Türkçe



PDF indir

 

 



Yerelleşmek

İzlenme 1543

Öncelikle, bu kavramı nötr olarak görüyorum. Pozitif ya da negatif bir değer atfetmiyorum. Nedir yerelleşmek? Bir siyaseti, bir fikri yaşadığın mahallede, çalıştığın fabrikada, işyerinde, okuduğun okulda hayata geçirmektir. En azından sol siyasette böyle kullanılagelmiştir. Neden bu kavramı tartışıyorum, yerelleşmekle ilgili derdim nedir, Beykoz ile ilgili derdim nedir bunu da yazıda anlatmaya çalışacağım.
.
Yerelleşmenin birçok örneği vardır… Örneğin Pablo Escobar, Kolombiyalı bir uyuşturucu karteli. Ancak halka yaptığı yardımlarla kendini sevdiriyor ve halk yeri geldiğinde onun için ölebiliyor. Örgütlediği yani gündelik hayata uyguladığı bir fikir yok. Nötr bir kavram demiştik. Bir diğer örnek Lübnan Hizbullahı. Bir Şii cemaatiyken, halkla temasa geçerek, Lübnan halkının sorunlarına çözümler üreterek şimdi devlete yön verebilen hatta tartışırsak devlet de diyebileceğimiz bir yapıya dönüşüyor. Kendi topraklarımızdan da örnekler vermek istiyorum, birçok örnek sayılabilir fakat ben Efeler’i seçiyorum (ilgililerine de Yaşar Kemal’in müthiş kitabı Çakırcalı Efe’yi önerelim). Efeler en genel şekilde Osmanlı’nın son zamanlarında ortaya çıkan, dağlarda gizlenip eşkıyalık yapan insanlardır. Ancak konumuzla bağlantısı şudur; Efeler öyle bir organize olur ki zaman zaman şehre inerler çünkü halka yaptıkları yardımlar sayesinde kendilerini sevdirmişlerdir ve her köyde bir evleri vardır. Yine ülkemizden iki örnek daha verip solcuların da sağcıların da “yerelleşebileceğini” göstermek istiyorum. 1970li yıllara bakarsak, 1960 Darbesinin sağladığı görece özgürlük ortamında güçlenen sol, yetmişli yıllarda artık her mahallede örgütlü durumda. Halkla birlikte siyaset yapıp, birlikte üretip birlikte yönetmenin güzel örneklerini hayata geçiriyor. Son örnek de sağ cenahtan gelsin… Fazla söze gerek yok, sadece geçenlerde Mahmud Efendi Külliyesi yıkılırken bir videoda* geçen sözleri aktaralım “biz bu yıkımı ilan etseydik, siz Kavacık’ı geçemezdiniz.” Bu sözle, cemaat ilişkilerinin ne kadar kuvvetli olduğunu görebiliyoruz.
.
Peki nedir bizim derdimiz? Derdimiz Beykoz’u bir çıkar grubunun değil, halkın yönetmesidir.
Derdimiz ulaşıma “istikrarlı” bir şekilde zam yapan Büyükşehir Belediyesine “yeter” demektir. Olası bir savaşta savaşmaya gidecek komşularımız olacaktır, derdimiz savaşların önüne geçmektir. Derdimiz, yaşadığımız mahalleyi teslim etmemektir. Fabrikaların kapatılması ile başlanan Beykoz’daki kentsel ve toplumsal dönüşümün önüne geçmektir. Derdimiz gençlerin uyuşturucu bağımlısı olmamalarıdır. Çünkü 15 yaşında bir çocuk bağımlı olmamalıdır, okula gitmelidir. Derdimiz sınavlara çalışan çocukların, dershane parası olmadığı için intihar etmemesidir. Derdimiz Beykozspor’u armanın peşinde koşanların yönetmesidir.
.
Sonuç olarak derdimiz, büyük siyaseti hayatımızla harmanlamaktır, insanların hayatına inmektir, çalmadık kapı bırakmamaktır. Deneyimlerimizin de gösterdiği gibi, anlatmak yeterli olmuyor. Türkiye halklarının hayatına girmediğiniz takdirde, başarı şansınız yok. Ancak bizim bu noktadaki farkımız, bunu beleş kömürlerle, makarnalarla değil dayanışma ile yapmaktır. “Biz” kim miyiz? Beykoz’un gerçek sahipleriyiz…
 
Özgür Yılmaz
http://postbeykoz.com/
17 Şubat 2016
Bookmark and Share
 

29/03/2024 Bugün1059 ziyaret var  Sitede 10 Kişi var  IP:174.129.140.206