Türkçe



PDF indir

 

 



BEYKOZ’DA DÖNÜŞÜM PROJELERİ

İzlenme 5491


Beykoz BelediyesiKentsel Kapasite Artırımı” üst başlıklı bir proje başlattı. Bölgenin yeniden nasıl yapılandırılacağını tartışmaya açtı.
Yine, KOSGEB Başkanlığı tarafından hazırlanan, Beykoz Kaymakamlığı ve Beykoz Belediyesi’nin katılımıyla yürütülecek olan, “ kadınlar ve gençlere dekoratif süsleme amaçlı cam üretiminde istihdam yaratma ve aktif iş gücü piyasası oluşturma projesi” ise 25 Temmuz 2005’de imza altına alınmış bulunmaktadır.
Son yıllarda Türkiye’nin büyük kentlerinde, özel olarak İstanbul’da yaşanan yıkımlar egemen üretim biçiminin ihtiyaçları üzerinden şekillenmektedir. Ayrıca Beykoz’da yapılmak istenen Kentsel Dönüşüm Projeleri, sadece bu bölgeye özgü bir şey olmadığı da bilinmektedir. Türkiye’nin farklı bölgelerindeki yerellikler için ve Dünya’nın dört bir yanındaki kentler için de benzer bir süreç işlemektedir.

Kapitalistlerin aklının (ya da kapitalist akılsızlığın) kar getiren ne varsa oraya hücum etmesine benzer bir eş zamanlık olarak Kentsel Dönüşüm Projeleri de kendisini göstermektedir. Nedeni basittir, bu projeler kapitalist sermaye birikimi yaratılmasının aracı olarak ortaya çıkarılmaktadır. Bunun pratik sonucu da bölgenin ekonomik faaliyetlerinde finans ve hizmet sektörlerinin öne çıkarılması, lüks konut, turizm, banka/ finans binalarının inşaatlarının ve dolayısıyla kentsel rantın ve kent topraklarındaki rantın arttırılması amaçlanmaktadır.

Bilindiği gibi, 1950’li yıllarda hızlanan ve bugüne kadar sürekli güç alan bölgelerden biri de Beykoz’dur. Sağlıksız binaların yıkılıp yerlerine yaşanabilir, depreme dayanıklı konutların yapılması, dere yataklarının ıslah edilmesi, arıtma tesislerinin kurulması, yeni iş gücünün ve istihdamın yaratılması v.b. argümanların eşliğinde uygulanmak istenen kentsel ve bölgesel dönüşüm projelerinin amacı bellidir. Özünde kentsel rantı arttırmanın bir aracı olarak yerel ve uluslar arası sermayeleri kente çekecek projelere şimdi de yenileri eklenmek istenmektedir.

Örneğin; KOSGEB Başkanı Erkan Gürkan “ KOSGEB 1990 yılından bu yana 50 bin işletmeciliği kapsam altına aldı.” demektedir. Erkan Gürkan, Beykoz çok büyük imkanlara açık bir bölgedir, demektedir. KOSGEB, meslek edindirme projeleri ile birlikte, ucuz iş gücü istihdamı anlamında bölgede tekstilin yeni istihdam alanı olarak yeniden yapılandırmayı öngörüyor. Dahası hafif yoğunlu turizmin yanı sıra, marinalarda gündemdeki yerlerini koruyor. Yan sektör olarak ise küçük ve orta boy sanayi siteleri gibi kunduracılık, küçük el imalatına dayanan camcılık, bastonculuk v.b. Beykoz’da yeni istihdam yaratma aranışları devam ediyor. Sonuç: aranışın devam ediyor olması! 

Yine, Gemlik Gübre’yi satın alan Yılkın Yakıt Pazarlamanın sahibi Ali Rıza Yıldırım, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan Eti-Krom’u ve Beykoz Kundura’yı da ucuza kapattığı biliniyor. Ayrıca 1980’lerden sonra Beykoz’un rant potansiyelini gören inşaat-finans sektörlerinde faaliyet gösteren büyük sermaye grupları ilçenin doğal ve toplumsal olanaklarını yağmalamaya girişmişlerdir.

Bölgedeki fabrikaların kapatılması ve bölgenin işçilerden arındırılmasının ardından gelen arsa-emlak spekülatörleri tarafından gecekonduların yok edilmesi de gündeme sokulmuştur. Özellikle fabrikaların üzerinde oturduğu arsa rantları düşünüldüğünde bölgenin yağmalanmasının büyüklüğü anlaşılır olmaktadır. Bölgenin yerleşim alanlarını kuşatan ormanlar ise, kaçak ve yas dışı villalarla dolup taşmaktadır.

