Türkçe



PDF indir

 

 



Haziran ve seçimler: Bir şey söylemiyor muyuz?

İzlenme 1525

Fatih Yaşlı: Haziran, 8 Haziran sabahı, ister rejimin restorasyonu, ister yeni anayasa gündeme getirilmiş olsun, bu gündemleri kökten reddedecek, dinci despotizmin anayasal bir statüye kavuşmasına ve rejimin adının başkanlık olarak konulmasına karşı mücadele edecektir.
 
 
Haziran ve seçimler: Bir şey söylemiyor muyuz?
 
Talihsizliğimiz
 
Birleşik Haziran Hareketi’nin “talihsizliği” seçim gündemine doğması oldu; kuruluşunu yeni yeni tamamlayıp ilk büyük eylemini, yani laik eğitim boykotunu örgütlemeye giriştiğinde, ülke seçim sathı mailine girmişti bile.
 
Seçim gündemine doğmaya eklenen ikinci büyük “talihsizlik”, HDP’nin seçimlere bağımsız adaylarla değil, partiyle girme kararı oldu. Kürt siyasi hareketinin kendi politik stratejisi ve hedefleri doğrultusunda yaptığı bu tercih, “HDP barajı geçemezse faşizm gelir” söylemiyle birleştirilerek, henüz kendi ayakları üzerinde durmaya ve adımlar atmaya yeni yeni başlamış olan Haziran’a yönelik büyük bir ittifak/destek basıncına dönüştürüldü.
 
Seçim tartışmamız
 
Peki Haziran ne yaptı?
 
Haziran, en başından beri bir seçim örgütlenmesi olmadığını deklare etmiş olmasına rağmen, kendine yönelik basınç karşısında “biz bir siyasi parti olmadığımız gibi, partilerin birliği de değiliz, dolayısıyla ittifaklar meselesini tartışmayı reddediyoruz” gibi bir tutum takınmadı. Bilakis, seçimi Meclislerinin tartışma gündemine aldı ve yüze yakın Haziran Meclisi özgür ve demokratik bir seçim tartışması yaptı. Meclislerde yapılan tartışmaların hepsi kayıt altına alındı ve her Meclisin genel eğilimi, bu eğilime katılmayanların şerhleri ve önerileriyle birlikte Yürütme Kurulu’na gönderildi.
 
Bu tutanakların hemen hepsini hızlıca okumuş biri olarak söyleyebilirim ki, Haziran Meclislerinin neredeyse tamamı, Haziran’ın CHP ve HDP’yle herhangi bir ittifak içerisine girmemesi üzerinde mutabık kalmıştı. Hazirancılara göre, daha yeni doğmuş, kendi örgütsel hukukunu ve yoldaşlık ilişkilerini oturtamamış, rüşdünü ispat etmemiş ve bağımsız bir politik özneye henüz dönüşememiş bir hareketin herhangi bir seçim ittifakı içerisine girmesi, Haziran’ın doğar doğmaz ölmesi anlamına gelecekti ve bu nedenle Haziran herhangi bir ittifaktan da, bir partiyi işaret etmekten de kaçınmalıydı.
 
Bildirgemiz
 
28 Şubat-1 Mart tarihlerinde toplanan Yürütme Kurulu, Meclislerden gelen raporlar doğrultusunda ve iki gün boyunca, sabahtan akşamın geç saatlerine kadar süren yoğun bir tartışma yürüttü. Yürütmenin de genel eğilimi Meclislerden gelen raporlarla örtüşüyordu. Seçimin başkanlık sistemi ve dikta anayasası için bir basamak olduğu, dolayısıyla Haziran Hareketi’nin uzun soluklu bir mücadele perspektifiyle hareket etmesi gerektiği görüşü dile getirildi.
 
İçerisinde çeşitli siyasi partiler, örgütler, bireyler bulunan ve siyasi bir parti olmayan bir hareketin 8 Haziran gününe kendi iç bütünlüğünü koruyarak girebilmesinin yolu, bu parti, örgüt ve bireylerin seçime dair asgari bir müşterekte buluşmasını gerektiriyordu. O asgari müşterek ise mevcut durumda ittifak ya da bir partiye destek ya da boykot değil, kime oy verilmeyeceğini, kimle mücadele edileceğini söylemek ve 8 Hazirana uzanan bir mücadele hattını örebilmek demekti. Bu ise Birleşik Haziran Hareketini bağımsız ve etkin bir siyasi özne haline getirmek için mücadele anlamına geliyordu.
 
