAŞ benzer bir projeyi Çiğdem Mahallesinde başlatma hazırlığı içindedir. TOKİ’nin Tokatköy’de yürüttüğü Yerinde Dönüşüm Projesi ise belirsizlikler içermekte, yeni haneleri edinme şartları bilinmemektedir.
IBB ve Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü’nün Haziran 2020’de hazırladığı Beykoz Olasi Deprem Tahminleri Kitapçığına göre, Beykoz’daki toplam 51.201 binanın,
❖ %70’i betonarme, %30’u yığma,
❖ %95 i 1-4 katlı (48.690 adet),
❖ %4,8 i 5-8 katlı (2.390adet),
❖ %0,2 si 9+ katlı (121 adet) olmak üzere
❖ %31’i 1979 öncesi (Dayanıksız durumda)
❖ %36’sı 1980-2000 arası (1975
yönetmeliğine göre)
❖ %33 ü 2.000 sonrası (1998 yönetmeliğine
göre) inşa edilmiş
7,5 büyüklüğünde bir depremi binaların yaklaşık %80’inin hasarsız (40.961 adet)
%14 ünün hafif hasarlı (7.168 adet)
%5 inin orta hasarlı (2.560 adet)
%1 inin ağır hasarlı (512 adet) atlatacağı tahmin edilmektedir.
Orta ve ağır hasarlı binaların yıkılıp yeniden yapılması gerekmektedir. Bu durumda yaklaşık 3.000 binadan yaklaşık 6.000 hane ~ 18.000 kişinin geçici barınma ihtiyacı doğacaktır. Yerel yönetim tarafından bu ihtiyaca yönelik hazırlık yapılmalıdır. İnce inşaat dahil toplam inşaat maliyeti 15 bin TL/m2, yeni bina satış fiyatı ise en az yaklaşık 75 bin TL/m2’dir. Dolayısıyla mevcut imar planına uymak kaydıyla binaya eklenebilecek her kat, diğer beş katın yerinde dönüşüm maliyetini karşılamaktadır. Orta ve ağır hasarlı olacağı tahmin edildiğinden Yerinde Dönüşüm gerektiren yaklaşık 6.000 hanenin maliyetini karşılamak için Beykoz genelinde yukarıdaki kriterlere uygun 1.200 hane ilavesi yeterli olacaktır. İlçe belediyeleri de Hızlı Tarama Ekipleri oluşturarak süratle orta ve ağır hasar alacak binaları tespit etmeli ve bu binaların Yerinde Dönüşüm Projelerini hazırlamalıdır.
Bu bölgelerde gerçekleşecek dönüşümlerde konut artışı değil, altyapı ve ulaşılabilir ekosistemlerin korunması hedeflenmelidir. %100 ek hane yerine ekilebilir alanları, deniz ulaşımı ve deniz hattına toplu ulaşımı planlanmış bir dönüşüm tasarlanmalıdır. Mevcut bakış açısı ile sadece daha fazla çevre kirliliği, daha fazla yol inşaatı kaçınılmazdır.
Ulaşım
Yol kenarlarına park eden araçlar özellikle otobüs geçişlerini zorlaştırmaktadır. Bu konuda gerekli kontroller yapılmalı, önlemler alınmalıdır.
Bir boğaz yerleşimi olan Beykoz’da, oldukça yetersiz olan vapur seferleri artırılmalı ve halka etkili tanıtımı yapılmalıdır. İETT mahalleler ile vapur iskeleleri arasında ring seferler koymalıdır. İBB’nin Bakırköy Ek Binasındaki Raylı Sistemler Projeler Müdürlüğü ve Ulaşım Koordinasyon Şube Müdürlüğünün konuyla ilgili çalışanlarıyla yaptığımız görüşmelerde Üsküdar-Beykoz Metro Hattının henüz düşünce aşamasında olduğu , projelendirme, ihale , inşaat ve devreye alma sürelerinin 7 ila 10 yıl arası olduğu bilgisi alınmıştır. Bu durumda M5 Üsküdar - Çekmeköy hattı öncelikle Kavacık’a bağlanmalıdır.
Beykoz ormanlarından da geçmesi planlanan Gebze-Çatalca Hızlı Tren Projesi, Basra körfezinden başlayıp Irak’ı güneyden kuzeye katedip, sözde Avrupa ile körfez ülkelerini birbirine bağlayacak bir nakliye hattının bir parçası olarak lanse edilmektedir. Gebze – Çatalca arasında halihazırda ormanlar katledilerek Kuzey Marmara Otoyolu yapılmıştır. Bu yolda trafik yoğunluğu yaşanmamakla birlikte Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleri için garanti edilen günlük ortalama 135 bin araç geçişine ulaşılamamıştır. Irak daha yolun Basra ucundaki liman inşaatını tamamlanmamışken rant sağlama uğruna ormanlarımızı feda etmeye karşı durulması gerekmektedir.
Sağlık
Sağlık hizmetleri halkın ücretsiz faydalanması gereken en önemli haklardan biriyken giderek daha çok özel sektöre alan açılarak ulaşılması güç ve ücretli hale getirilmiştir. Devlet hastaneleri, doktorların şiddete uğradığı, aşırı iş yükü altında ezilerek iyi hizmet veremediği ve üstelik geçinmeye yetersiz ücretler aldığı kurumlar haline gelmiştir. Buna ek olarak halkın ihtiyacına uygun olmayan hasta garantili ve kent merkezlerine uzak şehir hastaneleri kurarak kamu kaynakları sermayeye aktarılmaktadır. Tüm bu koşullar doktorların ve yurttaşların özel hastanelere yönelmek durumunda kalmasına yol açmaktadır.
