Modernleşmenin tarihi, aynı zamanda gericilikle hesaplaşmanın da tarihidir. Önce Avrupa'da sınıf mücadelelerinin sonucu kazanımı olarak ortaya çıkıyor. Çünkü, feodalizm çözülüyor, monarşiler çöküyor. Öte yandan sanayileşme ve şehirleşme başlamış, bilimsel, teknolojik devrimler var. Burjuvazi devrimci bir sınıf, bunlarla birlikte kültür, sanat da gelişiyor, insan hak ve özgürlükleri de .
Bizde ise, Osmanlı geriliyor sürekli toprak kaybediyor.
Gecikmeli olsa da bizde de, Selanik, İstanbul, İzmir gibi ticaret kentlerinde zayıf da olsa bir ticaret burjuvazisi ortaya çıkıyor. Esas olarak Tanzimat ile başlayan modernleşme hız kazanıyor. Çünkü bu topraklar da dünyadan ayrı ve izole değil, etkilenme kaçınılmaz.
Bunlarla birlikte kültür de gelişiyor, yeni düşünce akımları da, tarihsel süreç genel hatlarıyla böyle.
Kabaca iki görüş var, Tanzimat ve sonrasına yansıyan. Birincisi: Dinin referans alındığı merkezinde padişahın olduğu çözümden yana olanlar. İkincisi: Batılı değerlere ve modernleşmenin kazanımlarına bakan, Bilim ve teknolojiye önem veren, kişi hak ve özgürlüklerinin bu topraklarda uygulanmasını savunanlar. Namık Kemal’ler, Mithat Paşalar bu düşünceyi savunuyorlar. Bunlar ilerici ve devrimci olanlar. Bir taraf da Abdülhamid’e karşı dağa çıkan Resneli Niyazi beyler, Eyüp Sabri gibi devrimciler var. Diğer taraf da, İngiliz emperyalizminin desteklediği gerici, şeriatçı 31 Mart kalkışması var. Abdülhamid’in despotik politikalarına karsı biriken öfke nasıl bir patlamaya dönüşmüşse onun ardıllarına karşıda aynı öfke birikmektedir.
“ Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyettir “ diyen M. Kemal‘ lerde kurucu, jakoben ve devrimci bir irade beyanı var. Cumhuriyetin kurucu iradesi tarikatları yasaklıyor, tekke ve zaviyeleri kapatıyor ya da sonradan anlaşıldığı gibi yeraltına itiliyor.
Ya sonra ?
Cumhuriyetin kurucularına ve aydınlarına hakim olan “ irtica karşıtlığı “ günümüze kadar olan süreçde siyasal İslam ‘a tek başına iktidar olma şansı tanımadı. Siyasal İslam daha çok enformel örgütlenmeler “adı cemaat olan“ kanalla ve dini bir iktidar ve egemenlik aracı olarak kullanan sağcı, milliyetçi partiler içinde kendilerine yer buldular ve yeniden ürettiler.
Bağımsız bir parti olarak siyasal alana çıktıkları 1960 ‘ın sonu ve 70, 80 li yıllar boyunca yüzde 3 ile yüzde 10 gibi oranlarda oy alabilen siyasal İslamcı partiler önce yüzde otuzlara, hızla düşüşe geçtiği 7 haziran seçimleri hariç yüzde 50 ‘in üzerine çıkabildiler.
Günümüzde siyasal İslam, Cumhuriyet Tarihinde ve kendi tarihinde ilk defa partileşti ve Devlet leşti. 16 Nisan Referandum’ undan sonra da, tecridi de olsa kendi rejimini yerleştirmeye çalışıyor. Açık açık bir hesaplaşmaya gidiyorlar, gidiyoruz.
“ Şimdi insana 50, 60 seneden beri memleket içinde görülen irtica hareketleri ve akımlarının en cesaretli, en iddialı günlerinde bulunuyoruz gibi bir vehim geliyor “……Bir zamanlar – aşırı sağa’ da, aşırı sol’ a da karşıyız resmi söylemini dillerinden düşürmeyen ama esas olarak kendisini sol ‘a, sosyalizme karşı konumlandıranlar, Cumhuriyet’ in kazanımlarına karşı asıl tehditin nereden geldiğini geç olsa da anlamışlar. “ İleride olan asıl tehlike aşırı sağdadır, görüşüm budur. “ demektedir İsmet İnönü . (İnönü, Atatürk‘ü anlatıyor. 1968 Abdi İpekçi)
Aynı röportajda “Evvelce pek iyimser olduğumuz zamanlarda her mesele hallolunmuştur zannediyorduk. Her meselenin hallolunmadığı anlaşılmıştır . ……. ‘Ama ‘ Bütün bu işler köklü değildir, tarihten gelen cereyanlar serbest kalırsa bütün bu sonradan meydana çıkan usulleri, fikirleri kolaylıkla silip süpüreceklerdir.“ iddiasının da doğru olmadığı kesin olarak anlaşılmıştır…..Bir bakıma Cumhuriyet , milletin her tabakasına gün ışığı olarak yerleşmiştir. Köklüdür. Sahipleri çoktur. “ Bugünden bakıldığında İnönü'nün iyimser olduğu görülüyor. Bizde iyimser olmak isterdik ama Cumhuriyet'in kazanımları yok edilir ve Cumhuriyetin kurumları yeterli sahiplenmeyi gösterememişken iyimser olamıyoruz. Yine bu konuda en direngen ve yeni bir cumhuriyet programına sosyalistlerin sahip olduğu görülüyor.
Özdemir İnce (Cumhuriyet’in şairi Nazım Hikmet, Cumhuriyetsiz şair Necip Fazıl başlıklı kitabında “ Friedrich Nictzehe‘den mülhem ‘ üstün insan‘ ideali, Necip Fazıl'da ‘Büyük doğu gençliği‘ , Fettullah Gülen'de, ‘ Altın nesil‘ sapkınlıklarına yol açtı. Bu iki sapkınlık da Cumhuriyet ve Devrim düşmanıdır. Ve bu iki güdümlü insan türü Türkiye‘de iktidar kavgası yapmaktadır.“ demektedir. Yine devamında daha çarpıcı bir tesbitde bulunuyor; A. Gül , R:T:E ve T: Yildız ‘ın Necip Fazıl'ın müridi olduğunu belirtip, A .Gül ‘ün “ Türkiye ‘de Cumhuriyet dönemi artık sona ermiştir. Laik sistemi kesinlikle değiştirmek istiyoruz .” demecini Guardion Gazetesine verdiğini ve yalanlamadığını ifade ediyor.
Yeterince açık olmalı, tehlike büyük ve burada mutlaka bir direniş ve mukavemet örülmelidir. Sosyalist bir cumhuriyet için.
Vural mağdenli