İşte kimilerince apolitik olmakla, topu taca atmakla, hiçbir şey söylememekle eleştirilen seçim metni bu asgari müşterek etrafında ve 8 Haziran’ı gözeterek hazırlandı. Dolayısıyla Haziran Hareketi tam da bu nedenle, iddia edildiğinin aksine topu taca atmıyor, siyasetsizliği seçmiyor, kendine sonuna kadar politik bir hedef koyuyordu: Bağımsız bir siyasi hat çizmek ve o hat üzerinden kendisini Türkiye siyasetinin etkili ve güçlü bir öznesi haline getirmek hedefi.
 
İttifak meselesi ve “Haziran sosyolojisi”
 
Peki bağımsız bir siyasi hat oluşturmak için ittifaklardan kaçınmak bir zorunluluk muydu?
 
Bu sorunun Hazirancılara sıkça sorulduğunu ve soranların kendi yanıtlarının ise “değildi, bir seçim ittifakı kurulabilir, HDP’nin barajı geçmesi sağlanabilir ve sonra herkes kendi yoluna gidebilirdi” şeklinde olduğunu biliyoruz. Benim buna dair yanıtım ise bunun bir zorunluluk olduğu yönünde. Anlatmaya çalışacağım.
 
Her şeyden önce unutulmuş olan ya da bilerek gözardı edilen, oysa meselenin “esasını” oluşturan olgudan bahsetmek gerekiyor: Birleşik Haziran Hareketi, Haziran İsyanının ardından ve “ne yapmalı” sorusu etrafında kuruldu. Dolayısıyla Haziran’ın toplumsal tabanı, Haziran İsyanında sokağa çıkan kitlelerdir; bu ise Haziran Hareketi’nin yaslanacağı yerin “Haziran sosyolojisi” olduğu anlamına gelir.
 
Peki “Haziran sosyolojisi” tam olarak neye tekabül etmektedir?
 
Haziran İsyanı, AKP’nin kurmak istediği siyasal rejime ve toplumsal yaşayışa bir reddiyedir. AKP rejiminin kapsamadıkları ya da kapsayamadıkları ve tam da bu nedenle siyasal alanın dışında tutmaya çalışılanlar, özgürlüklerine ve yaşam tarzlarına yönelik bir saldırıyla karşı karşıya olduklarını düşünenler, özetle dinselleşme ve otoriterleşmeye itirazı olan tüm toplum kesimleri Haziran İsyanında sokağa çıkmıştır.
Sokağa çıkanların ezici çoğunluğunu, “Cumhuriyetin kazanımları”nı sahiplenen, laikliği içselleştirmiş, kendini bayrak ve Mustafa Kemal üzerinden ifade eden bir toplam oluşturmaktadır. Ancak bu toplam kimilerince iddia edildiği üzere “darbeci” değildir; Haziran kitlesi isyan sırasında orduya kesinlikle ve kesinlikle bir çağrı yapmamış, herhangi bir darbe beklentisi içerisinde olmamıştır.
 
Ayrıca Haziran kitlesi iddia edildiği üzere “tuzu kuru beyaz Türkler”den de müteşekkil değildir. İsyana katılanların tamamına yakını emek güçlerini satarak geçinen ücretlilerdir. Dolayısıyla isyan, basitçe bir orta sınıf isyanı olarak da geçiştirilemez, emekçi karakterlidir.
Haziran sosyolojisi en net ifadeyle “AKP karşıtlığı”nın üzerine oturmaktadır ve gerekçesi de bellidir: Ülkede AKP eliyle dinci ve otoriter bir rejim kurulmaktadır.
İşte tam da bu nedenle Haziran Hareketi’nin ilk Vişnelik toplantısından itibaren yapmış olduğu temel tespit Haziran kitlesinin örgütsüz ve kendiliğinden yaptığı “dinci ve otoriter rejim” tespitiyle örtüşmektedir. Haziran’ın yaptığı, bu tespite teorik bir çerçeve çizerek onu tarihsel bağlamına oturtmak ve politize etmektir.
 
