Türkçe



PDF indir

 

 



Ülkemiz tarım ve hayvancılığının geldiği yer

1137 kez bakılmış
5 Kasým 2019
22:54

En başından belirtmemde fayda var, hiç bilinmeyen, yepyeni şeyler söyleme iddiasında değilim, bir uzmanlık iddiamda yok, sizlerinde bildiği gibi ve tarım ve hayvancılık alanında çalışan, üretim yapan bir arkadaşınızım. Ben sadece bu alanlarda çalışması olan bilim insanları, yazar, araştırmacı ve üretici insanların görüşlerinden faydalanarak bir alt yapı ve çerçeve oluşturmak çabasındayım.

Çok temel bir soruyla başlamak istiyorum:

Teorik olarak dünyamızda herkese yetecek kadar toprak ve herkese yetecek miktarda gıda üretimi varken, yine dünyamızın bir bölümünde yeterince beslenemeyenlerin, açların ve yoksulların olması açıklanmaya muhtaç bir konudur.
Dünyamızdaki ve ülkemizdeki bu ‘eşitsizlik’ ve dengesizliğin yaşanmasının temel nedeni çok uluslu tekellerin(Ç.U.Ş) ,dev kapitalist tarım şirketlerinin dizginlenemeyen ‘kar hırsları’ ve çıkarlarıdır. Bunların nedenleri ardında kötü ve bilim dışı yönetim var, tarım ve hayvancılığın kendi çıkarlarına göre düzenlenmesi var, elbette düzen ve sistem sorunu var, başka bir çalışmanın konusu olduğu için bu saptamaları burada kesmekte de fayda var.

Köylüler, üreticiler,çalışanlar üretim için ağır bedeller öderken onların ağır sömürüsü var, sürekli yükselen gıda fiyatları nedeniyle aynı zamanda birer tüketici olan bizlerin sömürülmesi, yetersiz ve kötü beslenmesi var. 1980 yıllar dan başlayarak Uygulamaya sokulan yeni iktisat politikalarıyla üretimden ve yatırımdan vaz geçildi, etkileri günümüzde de devam eden politikalar, Uluslararası Para Fonu(I.M.F ),Dünya Bankası(D.B) ,Dünya Ticaret Örgütü(D.T.Ö.) v.s gibi örgütlerin neo liberal politikaları, yeni pazar arayışları, bu amaç doğrultusunda yapılan anlaşmalar, kontrol ve dayatmalar özellikle bizim gibi ülkelerde yıkıma yol açtı.

Gümrük tarifeleri ve ticaret anlaşmalarıyla emperyalist ülkelerin sübvansiyonlu, tarımsal ürün ve girdilerle bizim gibi ülkelerin tarım ve hayvancılığı çökertildi.

Tarım ve hayvancılık alanında yapılan düzenlemeler ülkemizin ve insanımızın ihtiyacına göre değil bahsettiğim uluslararası emperyalist merkezlerin çıkar ve taleplerine göre düzenlendi, sonuçta karlı çıkanlar kimyasal gübreyi,tohumu üreten bu merkezler ve onların yerli işbirlikçileri oldu. Bizim payımıza düşense pahalı,sağlıksız ürünler ve bunların tüketimi oldu,bunlar ‘verimlilik’,’yeni nesil gıda’ gibi cafcaflı sözler ve ambalajlarla pazarlandı.
Toprak Mahsulleri Ofisi, süt ve et endüstrisi gibi kurumlar ya kapatıldı yada ürün alımları sınırlandı, ithalat ürünlerinin gümrük oranları indirildi, ülkemizin, üreticilerimizin korunması yerine et, buğday, saman, tohum gibi tarımsal ürün ve girdilerin ithalatına gidilerek dışa bağımlılık arttırıldı. Dışa bağımlı politikalar, toprakların tarım dışı amaçlarla kullanılması,inşaata açılması tarımın tesviyesine ve tarımda kirlenmeye yol açtı.

Kapitalist rant, yağma ve mülkiyet duygusunun tahrik edilmesiyle üretici ve çiftçilerimizin kendi emeğine ‘yabancılaşma’ , üretimden vazgeçme yada kendi toprağında neyi nasıl üreteceğine kendisinin karar veremediği bir durum yaşandı. Çiftçilerimizin toprakla bağı koptu. Tarımda ve hayvancılık da mekanizasyonun artması, mazot kullanımını yaygın, kaçınılmaz ve pahalı olması,’sözleşmeli tarım gibi nedenlerle üreticiler küstürüldüler.