Sağlık sorunları esas olarak merkezi yönetim tarafından ele alınmakla birlikte yerel yönetimlerin de toplum sağlığını korumak ve geliştirmek için sorumluluk üstleneceği alanlar mevcuttur.
Talep ve Öneriler
korunması için merkezi yönetim mümkün olduğu kadar zorlanmalıdır. Toplum ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesi için gerekli organizasyonlar yapılmalı ve tesisler planlanmalıdır.
Eğitim
Günümüzde eğitim sisteminde aksayan pek çok nokta olduğu ve eğitimin gittikçe laiklikten, bilimsellikten ve sorgulayıcı akıldan uzaklaşan, gelecek vaad etmeyen bir durumda olduğu aşikardır. “Eğitimde fırsat eşitliği” yalnızca kağıt üzerinde kalmakta, kentin yoksul ve emeğiyle geçinen kesiminin çocukları eğitime gittikçe daha zor ulaşmaktadır.
Öğretmen atamalarında mülakatlar yolu ile yapılan usulsüzlükler nedeniyle sorgulayan, araştıran, bilimsel düşünen değil, itaat eden öğretmenler atanmıştır. Okullarda öğretmen yetersizliği halen giderilmiş değildir. Buna rağmen atanamamış öğretmenler ordusu vardır. Öğretmenler, fahiş fiyatlarla eğitim hizmeti sunan birçok özel okulda asgari ücretle, devlet okullarında ise sözleşmeli öğretmen statüsü ile asgari ücretin altında kalan ücretlerle çalışmaya mecbur kalmaktadır.
ÇEDES gibi dinselleştirme amaçlı uygulanan projeler, çeşitli cemaatlerin Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığı projeler ve pedagojik formasyonu olmayan kişiler yoluyla eğitimi dinselleştirme çabaları sürmektedir. Ayrıca sübyan okulları, Kuran kursları yoluyla imam hatip okullarının artırılması ya da imam hatip okulu olmayan okulların bünyesinde imam hatip sınıflarının açılması suretiyle laik eğitimden uzak çalışmalar yapılmaktadır. Deney-uygulama yaparak ve yaşayarak öğrenme yöntemleri olmadan, sınav odaklı eğitimin sürdürülerek ezberci yol izlenmesi söz konusudur.
Tüm devlet okullarında kadrolu temizlik elemanı yetersizliği, hijyen sorunu, beslenme ve temiz su sorunu yıllardır çözülemediğinden artık kabullenilen bir durum olarak görülmektedir. Devlet okullara yalnızca 1 temizlik/destek personeli kadrosu vermektedir. Hiçbir okula yetemeyeceği aşikar olan bu durumu telafi etmek için tüm velilerden kayıt döneminde ve mütemadiyen bağış talep edilmektedir. Okul müdürleri eğitime odaklanmaktan çok bütçeyi döndürmeye çalışmaktadırlar.
Anadolu’da kırsalda köy okullarının kapatılması ile bu devirde eğitime ulaşımda zorluklar yaşanmaktadır.
Son dönemde yemekhanelerin durumu ve asansör kazalarıyla da gündeme gelen üniversite öğrencilerinin barınma sorunu alarm vermektedir. Gençlerimiz cemaat yurtlarından medet ummak durumunda kalmaktadırlar.
Ülkemizde eğitim alanındaki genel sorunlar Beykoz’da da eksiksiz hissedilmektedir. Ezberci eğitim sisteminin içinde de olsa Beykoz İstanbul’un diğer ilçelerine göre üniversite, lise giriş sınavları ya da diğer merkezi sınavlara göre sıralamada gerilerde kalmaktadır.
dezavantajlarının giderilmesi için Beysem bünyesinde ücretsiz kursların açılması eğitimde fırsat eşitliği adına büyük bir adım olacaktır.
Okullarda nadiren rastlanan ancak görerek, yaşayarak öğrenimin en önemli araçları olan laboratuvar, uygulama atölyeleri, spor salonları gibi birimlerin oluşturulması lüks veya gereksiz olarak görülmemeli ve her okula olmasa da her okulun ortaklaşa kullanabileceği birimler oluşturulmalıdır.
EMEKÇİLERİN SEÇMEN DEĞİL YÖNETEN OLDUĞU HALKÇI BELEDiYECİLİĞİ OLUŞTURMAK İÇİN YÜRÜYORUZ !
Yukarıda özetlenen çalıştay sonuçları, sosyalistlerin öncülüğünde yönetilecek belediyelerde uygulanacak politikaları ve çalışmaları ortaya koyarken belediye meclislerinde görev alacak sosyalistlerin neyi savunacağını ve halkçı politikaların nasıl uygulanacağını anlatmaktadır. Beykoz’da emeğin sömürülmediği, yurttaşların daha rahat ve eşit bir biçimde yaşayabilecekleri alanları oluşturmak asli görevimizdir. Belediye başkanı adayımızdan belediye meclisi üyelerimize kadar tüm adaylarımız yerel yönetimlerde halkçı politikaların uygulanmasının takipçisi olacak ve yurttaşların daha iyi hizmet alması adına var gücüyle çalışacak kişilerdir. Sosyalistlere ve onlarla birlikte tüm halka düşen görev ise bu politikaları savunacak adayları belirleyerek onların etrafında yerel seçimi de aşacak bir mücadele alanı oluşturmak ve kollektif bir yaşam alanını hep birlikte örmektir.
Saygılarımızla,
Türkiye İşçi Partisi Beykoz İlçe Örgütü