Türkçe



PDF indir

 

 



Ustama veda

595 kez bakılmış
19 Eylül 2022
00:00

Ustama veda

Birikim bir kere olgunlaştığında, o geçici uğrağın aşılması ihtimali bir kere belirdiğinde tüm güçle ve cesaretle esas hedefe, sosyalizmi kitlelerle buluşturma hedefine yürünmelidir. Metin Çulhaoğlu’nun “yürüyüş”ü tam olarak budur.
Metin Çulhaoğlu’nun kaybının ardından söylenmedik söz, yazılmadık cümle, dillendirilmedik hatıra kaldı mı emin değilim. Yine de hep bir şeyler daha söylemek, biraz daha yazmak, daha fazla hatırlamak eğilimindeyiz. Bunun anlaşılır tarafları var elbette; kaybın acısını hafifletmenin bir yolu da kaybedilen kişi hakkında konuşarak, yazarak, paylaşarak sanki o hala aramızdaymış gibi hissetmeye devam etmek. Fakat ne kadar çabalasak da o değişmeyen, değiştirilemeyen tatsız gerçek her sözün, satırın, hatıranın sonuna ilişiveriyor yine de.

Seveni böylesine çok, her kesimden insanın saygısını ve takdirini kazanmış biri hakkında “içeriden”, “yakını” kimliğiyle konuşmak ise hayli çetin bir iş. Hem masaya ne süreceğinize karar vermek imkansız denecek kadar güç hem de ortak bir acıyı zimmetine geçirmeye çalışıyormuş izlenimi vermek bir ihtimal.

Bu nedenle, 25 yıldır dizinin dibinden ayrılmamış, kendisiyle hep aynı kavgada saf tutup aynı yolda yürümüş, birikiminden ve öğreticiliğinden kana kana içmiş bir yoldaşı, arkadaşı, çırağı olarak Metin abime, hocama, ustama veda etmenin en uygun yolunun onun düşüncesindeki kızıl damardan, duraksasa da durmayan uzun yürüyüşünden, inatla ve cesaretle taşıdığı misyondan söz etmek olduğuna ikna ettim kendimi.

Bu daha kolay olduğundan değil, Metin Çulhaoğlu böylesini isteyeceğinden.

 

***

Metin Çulhaoğlu’nu, onun düşüncesini ve emeğini hakkıyla değerlendirmenin tek yolu kendisinin sosyalist hareket içindeki sürekliliğini anlamaktan geçer. Bu, sadece onun ne kadar inançlı ve inatçı bir militan olduğunu göstermek, nasıl da kararlı ve devamlı bir mücadele neferi olduğunu söylemek değildir. Metin Çulhaoğlu’nu kendisi yapan, kıymetli ve kalıcı yapan şeyin öncelikle sosyalist hareketin sorunlarına getirdiği çözüm önerilerinde yattığını söylemek demektir.

Evet, Metin Çulhaoğlu 1960’lı yıllardan beri sosyalist hareketin içinde yer almış, ihtiyaç duyulduğunda her tür görevi sırtlanmıştır; ama daha önemlisi, sosyalist hareket içindeki varlığını ve sürekliliğini aynı zamanda bir misyonun, bir fikri çizginin temsiline, sürekliliğine ve geliştirilmesine adamıştır. Tam da bu nedenle, onun temsil ettiği misyon anlaşılmadan, onda cisimleşen fikri çizginin gerekçesi ve gerekliliği kavranmadan, tüm bunların sosyalist hareketteki hangi sorunlara ecza olduğunun farkına varılmadan Metin Çulhaoğlu’nu anlamak neredeyse imkansız hale gelir.

Bedeninin aramızdan ayrılışının ardından, Metin Çulhaoğlu’nun yaşamaya devam edecek olan mirası da tam olarak budur zaten.

 

***

 

Bu misyonun ya da fikri çizginin ilk ayağı Marksist ortodoksiyi devrimin güncelliğiyle buluşturmaktır.

Metin Çulhaoğlu, herkesin teslim edeceği gibi, sözcüğün her anlamında ortodoks bir Marksisttir. O Marksizmin hem açıklayıcı gücüne hem de devrimci eylem için kılavuz rolüne sonuna kadar bağlı kalmıştır. Ancak bunun anlamı Metin Çulhaoğlu’nun resmi ya da gayriresmi bir merkezin fedailiğine soyunması değildir. Marksizmi, ona dair ezberlerden, şablonlardan, kabalaştırılmış yorumlardan sıyırarak; Marksizmi, Marksizmin özgün kaynaklarından hareketle anlatıp yorumlayarak; ve sonuçta Marksizmi savunmanın ve geleceğe taşımanın biricik yolunun onu günün devrimci görevlerini yanıtlayan bir kılavuz olarak kullanmaktan geçtiğini ispatlayarak başardığı şey görünenden çok daha fazla öneme sahiptir.

Bu çabanın çıktısı, devrimin ve sosyalizm mücadelesinin ancak kendi somut uzamına sahip olduğu takdirde anlamlı ve erişilebilir bir hedef olarak kabul edilebileceği fikridir. Kendi ifadesiyle, “özgül bağlamlı bir devrim” yaklaşımının geliştirilmesi, sosyalizm mücadalesinin ait olduğu ülkenin tarihi ve şimdisiyle buluşması, bu buluşma aracılığıyla hem Marksizmin yeniden üretilmesi hem de sosyalizm düşüncesinin kitlelerle buluşabilmesi bir zorunluluktur. Gerek yazılarıyla gerek kitaplarıyla gerekse de sözleriyle uzun yıllar boyunca anlatmaya ve ikna etmeye çalıştığı şey budur.

