Beklenen oldu…
Beklenen, Türkiye’deki kimi sosyalist çevrelerin geçen yıl Ekrem İmamoğlu’nun AKP adayına karşı seçimi kazanması üzerine İmamoğlu’nu hedef alan “deşifre edici” yaklaşımlarını, bu kez ABD’de Trump karşısında seçim kazanan Biden’a karşı tekrarlamalarıydı.
Öyle oldu.
Altını çizerek belirtelim: Burada bizim açımızdan mesele, Binali Yıldırım’ın karşısına İmamoğlu’nu, Trump’ın karşısına da Biden’ı koyup hangilerinin sol açısından daha “tercih edebilir” kişiler olduklarına ilişkin değerlendirmeler değildir. İsteyen bunu da yapabilir; ancak biz burada günümüz dünyasında sol siyaset açısından giderek belirginleşen daha köklü bir genel algı/yorum farklılığına değinmek istiyoruz.
***
Dünyada bir dönem, tarih de verelim 1919-1990 arasında, biri kapitalizme diğeri sosyalizme ait olmak üzere iki “gemi” vardı. İkinci gemiden kastımız yalnızca sosyalist sistem değildir; dünyadaki tüm sosyalistlerin içinde yer aldıkları bir gemiydi bu. Bu gemidekiler, diğer gemidekilerin de parçası oldukları ortak bir tarihsel geçmişe atıfla, o geminin olumsuzluklarına ve geleceksizliğine, kendi gemilerinin “reel” ya da “potansiyel” üstünlüklerine ve nihai olarak varacağı limanın güzelliklerine işaret ediyor ve en önemlisi diğer gemidekileri kendi gemilerine katılmaya çağırıyordu…
Kesinlikle, “yanlıştı”, “beyhude bir çabaydı” demiyoruz; belirli bir tarihsel dönem bunu hem mümkün hem de önemli ölçüde geçerli kılıyordu.
Gelgelelim, bugün dünyada geçmişin mirasçısı sosyalistler olsa bile başkalarını çağıracakları ayrı bir gemileri yoktur. Fikirleri, önerileri, alternatifleri ve mücadeleleriyle sosyalistler de kendileri kabul etsinler etmesinler, tek bir gemide, hasımları ve çağırdıklarıyla birliktedir.
Fikirler, öneriler, alternatifler, vb. ne kadar değerli olursa olsun insanların davet edilecekleri ayrı bir gemi yüzdürmeye yetmemektedir.
***
Bu anlamda, günümüzde “herkes aynı gemidedir”.
Bu ortak geminin kaptan köşkündekiler, altlardakilerin, makine-kazan dairesindekilerin hoşnutsuzluklarını ve başkaldırı eğilimlerini (bakılacak başka bir gemi olmayışından da yararlanarak) iki kanaldan dizginlemeye çalışmaktadır: Giderek daha otoriter-totaliter-faşizan özellikler kazanan “sağ popülizm” ve günümüzde insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, ırkçılık-ayrımcılık karşıtlığı, iklim krizinin oluşturduğu tehdit gibi duyarlılıklarla takviye edilmiş, geçmişteki “refah devleti” modelini kimi kırıntılarıyla birlikte öne çıkaran liberal demokrasi…
Bir kez daha altını çizerek söylüyoruz: Sosyalistlerin gündeminde baş sırayı alması gereken, bu ikisinden hangisinin “tercih edilebileceği” değil, iki çizginin de hitap edebildiği emekçi, ezilen, dışlanan, baskı altındaki kesimlerle birlikte aynı geminin nasıl değiştirilebileceği üzerine düşünmek ve bunun eylemini/pratiğini gerçekleştirmektir.
Ekrem İmamoğlu şöyledir ya da böyledir; ama kendisine oy verenler arasında İmamoğlu’nun temsil ettiğinin çok daha ötesini isteyenler yok mudur? Bu insanların davet edilecekleri ayrı bir gemi yoksa, hepsiyle birlikte “geminin içinden” çalışmak daha geçerli bir yol değil midir?
Biden şöyledir ya da böyledir; ama Biden’ın Trump yerine başkan olmasını isteyenler arasında Biden’ın yapabileceklerinin ötesindeki hedefler doğrultusunda harekete geçirilebilecek kesimler yok mudur? Bu kesimlerin davet edilecekleri ayrı bir gemi yoksa, hepsiyle birlikte “geminin içinden” çalışmak daha geçerli bir yol değil midir?
***
Yukarıda, belirli bir dönemin başlangıcı olarak 1919 yılını vermiştik.
Üçüncü Enternasyonal’in (Komünist Enternasyonal) kuruluş yılıdır. İkinci, ayrı bir geminin tersaneden suya indirildiği, bu yeni gemiden ilk gemidekilere davetlerin başladığı tarihtir. Üçüncü Enternasyonal 1943 yılında “sona ermiş” olsa bile gemi varlığını bir süre daha korumuştur.
Bugün böyle bir gemi yoktur.
Dolayısıyla, ayrı bir mekâna davet gündemden düşmüş, başka bir gemiden yükselen “Sen de gel” sesinin, yerini “Birlikte şunları şunları yapabiliriz” önerisine bırakması gereken bir döneme girilmiştir ve bugün böyle bir dönem yaşanmaktadır.
Metin Çulhaoğlu
İleri Haber 10 Kasım 2020