” ….Bu yazı yazıldığında Bakkal Salih henüz hayattaydı. Bu dünyadan ebediyete göçtüğünü henüz öğrendik. Geride kalanlara sabırlar diliyoruz. Işıklar içinde uyusun…”
Ayvalık, Cumhuriyet Meydanı hariç dört merkezden oluşurdu eskiden; Sakarya, Palabahçe, Macaron, Muradeli Kahveleri.. Önce Muradeli Kahveleri ve civarındaki esnaf eridi, sonra Palabahçe, Sakarya.. Günümüzde, eskinin aksine daha da canlanan yer Macaron; son yıllarda yeniden dirilen Palabahçe ve Sakarya; lâkin Muradeli Kahveleri’nin ve insanlarının yokluğu değişmedi. Kahvelerin, fırınların, bakkalların, berberin olduğu bir şenlik meydanıydı..
Bu meydanda iki bakkal yan yana dururdu; Bakkal Salih, Bakkal İsmail. Yoksul mahallenin insanlarının, dünyalar güzeli bakkalları. Geçtiğimiz günlerde Bakkal Salih Amca’nın evinin yandığını, kendisinin ve eşinin yangından zarar gördüğünü duyunca, o günlerdeki yoksul ve şenlikli yaşamlarımızın görüntüsü geldi aklıma..
Bir bakkalda ne satılırdı?
Ekmek, sakız, top, peynir, yoğurt..
Peki ya turşu suyu, leblebi tozu, gaz, piknik tüpü, toz boya, çivi? Söz konusu Bakkal Salih’se, evet!
Evin ihtiyaçları için gittiğimiz bakkaldan, paranın artması için sabırla para üstünü beklerdik. Arttığında da kuracağımız cümle bütün mahalle çocuklarında aynıydı; “Bununla da bi şeycik alayım Salih Amca”. “Bi şeycik” dediğimiz, işte çikolata mı olur, sakız mı, bilye mi, turşu suyu mu; artık ne uyarsa!
Namaz vakitlerinde ya kapıda bir sandalye olur, ya da içeri girdiğinizde seslenmenize yanıt alamazsanız anlardınız namazda olduğunu. Tezgâhın arkasında o namazını kılarken, siz artacak paranın ve ‘bi şeyciklerin’ hayaline dalardınız. İçeride ne kadar müşteri birikirse biriksin herkes namazın bitmesini beklerdi, sonra hep bir ağızdan gürültüyle:
“Salih Amca annem yaka sodası istiyor”
“Salih Amca mavi toz boya”
“Salih Amca cam çivisi”
O, sükûnetle gürültüyü hafifletir, herkes ne istiyorsa alır giderdi.
“Veresiyemiz yoktur” diye bir yazı bulunmazdı duvarlarda; çünkü veresiye vardı. Çocukların ceplerinden çıkardıkları eciş bücüş defterlerde, hanelerinin borçları birikirdi. Yoksul ve şenlikli günlerimizde, mahallenin çoğunun cebinde bu defterlerden bulunurdu.
İnsanız, canı sucuk da çekerdi bazı çoluğun çocuğun. İstediğin kadar alabilirdin, avucundaki para ne kadarsa, defterindeki sayfa ne kadar uygunsa! Sucuk kangalları bütçeye göre kesilir, gazete kâğıdına sarılırdı. Yahut evde salça mı kalmadı? İhtiyacın üç yemek kaşığı diyelim ki.. Üç yemek kaşığı salça gazete külahına konur, fokurdayan tencereye doğru yola çıkardı.
Gazete külahına konan leblebi tozlarını, genzimize kaçıp öksüre öksüre yediğimiz günler.. Küçük naylon torbalarda içilen, Salih Amca’nın kendi yaptığı turşu suları.. Aşağı yukarı bütün mahallenin çocuklarının elinde bu görüntüler mevcuttu.
En pahalısı lastik toptu, yani öyle olmalıydı. Bütün mahalle toplanıp da cebimizdeki paraları birleştirsek, bazen bir lastik topa yettiremezdik. Yaptığımız o dişe diş mahalle maçlarını daha sonra anlatacığım; o müthiş çalımları, dizlerin kanamasını, evlerin camını kıran kornerleri..
Mahalle Esnafı diye bir şey kaldıysa (bırakıldıysa) bunun son temsilcilerindendi Bakkal Salih. Zamana direnen bir güzellik. Elinizdeki tencereye, paranız kadar aldığınız yoğurdun lezzetiydi..
Her şey çekip gidiyor, gitti.. Muradeli Kahveleri’nde artık yaprak kıpırdamıyor. Zaman, mekân, insanlar ve hikâyeleri değişiyor. İyi ki anılarımız var, iyi ki onları beklediği yerden çağırıp konuşturmak var..
Salih Amca ve eşi Fatma Teyze’ye şifalar dilerim; gelmiş geçmiş olsun.
Şimdi yeniden girsek kapıdan,
“bi şeycikler” alsak, güzel ve yoksul günlerimizden..
Turgut Baygın - Başka Türlü Birşey
Karadiken 12 Mark 2018
03/12/2024
Bugün922 ziyaret var
Sitede 28 Kişi var
IP:18.118.121.152