Belki her şeyin ve dünyanın sonu değil ama, referandumda eğer ‘’evet’’ çıkarsa, bu toplum intihar ediyor demektir. Bizim ülkemizde büyük ekonomik krizler ve savaş, savaş tehdidi gibi durumlar dışında seçmen tercihinin pek değişmediği biliniyor. Yönelim sağa oluyor. Sağ siyaset her zaman, tarihsel olarak hep egemen. İnsanlar, ideolojik ve siyasal tercihlerini sorgulayarak ve akıl yürüterek değil, aileden, çevreden gelen tercihler üzerinden seçim yapıyorlar. Ben seçmen davranışlarını belirleyenin parti programları, seçim broşürleri, vs. gibi belge ve genel propaganda araçları olduğuna inanmıyorum, gereksizdir demiyorum ama seçmen davranışını yönlendirmede belirleyici değildir.
Bir kez daha vurgulamak isterim ki; sağ ya da muhafazakar kimlik ve tercihlerinin altında tarihsel, dinsel ve kültürel değerlerin yattığına inanıyorum.
Elbette belli bir genelleme düzeyinde konuya işaret ediyorum. Örneğin: en genel anlamda, solun bayrağının üzerinde eşitlik, özgürlük, adalet yazar. Sağ ise; kutsallıklar, itaat ve otoriter değerler üzerinden politika yapar. İnsanlar bu değerlerden hangisine yatkınsa oraya yöneliyor ve tercihini o doğrultuda yapıyor. Çarpıcı olması açısından, örneğin; AKP döneminde iş kazalarının artması ve iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına rağmen başta maden işçileri olmak üzere işçi sınıfının önemlice bir bölümü hala AKP’yi desteklemeye devam ediyor.
Büyük yolsuzluklar, hırsızlıklar yapıldığı bilinmesine rağmen (17-25 Aralık) seçmen tercihi değişmiyor. Bunun nedenleri üzerine düşünmeliyiz. Toplumumuzun tarihini , gelenek ve kültürünü inceleyip bir yargıya varabiliriz. Bu bir araştırma konusudur ama siyasal mücadelenin özneleri bu konuyu mutlaka dert edinmelidir. Ben; sağın egemenliğini sadece askeri darbeler ve dinsellik ile açıklamanın yeterli olmadığını düşünüyorum. Buradan hareketle sol-un, sosyalizmin kendini kurma, sınıfa ve topluma sunma ve anlatma biçim ve yollarını gözden geçirmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu bizler için ertelenemeyecek bir sorumluluktur.
TÜRKİYE BİR YOL AYRIMINDADIR:
Artık referandumla birlikte yeni bir sürecin başladığını hem rejim hem de sol hareket bakımından kabul etmeliyiz. Halkımız ya özgürlüğün, refahın ve kardeşliğin hakim olduğu bir yolu seçecek ya da otoriterliği ve dikte rejimini.
Zaman zaman bir insanın kendi ülkesini belli bir andaki durumunu anlaması için ‘’dışarıdan bakmayı ‘’becermesi lazım geldiğine inanırım. Böyle bir bakış içinse; 1) okumak, araştırmak ve fizik olarak başka ülkeleri görüp gözlemlemek bir yöntemse, 2) buna bağlı olarak bazı verilerden hareketle kendi ülke ve toplumunu başka ülke ve toplumlarla karşılaştırmak ve kıyaslamakdır. Türkiye’nin uzun zamandır üretim ve yatırımdan vazgeçtiğini, bir sanayi ülkesi olarak anılmakta zorlandığını, tarımda ‘’kendi kendine yeten ‘’ ender ülkelerden birisi olmadığımız, enerji ve su açısından fakir bir ülke olduğumuz biliniyor. Türkiye 25 büyük ekonomi arasında bırakın ilk 10 a girmeyi, ilk 20 ekonomisi arasına zor giriyor. Türkiye bir bilim ve teknoloji ülkesi değil. Eğitim alanında dökülüyoruz. Türkiye hukukun üstünlüğü alanında 100 e yakın ülke arasında 80. Sıralarda yer alıyor. Türkiye’de nüfusumuzun %2 si oranında başta Suriyeli, Afgan ve Irak’lı olmak üzere mülteci kamplarına, yoksul mahallelere sığınmış yeni bir ‘’alt sınıf ‘’ diyebileceğimiz aynı zamanda geri ideolojilerin ve suç örgütlerinin arka bahçesi olabilecek bir topluluk ciddi bir gerilim ve sorun alanını oluşturuyor. Bu konuda ciddi bir negatif algı ve tahribat var. Buraya da dikkat edilmelidir. Bölgemizde büyük bir yangın var ve Türkiye’yi yönetenler bu yangına bodoslama girdi, taraf oldu. Ülkemizde insanların gündelik hayatını tehdit eden ama aynı zamanda belli bir islami kesimin sempati duyduğu dünyanın en zengin terör örgütünün ‘’ petrol zengini ‘’ IŞİD Terör Örgütü ve onun acımasız eylemleri var. Bunlar varsa ve bir ülkede hukukun üstünlüğü, özgürlük yoksa refah ve mutluluk da yoktur ve olmayacaktır.
Cumhuriyetin ve laikliğin temel değerleri çoktan yok edilmiş. Türkiye’yi sadece son 14 yıldır değil, uzun yıllardan bu yana sağ ve muhafazakar politik kadrolar yönetiyor. Son yıllarda ise tek adam yönetimi var ve bu durum hukuksallaştırılmaya çalışılıyor. Padişahlık ve Osmanlı özenticiliği büyük bir cehalet ve ilkellikle hortlatılmaya çalışılıyor. Bölgemizdeki son gelişmeler ( Suriye ve Irak ) yeni sıfatıyla bile olsa Osmanlıcılığın yer bulmayacağını göstermiştir. Bütün bu monarşiler ve Osmanlı nasıl tarih olmuşsa bunlar da tarihin çöplüğüne atılacaktır. Bunlar ülkemizi çürütüyorlar, ölüme götürüyorlar. Sonu felaket olacak olan bu siyasal serüvenden ülkemiz acilen döndürülmelidir. Zaman, memlekete sahip çıkma zamanıdır.
Toplumda HAYIR diyenlerde bir artış olduğu gözlemleniyor. Referandum Cumhuriyetçi kesimlere ve sola moral üstünlük yeni düşünce ve eylem üretimi, yeni insanlarla buluşma, örgütlenme ve kendisini anlatmada yeni imkanlar sunuyor. Hayır’dan sonra da AKP’ye karşı daha güçlü, daha derli toplu bir mücadele için ileri.
Vural Madenli
30 Ocak 2017