Komünistler iki yıldır, belki de son 30 yıldır yaptıkları en gerçek tartışmayı yapıyor. Ve nihayet belli bir noktaya ulaşmış durumdayız. Tezler ortaya kondu, söylenecekler söylendi, kararlar verildi...
Çok temel hatlarıyla bu tartışmada bizim tarafımızdan dile getirilen tezleri derli toplu ifade edelim, muğlaklık ve belirsizlik kalmasın. Bir köşe yazısının sınırlarını aşmadan ve daha geniş halini başka yayınlara bırakmak kaydıyla başlayalım:
1. Emperyalizm, iktisadi, siyasi ve ideolojik bir kriz içerisindedir.
Bu kriz, söz konusu kategoriler içerisinde de onlarca alt başlığa ayrılabilecek kapsamlı bir krizdir. Dünya kapitalist-emperyalist sisteminin birkaç yüzyıllık tarihinde böylesi krizler birkaç kez yaşanmış, sonuçları devrimci olanakları beraberinde getirmiştir. Kriz tespiti;
- Krizin emperyal güçler arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi -yani emperyalist sistemin monoblok hareket kabiliyetinin azalması-,
- Yeni güç odaklarının şekillenmeye başlaması,
- Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin karar alıp uygulama konusunda sorunlar yaşaması,
- Bu zeminin bir sonraki denge durumuna güçlü girmek isteyen ve görece özerk hareket edebilen özneler yaratabilmesi,
- Emperyalizmin "küreselleşme" gibi, "demokrasi ve özgürlükler" gibi, "hür dünya" gibi dört başı mamur ideolojik çerçeveleri oluşturamaması vb. sonuçları beraberinde getirmesi bakımından önemlidir.
2. AKP'nin iktidarda olduğu Türkiye,
emperyalizmin krizinden nasibini alan, sermaye düzeninin siyasi, ideolojik ve iktisadi istikrarı sağlamakta zorlandığı bir ülkedir.
AKP'nin ana karakteri "yıkıcılık"tır. Cumhuriyetin temel paradigmasının ve kazanımlarının yıkılması konusunda çok yetenekli olan AKP, bunun yerine yeni bir rejim inşa etmekte zorlanmakta, bu eksikliğini "zor"a başvurarak kapatmayı denemektedir. Özellikle Suriye'de yaşadığı başarısızlık ve içeride TEKEL direnişinden bu yana ortaya çıkan direniş dinamiği de hesaba katıldığında, AKP'nin yükseliş değil gerileme dönemini yaşadığı görülecektir. Bu tablo, sermaye düzeninin AKP yerine yeni siyasi temsilciler ortaya çıkarmakta yaşadığı güçlük ile birlikte değerlendirildiğinde, halkın daha çok siyasallaştığı, bu siyasallaşmaya yine siyasal yanıtlar verilmesi gereken bir dönemde olduğumuz görülür.
3. Sosyalizmin toplumsallaşması, toplumsal bir güç haline gelmesi olanaklıdır.
Emperyalizm ve Türkiye ile ilgili yukarıda çok kabaca tarif ettiğimiz çerçeve, Türkiye'de sosyalizmin toplumsallaşabilmesinin olanaklarına işaret etmektedir. Ancak sorun, komünistlerin ve çok genel olarak sosyalist hareketin, sosyalizmi toplumsal bir güç, gerçekçi bir seçenek haline getirebilmek için gerekli yeteneklerin körelmiş olmasındadır. Sosyalist hareketin bugün mücadele içerisinde olan ana bölmesinin karakterinin 1980 sonrasının koşullarında belirlenmiş olması, sakınmacı ve korumacı reflekslerin artmış olması, komünistlerin siyasi mücadele alanıyla ilgili ufuklarını çok uzun yıllardır daraltmış olmaları gibi etkenler sanılandan fazla zarar vermektedir. Bu refleksler, örneğin Haziran Direnişi'ne dahi paranoya ile yaklaşma şeklinde uç vermiştir. Yani sorun siyasaldır, siyasallaşmıştır.
Sosyalizmin toplumsal bir güç haline gelebilmesi için yapılması gereken birkaç iş vardır.
