Demokrasi İçin Birlik İnisiyatifi’nin, Şişli Kent Kültür Merkezi'nde düzenlediği 'demokrasi buluşması'nda Tarkan Konar'ın sunduğu tebliğ...
Tarkan Konar( Beyoğlu Esnaflar Derneği (BEYDER) Başkanı ve CHP Belediye başkanı adayı)
Son birlik girişimi olan “demokrasi için birlik” özelinde tüm birliklere dair..
Birlikten söz ediliyorsa ilk önce “ne ile” ve “ne için” sorularına cevap verilmesi gerekir.
“Neye karşı” olduğu ise malum ve önemsizdir. Mesela, “demokrasi için” deniyorsa eğer, siyasi iktidarı ele almadan, erk olmadan verilecek tüm demokrasi mücadelesi ya egemenden talep eden bir duruma yada evrimsel bir sürece hizmet etme durumuna düşer. Bugün her ikisini de yapma imkan ve lüksüne sahip değiliz. Salt demokrasinin sınıfsal aidiyetini çözmüş olduğumuzu var sayıyorum..
Yaşamakta olduğumuz sorunların tamamı iktidarın uygulamaları ile yönetilme biçimimizden
kaynaklı problemlerdir. İktidar büyük oranda gücünü “muhalefetini dizayn edebilme” becerisinden almaktadır.. ve tabi muhalefetin kendi ezberlerini durmaksızın tekrar eden tutumu egemenlerin en büyük desteğidir! Kültür-sanat alanından kentsel yağmaya, imam hatipleştirmelerden kadınlara, kürt sorunundan 80. maddeye, Suriyeden Ohale kadar aklımıza gelebilecek her sorunun çözümüne dair bizler adliyeler, bakanlıklar, meydanlar, meclis, belediyeler gibi elli ayrı muhataba bölünürken bunların tamamı ortak bir akıldan üretilmekte, aynı hedefe hizmet etmektedir. Dolayısıyla ihtiyacımız olan aklı ortaklaştırmaktır!
Akıl ise ancak somut bir hedef olduğunda ortaklaşır..
En büyük sorunumuz, yapılan ve yapılmak istenenlere “hayır” demek dışında kendi reel planımızın, projemizin olmamasıdır. Oysa toplum sadece gerçek fikirlere, programlara ve hedeflere teveccüh gösterir. Eleştirilerinizde size hak verse bile bu durum sandığa tahvil olmaz.
Ortada bir somut hedef olduğunda aklın ve yüreğin ortaklaşabileceğinin en güzel ve yakın örneği Gezi sürecidir. Mücadelenin yeni biçimi orada kodlanmıştır. Onu anlamadan hiç kimse siyasi hayatını sürdüremez ki zaten sürdürememektedir. Bu itibarla Gezi iktidardan çok (haklı olarak) sola vurmuştur..
Tarih yazıcıları ileride temiz su kaynakları halka tamamen kapatıldığında, evde tohum bulundurmak silah bulundurmaktan daha büyük bir suç haline geldiğinde şöyle yazacaklar; “ilginçtir ama ekoloji mücadelesinin en kitlesel örneği ilk olarak Türkiye Cumhuriyetinde bir park savunması üzerinden ortaya çıkmıştır!” . Muhalefetin “neye karşı olacağı” iktidar tarafından belirlenmeyip kendi nesnelliğini yaratabildiği durumdaki özgün gücü de Gezide gün yüzüne çıkmıştır. Zira egemen olan daima önceden cevaplarını cebine koyduğu soruları atar ortaya.. Siyasi referanslarımızı oradan alarak devam edebiliriz ancak.
Ölümün bile bizleri birleştiremediği bu puslu iklimde elimizde tek bir ortak payda vardır, Laiklik.
