İşçi sınıfı mücadelesine önemli bir enerji katmak üzere hazırlıkları devam eden Sınıf Tavrı Kurultayı için hazırlık çalışmaları devam ederken, Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite üyesi Kurtuluş Kılıçer ile Komünist okurları için görüştük.
Sınıf Tavrı çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?
Sınıf Tavrı, bir kimlik ve platform olarak çalışmalarına aslında çoktan başladı. Değişik sektörlerde ve iş yerlerinde sınıf örgütlenmesi için yan yana gelen öncü işçilerin başlatmış olduğu bir çalışma. Bugün metal işçilerinden plaza çalışanlarına kadar bir dizi sektör ve işyerinde Sınıf Tavrı çalışması devam ediyor.
Sınıf Tavrı bir yanıyla bir kimlik. Savunduğu ilkeler ve programının ortaya koyduğu bir tutumu var. Bu ilkeleri ve programı savunan işçi ve emekçilerin bir adı Sınıf Tavrı. Sınıf Tavrı aynı zamanda bir platform. Hem merkezi düzeyde hem de yerel ayakları olan bir platform. Sendikalarda, odalarda, derneklerde Sınıf Tavrı kimliği ile yan yana gelen emekçilerin ortak güç birliğidir.
Sınıf Tavrı'nın yerel ve sektörel örgütleri bulunuyor. Örneğin Eğitimde Sınıf Tavrı, eğitim emekçileri içerisinde bizzat örgütlenmesinin aracı. Bundan farklı olarak, Sınıf Tavrı çatısı altında birleşen dernek ve sendikalarımız da mevcut. Örneğin İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği, Sınıf Tavrı platformunun bir bileşeni... İnşaat emekçileri içerisinde önemli bir güç olan bu dernek Sınıf Tavrı ilkelerinin ve programının taşıyıcısı aynı zamanda. Sınıf Tavrı çatısı altında başka emek örgütlerinin buluşması amaçlarımızdan bir tanesidir.
Bugün eğitim, sağlık, metal, inşaat, hizmet, büro, banka, spor başta olmak üzere bir dizi sektör ve işyerinde çalışma yürütüyor, sınıfın örgütlenme ve bilinçlenme faaliyeti için mücadele veriyoruz.
Çok tartışılan bir konuyla devam edelim, Haziran direnişinden sonra işçi sınıfına dair değerlendirmelerde bir değişikliğe ihtiyaç var mı, ya da Haziran'dan sonra sınıfı nasıl görmek lazım?
Çok tartışılan bir konu. Gezi Direnişi, sıkça tekrarlandığı gibi, bir sınıf hareketi olmadı, ancak emekçi tabana yaslanan bir karaktere sahipti. Gezi Direnişi sınıfın ayağa kalkacağını, kalkabileceğini gösterdi. Ya da Haziran Direnişi sırasında genel grevin nelere yol açacağı herkesin hayalini kurduğu bir şeydi. Bu açıdan Gezi sürecine aslında tersinden bakmak lazım, yani nasıl ayağa kalkamadığını anlamamız gerekir.
Tersinden gidersek, aynı zamanda sınıfın neden bu kadar sesiz olduğu sorusunu da yanıt oluşturacağız. Gezi direnişi ve bu süreç bu sorunun yanıtını buz gibi ortaya koydu. Bunlar, birincisi; sermaye sınıfının iş yeri bazlı örgütlenmesinde dünden bugüne dayatmış olduğu kuralların, hukuk ve yaptırımların sınıfı teslim almadaki rolünü bir kez daha açığa çıkardı. İş yerlerinde kafasını kaldırmayan sınıfın akşam sokakta ya da penceresinde tenceresiyle direnişe katılması hatırlanmalı.
İkincisi, sermaye sınıfının dayattığı hukuk, kural, düzen, yaptırım ya da tehdit adına ne derseniz deyin, bu baskıyı olağan saymış, buna ikna edilmiş ya da bunlarla yatıp kalkarak şaşılaşmış bir sendika bürokrasisinin varlığıdır. Bugün sendikalar bu zihniyetle yönetilmektedir. Memur-Sen, Hak-İş, Türk-İş gibi bizim sarı sendika dediğimiz bu türün sınıfın önünde en büyük engel olduğunu bilelim. Ancak bunların dışında KESK ve DİSK ve bunlara bağlı sendikaların da bunlardan daha farklı bir gerçeklik ortaya koyduklarını düşünmeyelim. Elbette farklı bir çizgi izlediler, ancak sonucu değiştiren bir varlık ve güç içinde değiller. Hele KESK'in hükümet istifa sloganını bile atmada gösterdiği tereddüt bir yerlere kaydedilmelidir. Bu konuda üçüncü olarak söylenecek söz ise şudur: Siyasal taleplerden uzak tutulmuş bir sınıfın ekonomik ya da sendikal gündemlerle harekete geçmediği bir kez daha saptanmalıdır. Tersine memleket gündemleriyle içli dışlı bir mücadele, pratik, örgütlenme sınıfın harekete geçebildiğini Haziran Direnişi bize bir kez daha öğretti. Bugün de burjuvazinin gündeme getirdiği yasa numaralarına endekslenmiş bir mücadele hattının bizi bir yerlere götüreceğini düşünmüyorum. Ben bu duruma "numaradan mücadele" ya da "numaracı sendikacılık" diyorum. Gezi sürecinden bunları öğrendik. Bunun için bir Kurultay düzenliyoruz.