AKP rejimi, CHP ve HDP
 
Peki CHP’nin ya da HDP’nin AKP rejimiyle varoluşsal/özsel bir derdi var mıdır?
 
CHP yönetiminin esas derdi, rejimden ziyade, rejimin “aşırı” yanlarını şahsında cisimleştiren Erdoğan’ladır. Dolayısıyla CHP, Erdoğan’sız bir AKP rejimine, yani aşırılıkları törpülenerek restore edilmiş bir rejime çoktan razıdır. Beklenti Erdoğan sonrası konjonktürde ortaya çıkacak ve içerisinde mutedil AKP’lilerle Cemaatin yer alacağı yeni iktidar bloğunun bir parçası olabilmektir.
 
Ya HDP?
HDP için de temel mesele AKP rejiminin niteliği değildir. Örneğin “Türkiyelileşme” söyleminin en güçlü taşıyıcısı Demirtaş’a göre Türkiye’de bir İslamizasyon tehlikesi yoktur, esas mücadele edilmesi gereken olgu neoliberalizmdir. Demek ki HDP Türkiye’de İslami bir rejim inşa edildiğine dair bir tespitte bulunmamaktadır. Oysa “Haziran sosyolojisi” ve dolayısıyla Haziran Hareketi, Türkiye’de neoliberalizmi ayakta tutan olgunun dinselleşme olduğu tespitini yapmakta ve direniş hattını dinci despotizmle neoliberalizmi sentezleyen rejime karşı kurmaktadır.
 
Bunun da ötesinde, HDP için, daha doğrusu Kürt siyasal hareketi için AKP; aynı anda hem mücadele hem müzakere edilebilecek bir partidir. Dolayısıyla Kürt siyasal hareketi için öncelikli gündem rejimin devrilmesi değil, müzakerelerdir ve hareket şu an itibariyle, iktidarda olması hasebiyle doğal olarak AKP’den başka bir partiyi müzakere edilebilir görmemektedir. Son yapılan “ortak açıklama” tam da bunu göstermektedir: AKP’yle Kürt hareketi anlaşmış falan değildir elbette ama AKP Kürt hareketinin öncelikleri açısından ehven-i şer konumundadır ve siyasal pozisyon tam da bunun üzerinden belirlenmektedir. Söylemsel düzeyde bile olsa Kürt hareketi (Öcalan) Kürt sorununun AKP’yle yapılacak müzakereler neticesinde ortaya çıkacak “yeni bir anayasa”yla çözülebileceğini dile getirmektedir.
 
Bağımsız siyasi hat
 
Dolayısıyla, Haziran Hareketi’yle hem CHP hem de HDP arasında varoluşsal bir farklılık vardır: Haziran, rejim karşıtlığının politik formu, örgütlü hattı, merkez öznesi olmayı hedeflemektedir; sözünü ettiğimiz iki partinin ise böyle bir sorunsalı yoktur. Haziran, 8 Haziran sabahı, ister rejimin restorasyonu, ister yeni anayasa gündeme getirilmiş olsun, bu gündemleri kökten reddedecek, dinci despotizmin anayasal bir statüye kavuşmasına ve rejimin adının başkanlık olarak konulmasına karşı mücadele edecektir.
Haziran kitlesini bu mücadeleye davet etmek ise dost güçlerle dayanışmayı gözardı etmeksizin, kendi varoluş nedeni üzerinden siyaset yapmayı ve bağımsız bir politik hat oluşturmayı zorunlu kılmaktadır; Haziran Hareketi’nin toplumsallaşması ve güçlü bir siyasi özne olması için bu olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
 
Haziran eğer bunu başarabilirse, bir seçim ittifakıyla yapabileceği etkinin çok daha fazlasını yapabilecek ve hem “Cumhuriyetin kazanımları”nın sahiplenilerek ileriye taşınması görevini üstlenecek; hem de Kürt sorununun eşit yurttaşlık temelinde ve gönüllü bir arada yaşama esası doğrultusunda çözümünü kolaylaştıracaktır.
Haziran için politika budur; tam da bu nedenle Haziran, seçime dair çok şey söylemiştir ve söylemeye devam edecektir!
 
Fatih Yaşlı
 
İleri Haber  8 Mart 2015
Bookmark and Share
 

29/03/2024 Bugün316 ziyaret var  Sitede 16 Kişi var  IP:34.230.68.214