Açılım: 3
Sosyalist hareketin krizinin, diğerleri gibi, irili ufaklı çok çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan en belirgin ve yakıcı karaktere sahip olanları SSCB’nin dağılışıyla sınıf hareketinin gerileyişidir. Elbette toplumsal yapı, hem ulusal hem de uluslar arası planda, diyalektik bir bütün meydana getirir. Yani, belirli bir olgu aynı anda hem neden hem de sonuç olabilmektedir. Üstelik sadece bir şeyin nedeni iken başka bir şeyin sonucu değil, bir şeyin nedeni iken aynı zamanda o şeyin sonucu da olabilmektedir.
Dolayısıyla, bir bütün olarak sosyalist hareketin erozyonu sınıf hareketinin bir bütün olarak ve genel tarihsel gelişimi içinde mücadeleden uzlaşıya, oradan da geri çekilişe dönüşümünün yanı sıra, SSCB’nin emperyalist dünyayla rekabet içinde başından itibaren yalnız kalması ve yavaş yavaş çürüyüp dökülmesinin nedenlerinden biriydi. Ama şimdi, sonucu olan faktörler onun nedeni haline geldiler. Sınıf hareketinin gerilemesi ve SSCB’nin yıkılışı sosyalist harekette ciddi bir erozyona neden oluyor. Ne var ki, gidenlerin neden gittiğini anlama çabası kalanların örgütlülüğü ve faaliyeti nasıl yükselteceklerini anlama çabasının önüne geçmemelidir. Aksi takdirde, bizzat bu akıl tutulması sosyalist hareketin krizinin nedeni haline gelir.
Yukarıda sözü edilen iki faktör uzun uzadıya tahlil edildi ve bu konuda sayısız kereler yazılıp çizildi. Elbette yazılıp çizdiler diye hesaba katmaktan vazgeçecek değiliz. Çünkü bunlar hayatın gerçeği. Hepsi de hesaba katılmalı. Ama artık bütün dikkati mevcut kadrolarla örgütlülüğün ve faaliyetin nasıl yükseltileceğine, son zamanlarda yaşlı kıtada ve dünyanın başka ülkelerinde yükselen kitlesel işçi eylemlerinde kendini gösteren sınıf mücadelesinin yaklaşmakta olan yükseliş evresine nasıl hazırlanacağına yöneltmek gerekmektedir.
Genel hatlarıyla konuşacak olursak, sosyalist mücadelenin üç aşaması vardı; işçilerin en ileri kesiminin sosyalist düşünceye kazanıldığı birinci aşama; milyonların, yani sınıfın kitlesinin sosyalist hedeflere kazanıldığı ikinci aşama ve iktidarın yığınlar tarafından kazanıldığı üçüncü aşama. Sosyalist mücadelenin bu üç aşaması hem mantıksal, hem de tarihsel olarak birbirini izler. İşçilerin en ileri kesimini, burjuvalara karşı yürütülen tekil mücadelelerde başı çeken işçileri, sosyalist düşünceye kazanmaksızın milyonları sosyalist hedeflere kazanmak mümkün değildir. Öte yandan, milyonlar sosyalist hedeflere kazanılmaksızın burjuvazinin iktidarını devirmek ve siyasi iktidarı eline geçirmek de mümkün olamaz. Bununla birlikte, sosyalist mücadelenin mantıken ve tarihen birbirini takip eden bu üç aşamasını birbirinden ayıran kesin sınırlar yoktur.
Siyasal koşullara bağlı olarak bu üç aşama daima şu veya bu ölçüde iç içe geçer, üst üste binerler. Örneğin, işçi önderlerinden bazıları süreç içinde hareketin gerisine düşerken, sınıf mücadelesi sürekli olarak politize olmuş yeni işçileri öne çıkarır. Sosyalist hareket kendi iç tarihinin hangi aşamasında olursa olsun bu yeni işçi önderlerini sosyalist düşünceye kazanmak için canla başla çalışmak zorundadır. Bunun gibi, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmek üzere burjuvaziye karşı, çeşitli görünümleri altında, siyasal zor uygulamaya başladığı dönemde bu sınıfın daha geniş kesimlerini iktidar mücadelesine çekmek için çalışmak sosyalistlerin en önemli görevi olacaktır.
Genel hatlarıyla konuşacak olursak, sosyalist mücadelenin üç biçimi vardır: propaganda, ajitasyon ve siyasal zor. Sosyalist hareketin içinde bulunduğu aşamaya bağlı olarak bu mücadele biçimlerinden biri öne çıkar ve dönemin temel mücadele biçimi halini alır. Birinci aşamaya denk düşen temel mücadele biçimi propagandadır. Propaganda birbirleriyle bağlantılı “birçok” düşünceyi, bu bağlantılar bir bütün oluşturacak şekilde az sayıda kişiye iletme faaliyetidir. Propagandanın az sayıda kişiye yapılmasının nedeni, bir çok düşüncenin birbirleriyle bağlantılı bir bütün olarak ancak az sayıda kimse tarafından kavranabilir olmasıdır. Kitleleri sosyalist hedeflere kazanma aşamasının temel mücadele biçimi ajitasyondur. Ajitasyon, herkes tarafından iyi bilinen somut bir olgudan yola çıkarak belirli bir konuyla ilgili “tek” bir düşünceyi yığınlara iletme faaliyetidir.