Cumhuriyete, barışa, çağdaşlığa yani “bir arada yaşam kültürüne” dair ne varsa bu ülkede anti komünizm süsü verilerek saldırılmıştır! “cumhurite ve laikliğe düşmanız” denilemeyen zamanlarda tarikatlar, ülkü ocakları, komünizmle mücadele dernekleri, mttb gibi yapılar ile Nato konseptinin para militer örgütlenmeleri devreye girmiştir. Bu itibarla, “anti komünizm Türkiye Cumhuriyetinin dibine yerleştirilen dinamittir” diyebiliriz..
Ve sscb, küreselleşme, özelleştirme derken sıra laikliğe gelmiştir.. ileri olan ne varsa düşmandır.. zira cumhuriyetin yarı kamucu iktisadi yapısı da kapitalist pazar ve tüketim ideolojisine uyumlu değildi..
Tam olarak bunların üstünde yükselen siyasal islam ise Türkiyede iktidarının ilk onbir yılında
demokratikleşme, açılım, müzakere, darbelerle hesaplaşma adı altında liberal solun ve Kürt siyasetinin siyasi aklını felç etmeyi başarmış olup, bugün de milli çıkarlar, birlik diyerek milliyetçi – Kemalist siyaseti by-pass etmektedir.
Bu durum karşısında Kemalistlerin, Alevilerin, Kürtlerin ve Sosyalistlerin en büyük ortak paydası olan laikliği (veya sekülerizmi) eksen alan, bağımsızlık, barış, hak ve emek mücadelesini buna içkin kılan bir yol haritası, bir yöntem bulunmak zorundayız! Laikliği sanki kemalizm ile eş zamanlı tarih sahnesine çıkmış bir kavram gibi lanse eden siyasal islam algısal olarak laiklik savunusunu da darbecilik ile eşitlemeyi başarmış ve solu laiklik bahsinde “utangaç” bir pozisyona itmiştir.
Tarihsel soru olan “ne yapmalı” sorusu yakıcı bir biçimde cevaplandırılmayı beklemekledir.
Siyasetin 1. maddesi olan “siyaset iktidar olmak için yapılır” yasasını bugün neo liberal ideolojik salgılarla (kimlikçi, deleuzcü, anarşizan radikalizm katkısıyla) sola unutturmaya çalışan sınıf reddiyesine dayalı almaşık ile mücadele etmeden başarılacak hiçbir şey olamaz!
Ve bugün “nasıl iktidar olacaksın?” sorusuna, yakın-orta-uzun vadeli planlarını ortaya koyarak cevap veremeyen hiçbir partinin yöneticisi koltuğunda meşru olarak oturmamaktadır..
Solun eleştirmen, sağın ise yönetmen (icraatçı) olarak kodlandığı toplumsal algı bizzat sol tarafından kırılmak durumundadır. Yoksa bölgeyi ve dünyamızı büyük bir felakete doğru sürükleyen sürecin günahı solun da omuzlarına binecektir..
Bugüne gelirsek,
Durumun aciliyetini anlatabilmek için bir kaç hatırlatma yapmakta fayda var:
# mavi marmaranın 2016 yıl dönümünde istiklal caddesi kitlesel bir yürüyüşe açılmış, farklı illerden gelen kalabalık ile kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirilerek toplum sokağa ısıtılmıştır,
# yaklaşık bir ay sonra darbe girişimi olmuş, sokak nöbeti ile kitleler uzun soluklu hale gelmiştir,
# bugün 15 temmuz resmi tatil edilmiştir ve 2017 de cumartesiye denk gelmektedir,
# nisan ayında yapılması planlanan başkanlık referandumunun ve erkene çekilmesi planlanan yerel seçimlerin üstüne sosyal medyada yayılan #aksilahlanma çağrılarını koyun..
2017 on beş temmuzunda Ankara ve İstanbulda iki adet çok kitlesel gösteri planı olduğunu ve bu gösterilerin “cumhuriyet tarihi” açısından milat olabileceğini iddia etmek mesnetsiz olmaz!
