Hasan Basri Babalı’yı 23 Temmuz 1997 günü kaybetmiştik. 15 yıl oldu. Kristal-İş’in genel başkanlığını yapmıştı, yıllarca. Kürsüye çıktığında salon yıkılırdı sevgiden. Öldüğünde yalnızdı.
Hasan Basri Babalı 1950’de Balıkesir’de doğmuş. Paşabahçe’de kalite kontrol işçisiymiş ve anlatırlar, yüzlerce bardağın numarasını/kodunu ezbere bilir, ambarda eliyle koymuş gibi bulabilirmiş. 70’lerin ortalarında Paşabahçe’de yeni bir sendika özlemiyle, DİSK örgütlenmesi için mücadele veren ve bu yüzden sendikadan ihraç edilen
bir avuç işçiden biri olmuş.
Kristal-İş küçük ama Türkiye’de sendika hareketinin nispeten kısa tarihi içinde önemli bir sendika. 1965’te Paşabahçe’de kuruldu. Paşabahçe işçisinin öfkesi oldu. Ve daha bir yıl geçmeden tarihsel 1966 Paşabahçe grevini örgütledi. Sendika hareketine ve DİSK’in doğuşu sürecine ivme katan bir kıvılcımdı 1966 Paşabahçe grevi. 1971 cam grevleri sürecinde DİSK’e bağlı Hürcam-İş’le Türkiye’de sendika hareketi tarihinin ilk büyük ölçekli kafa ve kasa birliğini, farklı bir jargonla da olsa ilk eylem birliğini hayata geçirdi. İki sendika cam patronlarının karşısına tek taslakla, aynı masada karşı durdular, grevleri birlikte örgütlediler.
1979’da sendika yönetimine gelen genç kuşak, “sınıf ve kitle sendikacılığı” anlayışını, “söz ve karar sahibi tabandır” ilkesini taşıdı Kristal-İş’e. Hasan Basri Babalı, işte bu kuşağın, bu yeni sendika perspektifinin/bakışının cam işkolundaki en önde gelen temsilcisiydi. 1979’da Paşabahçe Şube Başkanı oldu, aynı yıl toplanan 7. Genel Kurul’da Genel Başkan seçildi. Ve “dolayısıyla” bağlı sendikaların genel başkanlarından oluşan Türk-İş Yönetim Kurulu’nun da üyesi oldu.
Kristal-İş 1980’de Hürcam-İş’le birlikte cam tekeline, cam patronlarına karşı tutarlı ve çok etkili bir eylem birliğine imza attı. İki sendika 1971’de olduğu gibi gene tek taslakla ve aynı masada karşı çıktılar cam patronlarına. Ve grevleri gene birlikte örgütlediler, yürüttüler. Grev çadırlarının gerisinde, fabrika duvarlarında aynı slogan asılı kaldı aylarca: “Yaşasın güç ve eylem birliği.” Ve Babalı, bu eylem birliğinin mimarlarındandı. 1980 cam grevleri örgütlendiğinde en önde o vardı, grev gözcüsü gömleğini en önce o giydi. 12 Eylül sabahı faşist cunta ülke yönetimine el koyduğunda, cam grevleri devam ediyordu.
Babalı 1982’de “Anayasaya hayır” çalışması nedeniyle ve iyi tanıdığımız bir işveren yetkilisinin ihbarıyla diğer sendika yöneticileri Ahmet Kaya, Hacı Akbaş, İbrahim Eren ve Paşabahçe Şube Başkanı Şirin Beceren’le birlikte tutuklandı, 6 ay tutuklu kaldı. İşkence gördü.
Babalı’yı 1979 yılının sonlarında Barış Derneği’nde tanıdım. Derneğe, Türk-İş’e bağlı bir sendikadan katılan genç bir sendikacı olarak çok dikkatimizi çekmişti. Dernek içinde farklı alanlarda olduğumuz ve onun da derneğe komisyon toplantılarıyla sınırlı olarak gelip gidiyor oluşu nedeniyle tanışıklığımız selamlaşmanın ötesine pek geçememişti. 1983 yılı başlarında Kristal-İş’le temasım oldu ve aynı yılın sonunda sendikaya toplu sözleşme uzmanı olarak katıldım. Böylece çok yakından tanıdım Başkanı. Arkadaşımızdı. Evinin kapısı hep açık oldu bize. Evimize geldi, gitti. Aceleci, olağanüstü sevimli, iyi yürekliydi. Hümanistti. Sosyalistti. Kimseyi kırmazdı. “Hayır” demesini bilmezdi. Çok güzel bir insandı. Onu çok sevdik.