Örneğin: (Türkiye İşçi Partisi'nin Amerikan üstleri konusundaki yürüttüğü faaliyet.) Sosyalist ajitasyonun işlevi kapitalist düzenin içerdiği “tek bir” çelişkiye işaret etmek ve yığınlarda bu çelişkiye karşı öfke yaratmaktır. Sermaye sahipleri sınıfına karşı yürütülen mücadelenin üçüncü aşamasında, sosyalist hedeflerin yığınları kavradığı ve böylece sosyalist düşüncenin yığınların elinde maddi bir güç haline geldiği aşamada, mücadelenin temel biçimi genel grevler, sokak gösterileri ve benzeri biçimler altında siyasal zordur.
Bir mücadele biçimi temel olma özelliğini edindiğinde sosyalist hareket diğerlerini yok saymaz. Hareketin üç aşaması gerçek hayatta her zaman şu veya bu ölçüde iç içe geçmiş olarak, aynı anda ve birlikte yer aldığı için verili herhangi bir anda bütün mücadele biçimleri hesaba katılmak ve hayata geçirilmek durumundadır. Yine de sosyalist hareket, belirli bir aşamanın öne çıkarıldığı özgül görevin üstesinden gelebilmek için, bu özgül görevin belirlediği mücadele biçimini öne çıkarmak, diğerlerini bu mücadele biçimine tabi olarak ele almak ve faaliyetinin merkezine dönemin özgül görevini ve mücadele biçimini yerleştirerek bütün bir hareketi yeniden organize etmek zorundadır. Önünde duran temel görev, henüz ve esas olarak, öncü işçileri sosyalist düşünceye kazanmak iken ve mücadele bu görevin belirlediği birinci aşamasında iken, sosyalistlerin faaliyetinin temeli, doğal olarak, propaganda çalışmasıdır.
Öncü işçiler arasında propaganda çalışmasının temel faaliyeti oluşturduğu dönemde sosyalist hareketin örgütlenme şekli amatörce çalışan yerel gruplar olmaktadır. Bu gruplar ister açık olsunlar ister gizli, ister parti formu edinmiş isterse de edinmemiş olsunlar, yerellik ve amatörlük ortak özellikleridir. Fakat öncü işçiler sosyalist düşünceye, genel olarak, kazanıldıktan sonra ve kazanıldığı ölçüde kitleleri sosyalist harekete kazanmak, sınıf hareketi ile sosyalizmi birleştirmek görevi ön palana çıkar. Özellikle de, işçi mücadelelerinin yükseldiği toplumsal kriz dönemlerinde bu görev büyük bir aciliyet kazanır. İşçi sınıfı hareketini sosyalizmle birleştirmek, kitleleri sosyalist harekete kazanmak sadece ve hatta esas olarak propaganda çalışması ile mümkün değildir. Bu görev geniş kitleler içinde yaygın siyasal ajitasyon çalışmasını ön plana çıkarır. Dar gruplar, yerel çevreler böyle bir çalışmayı yürütebilecek güç ve yetenekte olmadıkları için bu görevin üstesinden gelemezler. Sosyalist hareketin geniş kitleler içinde yaygın siyasal ajitasyon çalışmasını faaliyetinin merkezine koyarak, sınıf mücadelesinin en olumsuz şartlarında bile bu çalışmayı yürütebilecek şekilde kendini yeniden organize etmesi gerekir.
Burada sözü edilen partinin inşasıdır. Sermaye sahipleri sınıfına karşı yürütülen mücadelenin bir aşamadan diğerine geçişine bağlı olarak temel görev ve mücadele biçimi değiştiğinde, sosyalist hareket temelde yer alan bu yeni görev ve mücadele biçimine uygun örgütlenmeyi yaratmayı başarabildiği ölçüde gelişir ve güçlenir. Fakat eğer, yaşanılan tarihsel aşamada öne çıkan görevi ve onun belirlediği mücadele biçimini faaliyetinin merkezine yerleştirerek kendini yeniden organize etmeyi başaramazsa, krize girer. Bununla birlikte,sadece mücadelenin içinde bulunduğu aşamayı doğru tespit edip bu aşamaya denk düşen mücadele biçimini temel alan bir çalışma ve örgütlenme planı ortaya atmakla iş bitmez. Yürütülen çalışmanın siyasi içeriği konusunda da doğruyu yakalamak gerekir.