Bu kurultayı biraz daha açar mısınız, Sınıf Tavrı Kurultayı'ndan nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
Kurultayımızı Haziran Direnişi öncesi yapmayı planlıyorduk. Haziran Direnişi ile birlikte daha güçlü bir kurultay yapacağız, görünen o. Önce kurultayımız hakkında bir teknik bilgi vereyim. İki oturumlu bir kurultay düşünüyoruz, ilkinde bütün sektörler ayrı ayrı toplanacak ve kendi sektör kararlarını alacaklar, sonrasında ise birleşik genel oturumu toplama amacımız var, planımız bu yönde. Kurultayda Sınıf Tavrı Manifestosu adıyla ilkelerimizi ifade ettiğimiz bir metin var, onu oylayacağız, tartışacağız. Ancak asıl olarak önümüzdeki dönem mücadele programımızı oluşturmaya çalışacağız, asıl gündem maddemiz bu olacak.
Fakat, Kurultay'dan beklediğimiz aslında başka. Sınıf çalışmalarımıza enerji verecek, buradan yeni bir kavramla sinerji çıkarabileceğimiz bir iş yapmak istiyoruz. Yaklaşık 1 yıldır bir dizi sektörde başlatmış olduğumuz çalışmaların yan yana geleceği düşünüldüğünde bu toplantının bütün çalışma alanlarına güç vereceğini düşünüyoruz. Buradan bir çıkış arıyoruz. Bu çıkış, artık sınıf ve sendikal harekette mevcut statükonun sarsılacağı bir çıkış olmalıdır. Böyle bir gücümüz var, bu gücün oluşması ortaya çıkması hedefimiz. Kurultay, bu açıdan bir kafa tutmadır. Öncelikle, işçi sınıfından umudu kesenlere kafa tutma.
Bugün siyaseti bir aydın işi görenlere karşı sınıfın ağırlığını oluşturmamız gerektiğini düşünüyoruz. İkincisi, sermaye sınıfına kafa tutma. Bu kadar saldırının pervasızca sürdürüldüğü başka bir dönem yok. Emekçiler yalnız değil, çaresiz değil, bunu biliyor ve bunu ortaya koyacağımızı düşünüyoruz. Üçüncüsü, bu sendikal bürokrasiye kafa tutmadır yapacağımız Kurultay. Yeter diyoruz, işçinin sırtında koltuk sendikacılığını bitireceğimizi buna karşı büyük bir mücadele başlatacağımızı ilan edeceğiz. Dördüncüsü, bugünkü düzene, AKP'ye karşı büyük bir kafa tutmadır. Bu ülkenin aydınlık geleceğinin işçi sınıfının eseri olacağını biliyoruz, bunun için böyle büyük bir işe girişmiş bulunuyoruz.
Buradan Komünist Dergisi okurları için de bir şey söylemek isterim. Bu kurultay, biraz da, devrimci kadroların mücadele kalıplarına karşı bir kafa tutma olacak. Sınıf çalışmasından uzak durarak Türkiye'de kalıcı mevziler edinmenin çok zor olacağını biliyoruz çünkü. Kurultayımız, yeni bir sınıf hareketini, yeni bir sendikal hareketi nasıl ortaya çıkarırız, bunun köşe taşları neler olur, nerelerden işe başlarız gibi sorulara yanıt oluşturacak.
Yeni bir sendikal hareket, yeni bir sınıf hareketi derken neyi kastediyorsunuz, bu slogan çok eskimedi mi?