Birincisi, düzen siyasetinin ana ve tali unsurlarla karşılayamayacağı bir dizi soruna siyasi yanıtlar vermek gerekmektedir. Özellikle, laiklik, özgürlük, eşitlik ve adalet talepleri (işsizlik, güvencesizlik, taşeronlaşma gibi gündemler başta olmak üzere); Türkiye'de birlik ve kardeşliğin inşası isteği; emperyalistlerin Türkiye'yi tutsak ettiği bağımlılık zincirlerinin kırılması ihtiyacı gibi başlıklar sosyalist hareketin halkçı bir dille devrimci talepler üretebileceği ve düzen muhalefeti tarafından gerçekçi bir şekilde karşılanamayacak önemli gündem maddeleridir. Aynı şekilde, bu devrimci talepler ve mücadele gündemleri üzerinden ilerleyecek devrimci siyaset, seçimler gibi siyasetin önemli mecralarında da alternatifler üretmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
İkincisi, sosyalist hareket AKP'nin gerileme döneminde ister istemez boşaltacağı alanlara nüfuz etmek zorundadır. Tek bir örnekle yetinelim. AKP'nin ve gericiliğin toplumsal bir güç haline gelmesini sağlayan önemli hamlelerden biri olan "sadaka toplumu" projesi hem iktisadi hem de ideolojik bakımdan sarsılacaktır, sarsılmak zorundadır. Sosyalist hareketin kendi politik örgütlenmesinde, bu tür toplumsal ihtiyaçlara yanıt üretecek ağlar kurmak, stratejiler geliştirmek gibi bir gündemi de olmalıdır.
Üçüncüsü, yukarıda dile getirdiğimiz sorunların aşılabilmesi, ancak, 80 sonrasının getirdiği kimi zaaflardan görece az etkilenmiş genç bir kuşağın sosyalist siyasette ağırlığının artmasıyla mümkündür.
4. Komünistler bölge ölçeğinde siyaset üretmelidir.
Emperyalizmin krizi ve bölgeye başarılı-başarısız müdahaleleri iç içe ilerlemektedir. Bu tablo, Ortadoğu coğrafyasının özgün dinamikleriyle birlikte ele alındığında, bölge haklarına daha çok gericilik, daha çok bağımlılık ve daha çok savaş dayatmaktadır. Bölge halklarının, özellikle de Türk-Kürt-Arap halklarının yüzünü ileriye dönmesi, bu kaotik ortamda hamle yapabilmesi, ancak halklar içerisindeki ilerici-seküler dinamiklerle anti-emperyalist dinamiklerin yüzlerini birbirlerine dönmesiyle mümkündür. Bu iki ideolojik kategorinin birbirlerine bakmadığı, bu ikisi arasında kayışların oluşturulmadığı her durum düzen güçlerinin manipülasyonuna açık bir ortam yaratacaktır. Komünistlerin temel ideolojik ve siyasal müdahalesi, bölgemiz için sosyalizmi gerçek bir seçenek haline getirecek esaslı katkı, bu noktada gerçekleşecektir. Bu başarılamadığında (başarılamaması mümkündür), komünistlerin devrim ve iktidar arayışında ölçek daraltması kaçınılmaz hale gelecektir.
Komünistler ve genel olarak sosyalist hareketin toplumsal-siyasal alanda sergileyeceği etkinlik, işçi sınıfını siyasal bir güç haline getirebilme yeteneğiyle doğru orantılıdır. Bunun için, sınıfın hangi bölmelerinin ciddi bir tehdit altında olduğu, bu bölmelerdeki sendikal gelişkinliğin ne düzeyde olduğu, sendikal mücadelenin yaşadığı sorunların neler olduğu değerlendirilmelidir. Geleneksel sektörler içerisindeki mevzilerin ilerletilmesi için uzun erimli bir çalışma gereklidir. Komünistler, bu uzun erimli çalışmada sınıfta kalmıştır. üDahası ve belki en az birincisi kadar önemli olanı, işçi sınıfının taşeronlaşma, güvencesizlik ve esnek çalışma koşulları altında ezilen, sendikal deneyime sahip olmayan kesimleri içerisinde denemeler yapmak, özgün örgütlenme örnekleri ortaya koymak gerekmektedir.
6. Örgütün esas işlevi devrimci siyasal öncülüktür.
Türkiye'de sosyalizmin eşik atlayacağı bir dönem tarifi yapıyorsanız, bunun nasıl bir örgüt gerektirdiği sorusuna da net yanıtlar üretmeniz gerekir. Emperyalist-kapitalist sistemin küresel ve yerel ölçekte yaşadığı kriz, başta işçi sınıfı olmak üzere, Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkan kesimlerden, özgürlükleri için mücadele edenlere, parklarını derelerini savunanlardan, çocuklarını imam hatiplere göndermek istemeyen ailelere, taraftarlardan Alevilere kadar çok geniş bir alanı dinamikleştirmektedir. Örgüt bu dinamiklere, bu dinamiklerin ortaya koyduğu hareketliliğe müdahale edebildiği, bu dinamizm içerisinde öncülük görevini yerine getirebildiği, bu dinamizmin tümüne yanıtlar üretebilecek bir ideolojik eksen çizebildiği, siyaset üretebildiği ölçüde örgüttür. Gerisi; siyasetten yalıtılmış, iç gündemlere hapsolmuş, sürekli insan öğüten bir değirmen taşının döndürülmesinden ibarettir. Bu dönem kapanmıştır.
Doğan Ergün doganergun@gmail.com
İleri Haber 6 ağustos 2015