Sonuçta içeriği, biçimi ve örgütlülüğüyle bu çalışma hareketin içinde bulunduğu aşamanın ihtiyaçlarına cevap verdiği gibi, onun gelişiminin önünü de açmalıdır. Sosyalist mücadele gelişiminin hangi aşamasında olursa olsun, yürüttüğü faaliyetin içeriği sınıf mücadelesinin somut ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların öne çıkardığı görevler tarafından belirlenir. Bu ihtiyaçlar ve görevler ise siyasal konjonktür tarafından tayin edilir. Günümüzün siyasal konjonktürünü karakterize eden üç kriz alanının tarihsel olarak çakışmasıdır. Bütün dünyada kapitalist sistem, zayıf halkalarda örneğin; Türkiye’de bir bütün olarak toplumsal yaşamın burjuva tarzda örgütlenişi, sınıf hareketi ve en nihayet sosyalist hareket aynı anda krizde. Bu eşanlılık siyasal konjonktürü ve sınıf mücadelesinin somut ihtiyaçlarını ve sosyalist mücadelenin önüne koyduğu görevleri belirlemektedir.
Son derece derin olsa bile iktisadi alanla sınırlı bir kriz değil ama, bir bütün olarak toplumsal yaşamın burjuva tarzda örgütlenişinin krizi “devrimci dönem’e tekabül eder. Üretim biçiminin krizi üretici güçleri geliştirme yeteneği yitirdiği gibi toplumsal yaşamı tahammülü imkansız bir yıkıma sürüklemektedir. Yoksulluk ve sefalet dayanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. Burjuvazi hem kendi iç birliğini yitirmiş, hem de toplumsal hegemonyasını kaybetmiştir. Siyasi rejimde ve sermaye birikim rejiminde bir değişikliğe gitmeden bu ikisini yeniden kazanabilme ve toplumu yönetebilme kabiliyeti kalmamıştır. Öte yandan, işçi ve emekçiler henüz eskisi gibi yönetilmeye itirazı yükselten bağımsız bir eylemlilik içinde değiller. Nasıl ki, bir devrim durumunun devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını teorik tahlil yoluyla söylemek mümkün değilse, bir devrimci dönemin devrim durumuna evirilip evirilmeyeceğini de önceden bilmek ve bildirmek mümkün değildir.
Milyonların eskisi gibi yaşamaya eylemli bir itirazı yükseltip yükseltmeyecekleri, bu itirazın sermayeden ideoloji, politik ve örgütsel olarak bağımsız olup olmayacağı bugünden söylenemez. Tam tersine, Faşizm böyle dönemlerde milyonların itirazının siyasi ifadesi olmuştur. Sınıfın yönelimi böyle zamanlarda başka dönemlerden çok daha yoğun bir biçimde devrim güçleriyle karşı devrim güçleri arasındaki mücadele tarafından belirlenir. Öyleyse, sosyalist hareketin önünde duran acil görev, milyonların eskisi gibi yaşamaya itirazını yükseltmelerine ve sermayeden bağımsız bir eylemlilik içine girmelerine yardımcı olabilmek için, öncü işçilerin siyasal bilinçlerinin yükseltilmesi ve bunların birliğinin bir an evvel sağlanmasıdır.
Bu birlik partidir. Sınıf mücadelesi bizlere, sosyalist mücadelenin kendi aşamalarını ferah ferah yaşama imkanı tanımıyor. Propaganda çalışmasıyla, kapitalizmi, bütün görüngüleri içinde, tahlil ve teşhir etmeye dayanan bir faaliyet ile öncü işçileri sosyalist düşünceye kazanmayı temel alan bir çalışma sınıf mücadelesinin güncel ve acil ihtiyaçlarını karşılayamaz. Kitleler içinde yaygın siyasal ajitasyon yürütebilecek bir parti örgütlenmesini oluşturmaya hemen bugün girişmeliyiz. Günümüzün görevi sosyalistlerin birliği olarak parti değil, sosyalistlerle öncü işçilerin siyasal birliği olarak partidir. O nedenle, parti inşası dendiğinde sosyalistlerin birliği anlaşılmamalıdır.
Sosyalistlerin birliği uğruna çabalar ister doğrudan partiden başlasın, isterse de eylem birliğinden başlayarak düz bir çizgide ilerleyeceği ve sonuçta partiye varacağı umulan çeşitli düzeylerde birlikler önerilsin, sosyalistlerin yeterince geniş bir kesiminin örgütsel birliği yoluyla partinin kurulacağını düşünen bu anlayış ÖDP deneyimiyle en olgun ve en şanslı tecrübesini yaşadı. Yaşadı ve tarihe gömüldü. Parti, sosyalistlerin birliğinin örgütsel tanımı olarak hukuki bir statü olduğu gibi, sınıf hareketi ile sosyalist hareketin birliği olarak toplumsal bir olgudur. Hukuki statü olarak parti elbette sosyalistlerin karar almasıyla kurulabilir. Fakat toplumsal bir olgu olarak, yaşama kabiliyetine sahip canlı bir organizma olarak parti sosyalistlerin karar almasıyla kurulamaz. Ancak inşa edilebilir. Sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarının önümüze diktiği görev budur ve yürütülecek propaganda faaliyetinin ekseninde bu görev yer almalıdır.