Hareketimiz açısından bu slogan çok kullanıldı, doğru. Ancak aynı zamanda hala güncel bir hedef olarak ortada duruyor. Yani bugünkü sınıf mücadelesine baktığımızda sınıfın tavrını koyması büyük bir ihtiyaç olarak karşımızda. Bu sorun çözülemedi, bu hedef tutturulamadı. Bu hedeften vazgeçecek değiliz. Dönüp dönüp sınıfın örgütlenmesini, sınıfın harekete geçmesini, sendikaların baştan aşağı devrimcileşmesini istemeli, düşünmeli, bunun için çabalamalı ve mücadele etmeliyiz. Bu yüzden eskimedi, mücadelenin başına yazılan temel slogan olarak duruyor. Peki mümkün mü? Haziran Direnişi ile birlikte mümkün olduğunu gördük, kısaca yanıt verilebilir. Ancak bundan daha detaylı bazı başlıklara bakmamız lazım. O da 12 Eylül ile birlikte sol siyasetin ve sendikal hareket ile işçi sınıfı hareketinin gelişimine bakmak anlamına geliyor. 1990 başlarında ortaya çıkan sınıf hareketinin sonucu olan sendikal hareket bugün yolun sonuna geldi. Türk-İş içindeki Güçbirliği, DİSK'in yeniden kuruluşu, KESK'in ortaya çıkışı hep bu sürecin ürünüdür. Geldiğimiz yer itibariyle bu sendikal hareket, kendi siyasal zeminleri dolayısıyla barutunu çoktan tüketmiş durumda. Daha doğrusu, bastığı siyasal zeminin, yaslandığı siyasal hareketlerin tıkanması ve sağa kayması sendikalarda karşılığını oluşturdu. Peki bugün biz ülkeyi, solu ve özelde siyasetimizi nasıl değerlendiriyoruz? Ülkenin, solun ve bizim önümüz açık, toplumsal dinamikler, emek ve sermaye arasındaki çelişkiler, uluslar arası emperyalizmin bugün karşılaştığı tıkanma gibi bütün nedenler solun önünün açıldığını gösteriyor.
1990'lı yıllar 12 Eylül rejiminin tıkanmasıydı, buradan dinci gericilik doğdu. Bugün 2. Cumhuriyetin siyasal krizini yaşıyoruz. Bunun ideolojik kriz belirtileri ortada, ekonomik kriz belirtileri ise kapıda. Böyle bir dönemde sınıf hareketinin yeniden şekilleneceğini, bunun gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu krizin aynı zamanda bugün hem düzen sendikalarının hem de soldan sendikaları da etkileyeceğini biliyoruz. Ancak bütün bunlardan daha öte, sermaye sınıfının kuşatmasında kurtulacak bir sınıf gerçeğinden bahsediyoruz, asıl önemli olan bu. Nasıl Haziran Direnişi özgürlük isteyen kadınların ve gençlerin damgasını yediyse, önümüzdeki dönem işçi sınıfının tavrını koyacağı bir dönem olacak. Böyle düşünüyoruz.
Bu yeni dönemde yeni mücadele araçları olacak mı?
Bu konuda çalışmalar sürdürüyoruz. Örneğin sınıfın örgütlenmesinde yeni örgütlenme biçimleri ve araçları düşünüyoruz. Ezbere, hemen bir sendika kuruluşu ya da bir sendikayı adres göstermekten ziyade emekçilerin kendi örgütlenmelerinin önünün açılması için bir arayış içindeyiz. Sınıfın geleneksel kesimleri ile daha temelden bir örgütlenme yürütürken sınıfın "eğitimli" kesimleri ile başka formlar oluşturmaya çalışıyoruz. Örneğin plaza emekçileri örgütlenmesi gibi. Bu alanda ideolojik mücadeleye önem vereceğiz. Sendikal ve ekonomik kampanyalar yerine sınıfın aklını açacak başlıklar üretmeyi düşünüyoruz. Bugün emekçileri teslim alan bir dizi ideolojik başlıkta ciddi çıkışlar yapmak istiyoruz. Başta söylediğimiz gibi, siyasal mücadele bizim açımızdan başat olacak. Sendikaların, burjuva hükümetlerin her yasa değişikliğine tepkiden ibaret mücadele anlayışlarına karşı, sermaye sınıfını siyaseten doğrudan karşımıza alan işler yapacağız. Solcu olmaktan, sosyalizm demekten, eşitlik demekten utanmayacağız. Hükümetle uğraşacağız, cemaatle uğraşacağız, patronlarla uğraşacağız, Amerikayla uğraşacağız, Suriye'deki savaşla uğraşacağız. Bununla birlikte spora da müziğe de sözümüzü söyleyeceğiz.
Sınıf Tavrı, böyle bir mücadele hattının adı, programı ve kimliği olacak. Umarız bu mücadelenin uluslararası dayanışma boyutu da olur. Önümüzdeki günlerde dünya işçi hareketinin bir bileşeni olmak için de adım atacağız.
Komünist Dergisi
Sayı 384 Aralık 2013