Köprüden önce son çıkış: farklı birlik girişimlerinin toplumda ve siyasette ‘corpus collosum’
vazifesi görerek solu bir “iktidar alternatifi” haline getirmesi sağlanabilir. Halkın ve bireylerin güncel dertlerine çare arayan, çözüm üreten, pratik ve yasal bir iktidar odağı olma süreci planlanmalıdır!
Bunun da yolu sadece yerel yönetimlerden geçmektedir.
Halkın aklı iktidar hususunda yalın çalışır ve bu yöntemsel olarak doğrudur. Kapıdan çöpü kim
alıyorsa o pratikte sınanmış olur ve iktidar ona verilir. Sol, kürt siyaseti, sosyal demokrasi, siyasal islam, milliyetçilik.. hepsi önce belediyelerde rüştünü ispatlamış daha sonra hükümet olmuş veya meclise girmiştir..
Halk vaatlere, eleştirilere, ütopyalara prim vermemektedir. Reel politiğe dayalı bir ‘yerel yönetimde iş birliği’ planı halk için cevap niteliği taşır ancak. Tam bu noktada en ciddi handikapımız şudur ki; böylesi somut bir iş birliğini becerebilecek siyasi önderliklerimiz yok!..
Bu yüzden halktan, tabandan, bilhassa gençlerden ve kadınlardan yukarı doğru, parti merkezlerine, lobilere, gruplara, fildişi kulelere, sıcak koltuklara doğru ‘tam saha pres’ yapılmalı..
Bu basıncı hissetmeden asla ortaklaşmayacaklardır. Kötü niyetli değiller inanın! Vizyonları yetmiyor..
Özetle, önce kapıdan çöpü alan taraf olmak durumundayız. Bu ülkeyi biz yönetirsek nasıl bir yaşam olabileceğini başka nasıl ortaya koyabiliriz hem..
Ne yaşam tarzı kaygısı, ne devrim ‘ertelemeciliği’, ne de savaş korkusu bizi iktidara taşıyabilir..
Sonuç yerine: açıkça ve basit olarak, ovacıkta hayata geçen yerel yönetim gibi örnekleri her ile yaymalıyız. Her bölgede solun ucu ucuna kaçırdığı, güçlü olduğu il ve ilçeler vardır. Sadece buralara konsantre olup, iş birliğine buralardan başlayıp, doğru aday, doğru kampanyalar ile halkçı, kamucu yerel yönetim örneklerini ortaya koyup aralarında basit bir koordinasyon kurup tüm ihtiyaçlarını büyük bir gönüllü seferberliği ile sağlayacağız. Başarabildiğimizi önce biz sonra halk görecek ve önce ülkenin sonra bölgenin kaderi değişecek..
Bunun dışında daha kolay, daha kısa bir yol, bir çıkış göremiyorum, keşke olsa ama yok!..
Teşekkür ederim
(yukarıda yazılı metin demokrasi için birlik -dib- toplantısı için kaleme alınmış ancak zaman kısıtı nedeniyle sadece belli noktalarına başlıklar halinde değinilmiştir.)
DiB toplantısı ve yayınlanan sonuç metnine ilişkin değerlendirme:
Tüm birlik girişimlerinin değerli olduğu bir dönemdeyiz. Elli ayrı tabela olmasındansa beş ayrı büyük öbek olması yeğdir..
Tam da yukarıdaki metinde değindiğim sorun toplantıya ve sonuç metnine de damga vurmuştur, yönetmeye talip olmayan, iktidarın planlarına “hayır” demekle yetinip kendi planını ortaya koymayan, muhafelet olmaya fit hale gelmiş bir muğlaklık...
Yukarıda “en büyük ortak paydamız” olarak altı çizilen laiklik sonuç metninde sadece bir yerde geçmiş ve koca siyasetler utangaçlıklarından kurtulamamış, YAvet ci baskıya prim vermişlerdir..
Bunlara rağmen dib veya birleşik haziran veya benzeri ortaklaşma girişimlerine değer verilmeli, katkı konmalı ve baskı yapılmalıdır..
ABC Gazetesi 26 Ekim 2016