SİYASAL ALANLA TOPLUMSAL ALANIN EŞİTSİZLİĞİ
Mustafa Güneş Özkan
Nesnelliğin algılanması ve anlaşılması için temel yöntemsel silah, eşitsiz ve birleşik gelişim
olgusuysa, bugünkü siyasal alanla, toplumsal alanın eşitsiz siyasal sonuçlarına bu silahla
ulaşmak mümkün. Bu iki alanın birbirini çelmediği, aksine birbirini besleyerek yol aldığının
bilinmesi, eşitsiz gelişimi, kısa sürede gelişimini tamamlayıp dönüşeceği zıddına, yani
eşitlenmeye hazır bir dinamik olarak görmemek anlamına gelir.
Önce alanları tanımlayalım ve neyi kastettiğimiz anlaşılsın.
Siyasal alana içkin karakterini veren sınıf mücadelesinin kendisidir. Daha açık ifade, işçi sınıfı
ve müttefiklerinin, burjuva iktidarını ve devletini yıkıp, yerine kendi iktidarı ve devleti
sosyalizmi kurması. Bunun yol ve yöntemleri belli. Kısaca ve öz kestirimde bulunacaksam,
nesnelliğin eşitsiz ve birleşik gelişimini, öznelliğe çubuk bükerek aşmak ve iktidarı almak
diyebilirim.
Toplumsal alana baktığımızda ise, kapitalizmin açmazı olguların, sosyal demokrat içeriği
aşmayan demokratik hak ve özgürlük taleplerini ve bu talepler doğrultusunda toplumsal
kalkış ve mücadele yöntemlerini görürüz. Bunlara örnek vermem gerekirse: Yeni toplumsal
dinamikler dediğimiz, orta sınıfın küçük burjuva özlemleri ve açmazları eşliğinde
proleterleşmek istememesi, ancak, gün geçtikçe proleterleşmesi. Kadın hareketinin özgürlük,
eşitlik ve yaşam talebi. Kürt halkının eşit ve özgür yurttaşlık istemi ve bunun anayasada yer
alması. Çevre ve doğa katliamlarına karşı çevre bilimsel talepler. Gençlerin gelecek talepleri.
Çocuk hakları ve kreş, engellilerin korunması hakkı, emeklilik haklarının düzenlenmesi,
hayvan hakları vb.
Söz konusu olan, bu iki alanın, siyasal mücadele düzleminde birleşik, ancak eşitsiz bir seyir
izlemesidir. Söyle ki, bugünün nesnelliğinde, siyasal alanda atılım yapmaya çalışan ve iktidarı
isteyen devrimci-sosyalist parti ve hareketler var. Toplumsal alanda ise AKP ve Saray’a
muhalefet eden, düzen içi “sosyal demokrat” CHP ve Cumhuriyetçiler var. Ancak, düzen içi
olsa da, iktidara talip olmak ve yerleşmek anlamında, siyasal alan sahipleri ile toplumsal alan
sahiplerinin yer değiştirmesinin söz konusu olduğu bir dönemden geçiyoruz. Güncel politik
hamlede, siyasal alanı CHP ve Cumhuriyetçiler, toplumsal alanı ise devrimci, sosyalist parti ve
hareketler doldurmaya başlamıştır.
Böyle bir yaklaşıma itirazlar gelebilir, ancak, İşin özü, sosyalistler açısından tam tersi veya
birleşik olsa bile toplumsal-siyasal karşılık öyle söylemiyor.
Çok somut İlk olgu, CHP’nin Yozgat mitinginde bir çiftçinin sözleri “Şalgamınan Turpunan bu
memleket idare edilmez, haklan hukuklan yönetilir” sözleri direk mevcut iktidarı, AKP ve
Saray’ı hedef almakla birlikte iktidar değişikliği talebi ve istemidir. Özgür Özel, çiftçinin bu
sözleri üzerine “ben meydanlarda saatlerce anlatmaya çalıştığımı sen iki cümleyle özetledin”
demiştir. Düzen içi de olsa bir iktidar değişikliği talebi açık ve nettir.
İkinci olgu: Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve tutuklanması sonrası İTÜ’lü
öğrencilerin polis barikatlarını yıkarak “hükümet istifa, Tayyip istifa” “hak hukuk adalet”
sloganlarıyla yürüyüşe geçmeleri ve tüm üniversite gençliğinin ayaklanması. Yine, Özgür Özel,
bu gençlerin açtığı yolun, iktidar değişikliğini gösteren bir yol olduğunu hatırlatması kayda
değerdir. Görüyoruz ki, düzen içi de olsa iktidar değişikliği talebi açık ve nettir. Bütün
bunların içindeki “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz” sözleri ve sloganları
da tüm toplum kesimlerini siyasal islamcı faşist AKP ve Saray’ın yıkımına yöneltmesi ve
sonrası cumhuriyeti yeniden iktidara yerleştirme talebidir.
Tekrarlamakta sakınca yok, CHP’nin iktidar ve cumhuriyet talebi ve kavgası, düzen içi iktidar
değişikliğidir ve toplumsal alan taleplerini karşılaması beklenmemesine karşın, bunun
üstündedir.
Yükselen düzen içi burjuva muhalefetinin eliyle, 1848 burjuva devrimlerinde açığa çıkan,
toplumsal kurtuluş nesnelliğinin yaratılması beklenmeyeceğine göre ve şu anda her
ayaklanmanın, kitlesel toplantı ve yürüyüşünün, burjuvazinin ve sermayenin politik varlığı
için doğrudan, toplumsal varlığı için ise, dolaylı bir tehdit oluşturacağı açıktır. Eşitsiz ve
birleşik gelişim yasasının olgusuyla toplumsal alana yüklenen ve taleplerini öne çıkaran
sosyalistler ve devrimciler, önümüzdeki döneme hazır olmak anlamında, siyasal iktidar
yürüyüşünün adımları sayılan toplumsal alan taleplerinden vazgeçmemeli, siyasetini ve
söylemini doğrudan kapitalizmin barbarlığına karşı sosyalist devrim yönüne yöneltmelidir.
Sonuç olarak, toplumsal ilişkileri yapılandıran sınıfsallıksa, sınıf mücadelesinin gereği olarak,
toplumsal eşitsizliklerin yaratacağı her çelişkide bir kapitalizm karşıtlığı, her kapitalizm
karşıtlığında ise bir sosyalizm yakınlaşması bulmak büsbütün temelsiz değildir.
Pratik sorun çözer, ama kendi başına çözdüğü sorunun teorik ifadesini ortaya koymaz.
8 Mayıs 2025