O dönemde 1983 sendika yasaları yürürlüğe girmiş ve Kristal-İş, hızlı ve çok etkili bir örgütlenme atağı başlatmıştı. Yeni yasalar sendikalara, toplu sözleşme yapabilmeleri için kurulu oldukları işkolunda çalışan işçilerin yüzde 10’unu üye yazmış olmaları şartını getirmiş ve sendikanın faaliyet gösterdiği işkolu da çimento ve toprak sanayilerinin katılmasıyla alabildiğince genişlemişti. Barajı aşabilmesi için sendikanın, birkaç ay içinde mevcut üye sayısının birkaç katı yeni üye yazması gerekiyordu. Çok zordu. Hatırlıyorum, bizim fazlaca umudumuz yoktu ama Başkan, o çok iyi bildiğimiz iyimserliğiyle hep inandı. Herkesi de inandırdı. Ve zor olan başarıldı. Kristal-İş yetkili sendikaydı.
1989’da “Bir yıllık sözleşme” sloganı etrafında örgütlenen cam grevi sendikanın -hemen her bakımdan- ulaştığı zirve, şahika oldu ve bu grevin başında gene Hasan Basri Babalı vardı.
1989 yılında toplanan Kristal-İş 10. Genel Kurulu’nda hükümet, 10 yıllık işçiliğinin olmadığı gerekçesiyle Babalı’nın yeniden aday olmasını engelledi. Ve Babalı’nın aktif sendikacılık hayatı böylece noktalandı. İşsiz kaldı. Sefaleti tanıdı. Hayatı, ailesi parça parça oldu. Sağlığını kaybetti. 1991’de Kristal-İş’te uzman olarak çalışmaya başladı. Ama… Ancak bir yıl! 1992’de iş akdi feshedildi. Başkana Petrol-İş kucak açtı son yıllarında, sendikanın Öğrenci Evi’nde yurt sorumlusu olarak görev verdi. Bu yeni bir başlangıçtı ve yeni bir hayat kurmaya çalıştı Babalı. Sevinçle, heyecanla, sevgiyle ve biraz da kırık bir umutla anlatırdı Petrol-İş’in lojmanlarındaki günlük hayatın detaylarını, insanlarla nasıl selamlaştığına varıncaya kadar… Öldüğünde, beyin kanaması dediler ama aslında kanayan o kadar çok şey vardı ki hayatında…
Kristal-İş Babalı’nın ailesine başlarını sokabilecekleri bir ev aldı, o öldükten sonra. Ama… Artık çok geçti!
1989 Kasım’ında Berlin duvarı üstümüze yıkıldığında Başkan da altında kalanlardan biri oldu diyorum ben. Bilmediğimiz, tanımadığımız, anlayamadığımız bir karanlığa doğru hızla akıp gidiyordu zaman. Yeni bir çağ mı geliyordu, bizi içine almayan? Kimimiz direndik, kapılıp gittik ya da tökezledik, düştük kimimiz ki bir insanın hele duyarlı, hayatında kendi geleceğini hiç planlamamış iyi yürekli bir insanın ayakta kalabilmesi, o yıllarda ne kadar da zordu. İşsizse üstelik, tükenmişse umutları… Ve “dostluk” ve “dayanışma” duygusu/ruhu her gün biraz daha uzaklaşmaya başlamışsa sokağımızdan… Tutunacak bir dal bırakmamışsa hayat.
O gitti, yüzlerce anı kaldı geriye. Çaresizliğe, umarsızlığa ve içkiye yenildi. Ama alnı hep açık kaldı. Bu yüreği sevgi dolu güzel insanı, sevimli, kararlı, güçlü ve zayıf yanlarıyla bugün, içim sızlayarak hatırlıyorum. Ve bir eksiklik duygusuyla… Özleyerek.
İşçi sınıfının kurtuluşu için, barış, toplumsal ilerleme ve sosyalizm için mücadele etti. Faşizme karşı… Ülkemizin aydınlık yarınları için… Cesurdu. Sendikamızda en öne çıktı. Risk almaktan, bedel ödemekten kaçmadı. En sevdiği slogan, onun soldaki ve sendika hareketi içindeki çizgisini, tarzını yansıtırdı hep: “Gidilen yolda esnek, hedefte kararlı.”
Dostlar, genç arkadaşlar, kardeşler, yoldaşlar… Siz Hasan Basri Babalı’yı tanıdınız mı? Tanımadıysanız eğer diyorum ki, keşke tanısaydınız.
Can Şafak