Metin Çulhaoğlu’nda cisimleşen misyonun ya da fikri çizginin ikinci ayağı ise sosyalizm mücadelesinin toplumsallaşmasıdır. Kişisel tarihinin farklı uğraklarında farklı biçimler alsa ve farklı öncelikler sergilese de sosyalizmin (yeniden) kitlelerle kalıcı bağlar kurabilmesi, siyasal programdan örgüt modeline kadar tüm başlıkların da bu kitleselleşme hedefine hizmet eder hale getirilmesi hayli belirgin bir fikri tutarlılık çizgisi oluşturur. Metin Çulhaoğlu’nun Marksizm anlayışında siyasetin, özgül bağlamlarda yürütülen siyasal mücadelenin, bu mücadeledeki arayış ve denemelerin özel bir yer taşıyor olmasının nedeni de budur. Çünkü ona göre, Marksizmin bir eylem kılavuzu olarak kullanılabilmesinin, sosyalizmin kitlelerle buluşabilmesinin tek yolu siyasetten, siyasetteki cesaret ve girişkenlikten geçer.

 

Bu söylenen, Metin Çulhaoğlu’nun tarihinin her döneminde kitlesel mücadeleler içinde yer aldığı, her zaman toplumsal ölçekte siyaset yaptığı anlamına gelmiyor. O, gerektiğinde daracık örgüt yapılarının içinde çalışmayı, küçük kadro topluluklarıyla sabırlı bir kazıya girişmeyi de becermiştir. Ancak bu tür deneyimlerin hepsi birer uğraktır, hedefin kendisi değildir. Ne o “çelik çekirdek” örgütleri kutsallaştırmıştır, ne de kadro ölçeğindeki faaliyetleri mutlaklaştırmıştır. Bunlar, bir sonraki adımda (hatta, yeniden) denenecek olan kitleselleşme hedefini sırtlanacak birikimi yaratmak için zorunlu olan geçici uğraklardır. Birikim bir kere olgunlaştığında, o geçici uğrağın aşılması ihtimali bir kere belirdiğinde tüm güçle ve cesaretle esas hedefe, sosyalizmi kitlelerle buluşturma hedefine yürünmelidir. Metin Çulhaoğlu’nun “yürüyüş”ü tam olarak budur.

 

***

 

Marksist ortodoksi ve sosyalizmin kitleselleşmesi: Bu misyon, kimi zaman yüzeye çıkan kimi zaman derinlere dalan bu fikri çizgi Metin Çulhaoğlu’nun geri kalan tüm çalışmasına ve birikimine anlamını, önemini ve rengini veren şeydir. Çünkü, bunlar sadece onun düşüncesinin derinliğini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda ve esas olarak sosyalist hareketin hangi sorunlarına çözüm getirdiğini gösterir.

 

Nitekim, son 40 yılda sosyalist hareketin gündemini meşgul eden tartışma başlıkları soyutlandığında varacağımız sade formül de bu iki başlığa sığar. Türkiye sosyalist hareketi Marksizme nasıl yaklaşacağı ve sosyalizmi nasıl kitleselleştireceği konusundaki soruşturmalarla, arayışlarla, kavgalarla hayli vakit harcamıştır. Metin Çulhaoğlu da bu kavganın içinde yer almış, yaratıcılığını ve çalışkanlığını bu başlıklara dair tartışmalara sunmaktan hiç gocunmamış, neredeyse kendisiyle özdeşlemiş bir fikri çizgiyi geliştire geliştire taşımıştır. Fakat bunu yaparken, tüm bu tartışmaları bir sonuca bağlayacak olan şeyin spekülasyonlar değil gerçek yaşam olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemiştir.

Ve bugün, hem teorik/entelektüel çalışmanın olgunlaşmış sonuçlarına hem de siyasal pratiğin somut kazanımlarına baktığımızda şunu söylemek zorundayız: Tartışmayı Metin Çulhaoğlu kazanmıştır!

Bugün ülkemizde Marksist ortodoksi sığ ezberlerin ötesinde kendi özgün kaynaklarından ve ayağını bastığı özgül bağlamdan beslenerek ayağa dikiliyorsa; ve sosyalizm düşüncesi ezoterik tarikatların tasallutundan kurtulup ülke çapında emekçilerle buluşuyorsa bunda hem payı hem de çabası olan kişilerin başında Metin Çulhaoğlu gelmektedir.

Gelmektedir de değil, bu misyon bizzat Metin Çulhaoğlu’nun imzasıdır. Bu misyonu geleceğe, şimdi eriştiği mevziden daha ilerilere taşımak da onun yoldaşlarının, takipçilerinin, öğrencilerinin görevi elbette.

Zor mu? Zor.

Ama kaybının acısını taşımaktan daha zor değil.

Can Soyer  
İleri Haber 07 Eyl 2022


21/11/2024 Bugün815 ziyaret var  Sitede 33 Kişi var  IP:3.148.106.49