Yurtsever aydınlarımızın, uzmanlarımızın, Mühendislerimizin dikkat çektikleri gibi, hayvan yetiştiriciliğiyle, tarımsal bitki üretimi birbirinden koparıldı, hayvancılık mekanları sınırlandı, meralar başka alanlara dönüştürüldü, bütün bunların sonuçlarından olarak hayvan atıkları topraktan uzaklaştı, toprak doğal ve organik atıklardan ve en önemlisinde toprakta tazeleyen ve besleyici kaynaklar azaldı, kimyasal gübrelere bağımlılık arttı.
Bu bir kısır döngüydü yoksullaşan toprak daha fazla tarım ilacı, daha fazla kimyasallar tarafından kirlendi ve bir dizi sorunlar yaşanmaya başkandı. Zararlılar direnç kazanmaya başladı (tıpkı insanlarda antibiyotik kullanımının yaygınlaşması gibi) , sonuçta zararlıları yok etmek için daha çok zehir, daha çok zehir kullanıldı. Toprak, su ve insan daha çok zehirlenir oldu, hastalıklar arttı. Hayvanların büyük çiftlik ve mandıralarda doğal olmayan ortamlarda hatta hayvanlara eziyet edici koşullarda yetiştirilmesi antibiyotiğe dayanıklı bakterilerin çoğalmasına yol açtı. Bütün bunlar ‘ Beethoven dinleyen’ , ‘yeşil çayırlarda otlayan’ mutlu, verimli inekler mizanseniyle sunuldu.

Ülkemizin önündeki zorunlu tercih ve Beykoz:Ülkemizdeki tarım ve hayvancılık bitirilirken aynı zamanda tarım kültürü ve ürün çeşitliliğide yok ediliyor, tarımsal kurumların tasfiye edilmesi özelleştirmeler ve tekelleşme yaklaşan ekolojik felaketinde tetikleyicisi durumundadır. Bizim çıkış noktamız ve sloganımız; doğru tarım, üreticiden tüketiciye, çiftlikten sofraya, standartlaşmamış, güvenli ve doğal tarım olmalı.

Beykoz un kırsal alanı diyebileceğimiz köy ve mahallelerindeki tarımsal nüfuzun önemlice bir kısmını küçük ve orta işletmelerin oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Beykoz’umuzda çocukluğumuzdan hatırladığımız “ köy hayatı “ yada köy manzaraları tamamen yok olmasa da hızla kayboluyor. Çiftçimizin bir çok sorunu var, en başında üretimin neredeyse hiçbir destek olmadan kendi imkanlarıyla sürdürmeye çalışmaları ve ürününü satamamak . Bunun doğrudan sonucu olarak çiftçimiz toprağa ve hayvancılığa küstü .

Köylerin mahalle statüsüne alınması bir diğer önemli sorun. Başka nedenlerle birlikte çiftçiler kentsel rantlardan pay aldırma vaatleri ve şehir hayatının bir parçası olma isteğiyle koca tarıma arazileri ya ekilip, biçilemiyor yada konuta terk edilmiş durumda .

Hayvancılık neredeyse yapılmıyor ve avrolan sınırlı üretimde pazar için üretim değil daha çok küçük ölçekli ve hali hazırda burada yaşayan ailelerin için yapılıyor: Bu insanlar yol kenarında kendi sebze ve meyvelerini, sütünü satarak ek gelir elde etmeye çalışıyorlar.

Sorunun çözümü için bir kaç öneri :

Tarımsal sorunların çözümü esas itibariyle" Merkezi Planlama” nın ve tarımda kollektivizasyonun konusu olmakla birlikte ki bu bir iktidar ve sistem sorunudur. Ancak, daha bugünden yapılacak işler var ve bu konuda oldukça gelişkin örnekler ve modeller var. Bizlere düşen kamununda desteğini alarak ama üreticilerinde istekli olmasıyla iyi planlanmış ve örgütlenmiş kooperatif yada benzeri oluşumlar üzerinden küçük işletmelerinde gözeterek tarım ve hayvancılığın yeniden yapılandırılmasıdır.

Kamunun elinde atıl duran arazileri açığa çıkarmak ve yeniden verimli hale getirmek. İlk adım alt yapı ve makine parkı çalışmaları, örnek oluşturacak pilot üretim ve uygulamalara başlamak ve bölgemizin avrolan yeni üretilecek tarım ürünlerini ve gıdalarını İstanbul' lulara doğrudan ulaştırmanın mekanizmalarını kurmaktır. Tek başına çiftçiye teşvik ve maddi destek asla sorunu çözmeye yetmemektedir ve yetmeyecektir.

Önemli olan üretimi teşvik ve maliyetleri düşürmek için; makine ve teçhizat, ucuz mazot, tohum ve yem desteği vermek gerekiyor. Beykoz belediyesi konferans salonunda tarım il müdürlüğünün Avrupa fonlar destek programından neredeyse bir sonuç alınamaması bu yüzdendir ve eksikliği eleştirilmelidir. Bakanlığın mart ayında açıklaması gerekirken açıklamadığı tarımsal destek eleştirilmelidir.

Amacımız Beykoz'umuzun tarım ve hayvancılık yönünden gelişmesi, yeni istihdam alanları yaratmak ve bölgemizi kalkındırmak olmalıdır.

halkımıza ve tarım emekçilerine başka ve yaşanabilir bir hayatın mümkün olabileceğini göstermektir.

Bookmark and Share

Uğur Özdemir 29 Ekim 2019