Sevda Tepesi satılalı yıllar oldu, Polonezköy ve Çavuşbaşı uygulama imar planları olmadan yapılaşmaya açıldı. Çavuşbaşın’da ki iki milyon metrekareyi aşan Sahip Molla Özel Ormanı yasadaki % 6 kural aşılarak %35 oranında yapılaşmaya açıldı. Çubuklu, Kanlıca ve Anadoluhisarı yamaçları villalarla doldu. Beykoz yıllardır, hem üst gelir hem de alt gelir gruplarınca yağmalandı, yağmalanıyor. Beykoz bugün İstanbul’da kaçak yapılaşmanın en çok olduğu bölgelerden biridir.

Bu konuda bazı rakamlar verirsek durum şudur;
Beykoz’un %83.80’i mülkiyet anlamında kamu arazisidir. Bunun da, %79.91’i orman arazisi, % 1.80’i hazine arazisi, % 0.92 ‘si belediyeye ait, % 0.37’si vakıflara ait, %80’i ise diğer kamu kurumlarına ait arazilerdir. Ayrıca, %4.5’i de özel orman alanıdır. Yasalardaki karşılığı ile bu durumu bir yapı kısıtlığı olarak kabul edersek, Beykoz’da % 89 gibi bir alan kamunun elinde demektir. Böyle olmasına rağmen Beykoz Ormanları talan edilmiştir.

Şimdi gelelim Orman Bakanlığı’nın ne iş yaptığına. İlk önce Orman Bakanlığı’nın adını Ormanları Yok etme Bakanlığı olarak değiştirelim. Hepimiz biliyoruz ki, Beykoz’da 50 hektardan fazla orman alanı yandı kül oldu. Siyasiler ne yaptı? Hiçbir şey! Güzel, peki Beykoz’da ki kaçak yapıları nasıl ortadan kaldıracağız?
Beykoz’un planlı alanı var mı?
Beykoz’da bugün planlı denilen alanların tümü islah planıdır. Yani 1984 yılından sonra siyasi olarak şekillendirilen yalnızca islah planlarıdır. Bu islah planları ile şekillenmiş bugünkü durumu nasıl rehabilite edebiliriz? Ne tür politikalarla yeni yerleşme politikası yaratabiliriz? Dört katlı yerlere 8 kat, 12 katlık bina yapımlarına izin veren belediyeler hala karşımızda duruyor. Mevcut yasalara rağmen suç işleyen belediyecilik anlayışları yaşamımızda hakim hale gelmiş durumda. Oysa ki Türkiye’de kısıtlı da olsa, mevcut olan bu yasalar uygulansa, toplam belediyelerin %5’i dahi görevde kalamazlar. İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı müfettişleri görevde olsa, devlet görevini yapsa bu durum böyle olmaz.

Öncelikle ne olmalıdır?
İlk yapılacak iş, acilen bir yerel yönetimler bakanlığı kurulmasıdır. Belediyelerin çeşitli bakanlıklarda bulunan kanun, yönetmelik ve mevzuatları tek bir bakanlıkta toplanmalıdır.

Devletin yargı, güvenlik, savunma, dış politika, sağlık ve eğitim gibi temel işlevleri dışında kalan yetkileri bütünüyle yerel yönetimlere devredilerek Türkiye’nin sorunlarına global olarak yaklaşılmalıdır.

Doğrudan halkın seçtiği kent parlamentosu gibi oluşumların anayasal zemini yaratılarak yerel halkın, karar alma ve yönetim süreçlerine katılımı temel haklar haline getirilmelidir.

Her yere belediye kurulmamalı, bugün varolan belediye sayıları azaltılmalıdır. Örneğin, on bin nüfuslu yerlerin belediye olması gibi. (böylece kaynak tasarrufu sağlanmalıdır.)

Her belediye başkanı, kendi görev süresi ile sınırlı olmak üzere, kendi ekibini kurma olanağına yasal olarak sahip olmalıdır.

Suç ve yolsuzluklara karışan her kademedeki memurlar hakkında ise, idarenin izni aranmaksızın doğrudan soruşturma açılabilmeli ve de hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan yerel yönetim organlarının üyeleri görevden alınmamalıdır.

Sonuç olarak; yukarıda değinilen ve anlatılan bu yağma düzeninin asgari düzeyde dizginlenebilmesi için ortak payda; daha fazla yerinden yönetim bağlamında demokratikleşmedir. Türkiye’de bu kavramın somutlaştırılacağı tek zemin anayasanın yenilenmesi olabilir. Türkiye 25 yıldır kendisine dar gelen bu anayasayı yırtıp atmalıdır. Toplumsal katılım sağlanarak acilen yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.

16 Aralık 2005

Bookmark and Share